Snape, restorana doğru yürürken kendine küfrediyordu. Niye böyle bir şey yapmıştı ki? Şu an evinde kitabını okuyup, kahvesini yudumluyor olabilirdi. Mesele sadece Hermione'yi davet etmek değildi. Tiyatronun organizasyonlarına da hiç katılmazdı. Resmen kendini havaya uçurmuştu. O kalabalıkta zaten Hermione ile ne konuşacaktı. Takım elbisesi onu sıkıyordu. Lanet olsun. Göğe doğru haykırmak istedi. Lanet olsun!
Sıkıntıyla ilerledi. O sırada restoranın önünde kendisini bekleyen zarif kadını gördü. Hermione Granger yüzünde gergin bir ifadeyle ona bakıyordu. Üstünde vücudunu sıkıca saran siyah mantosu, altında siyah çorapları, siyah ayakkabıları vardı. Elindeki minik çantası üzerindekilerle uyumluydu. Gür, kabarık saçlarını düzgünce toplamaya çalışmıştı. Snape yanına vardı genç kadının. Onu spor kıyafetlerle, dağınık saçlarla görmeye alışmıştı. Böyle çok farklı olmuştu. Ne söyleyeceğini bilemedi.
"Bayan Granger."
"Bay Snape."
"Neden girmiyorsunuz?"
"Çok kalabalık."
"Anlıyorum."
İkisi de restoranın kapısında bekliyordu. İçeri girenler giriyordu, çıkanlar çıkıyordu. Onlar sadece bekliyordu. Sonunda Snape usulca,
"Bayan Granger, çok üzgünüm. Siz davet ettim ama bugüne kadar tiyatronun hiçbir organizasyonuna katılmadım. Böyle kalabalık mekanları hiç sevmem. Duramam."
"Açıkçası bende böyle yerlere hiç gelmem, çok rahatsız olurum."
"Öyleyse izin verin, sizi başka bir yere götüreyim. Daha sakin bir yere."
Hermione bir an düşündü. "Peki, olur."
"Tamam. Taksi ile gidelim. Nehir kenarında bir yer." dedi Snape.
Taksideyken hiç konuşmadılar. İkisi de hem gergin hem sakindi. İkisi de gerektiğinde duygularına hükmedebilen insanlardı. Snape içten içe şaşkındı. Hermione ise korkuyordu. Duygularından, söyleyeceklerinden. Düşünüyordu. Ortada bir şey yok dedi kendi kendine. Yemek yiyeceklerdi, sonra da ayrılacaklardı. Öyleyse niye bu kadar heyecanlıydı, bilmiyordu. Anlam veremiyordu. Daha önce hiçbir erkek onu böyle garip hissettirmemişti.
Taksici geldiklerini söylediğinde, Snape hemen ücreti ödedi. İnip Hermione'nin kapısını açtı. Oldukça nazikti. Gittikleri yer sakin, sessiz bir mekandı. Nehre bakan bir masa bulup oturdular. Hermione mantosunu çıkardı. Vücuduna oturan bordo elbisesi çerisinde göz alıcı görünüyordu. Snape ona beğeniyle baktı.
"Çok... Hoş görünüyorsunuz Bayan Granger."
"Ah, çok naziksiniz Bay Snape. Teşekkür ederim."
Yemekleri sipariş ettiler. Pek konuşmuyorlardı.
"Bugün sessizsiniz Bay Snape. Bu sizin için pek alışılageldik bir durum değil."
"Nasıl yani?"
"Yani yanınızda olup da sivri dilinizden pay almamak garip. Şaşırtıyorsunuz beni."
"Ama siz de karar verin Bayan Granger. Bir şey söyleyince de sizi çıldırtmaya yemin etmekle itham ediyorsunuz beni."
"İşte böyle. Yavaş yavaş havaya giriyorsunuz." dedi Hermione.
Gülüştüler. Yemekleri gelmişti. Bir yandan yiyip bir yandan sohbet etmeye başladılar.
"İlk gösterim ne zaman?" diye sordu Hermione.
"Bu pazar."
"Heyecanlı mısınız?"
"Hayır. Sahneye çıktığım an her şey, herkes siliniyor. Orası benim dünyam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH VE KAHVE
FanfictionHayatı acı içinde geçmiş, yapayalnız genç bir kadın olan Hermione Granger, taşıdığı büyük sır ile birlikte verdiği sözü tutmak için Londra'ya gelir. Ne pahasına olursa olsun sözünü yerine getirebilmek için bir plan yapar. Fakat hiç düşünmediği bir o...