Hermione'nin hikayesini anlattığı o günün üstünden bir hafta geçmişti. Voldemort'tan bir iz yoktu. Ama Jo, Sirius ve Snape yine de endişeliydi. Sirius bir güvenlik planı çizmişti ve ona göre hareket ediyorlardı. Harry evden dışarı pek çıkmıyordu ve evlerinin önünde devriye geziyordu. Hermione de Snape'in evinde kalıyordu. Aslında Hermione'ye göre buna pek gerek yoktu ama Voldemort'u evinin yakınlarında gördükleri için Snape onu bırakmamıştı. Snape'in evinin önünde de devriye geziyordu ve Snape, Hermione'nin dışarı çıkmasını istemiyordu. Hermione işe gitmiyordu. Durumu Albus'a anlatmış ve ondan bir süreliğine izin almıştı. Gelecek şu an için belirsiz gözüküyordu. Hermione ne yapacağını bilmiyordu. Tek istediği mutlu olmaktı. Bu beladan kurtulmak. Kardeşiyle vakit geçirmek.
Her şeyi anlattığı o günden sonra bir kere görüşebilmişlerdi. Uzun yıllarının olacağını umut ediyordu. Kaybettikleri zamanı telafi edecekleri uzun yıllar...
Elinde kahvesi dalgınca pencereden dışarıyı izliyordu.
"Bana kahve yok mu?" sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Gülümseyerek sesin olduğu tarafa yöneldi.
"Kahveniz hazır Bay Snape."
"Teşekkürler Bayan Granger."
Hermione dumanı tüten bir kupa kahveyi Snape'in önüne koydu.
"Dalgın görünüyorsun." dedi Snape.
"Düşünüyorum."
"Ne düşünüyorsun?"
"Hım... Senin neden hep siyah giyindiğini?"
Snape gülmeye başladı.
"Gülme! Tamam, sana siyah gerçekten çok yakışıyor. Ama hep siyah giyiniyorsun. Dolabına baktım da her şey siyah. Eşofmanların, çorapların hatta çamaşırların bile." dedi Hermione hafifçe kızararak.
"Demek eşyalarımı karıştırıyorsun?"
"Hayır, karıştırmıyorum. Sadece merak ettim."
"Sence siyah nedir?" diye sordu Snape ciddiyetle.
"Siyah... Bence siyah kayboluş demek. Sence?"
"Bence tutku demek. Aşkın gizemli sokaklarında dolaşmak, belki senin dediğin gibi bir parça kaybolmak. Karanlık demek siyah. İçini ürperten, başıboş karanlıklardan değil, gecenin karanlığından belki... Özgürlük belki biraz. Ya da özlem. Acıların belki ve hüznün. Sevdan biraz. Kayıpların demek siyah, iç çekişlerin. Göz yaşların. Sessizliğin ya da haykırışların. Ama en çok tutkun siyah. En çok aşkın..."
Hermione tutkusu gibi simsiyah olan o gözlere baktı. Demek siyah, aşkın adıydı... Tutkunun adı. Bir renk olan siyaha bile ne anlamlar yüklüyordu? Nasıl bir adamdı?
"Neden bana öyle bakıyorsun?" dedi Snape gülümseyerek.
"Etkileyici sözlerinize şaşırıyorum Bay Snape. Gerçi sizden sıradan bir cevap beklemiyordum."
"Öyle mi?"
"Evet. Derin bir adamdan anlamlı sözler..."
"Ah, benden bu kadar hoşlandığını belli etme Hermione."
"Hah! Senden hoşlanmak. Hiç alakası yok."
"Artık kabul et."
Hermione iyice kızardı ve konuyu değiştirmeye çalıştı.
"Geç kalıyorsunuz Bay Snape. Yine dakikliğinizle gündeme gelmek istemezsiniz değil mi?"
Snape, Hermione'ye konuyu değiştirmeye çalıştığını anladım bakışı atsa da,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH VE KAHVE
FanficHayatı acı içinde geçmiş, yapayalnız genç bir kadın olan Hermione Granger, taşıdığı büyük sır ile birlikte verdiği sözü tutmak için Londra'ya gelir. Ne pahasına olursa olsun sözünü yerine getirebilmek için bir plan yapar. Fakat hiç düşünmediği bir o...