Küçük şık bir mekândı gittikleri. Victorian tarzının hüküm sürdüğü şehrin gürültüsünden uzak nehir kenarında sakin bir restoran. Büyük ihtimalle Albus'un seçimiydi. Böyle sessiz tarih kokan yerlere bayılırdı. İçeri girdiklerinde parti daha başlamamıştı ama erken geldikleri de söylenemezdi. Severus gelmeye karar verdiği halde hediye işini halletmemişti. Hem alışveriş yapmayı sevmediğinden hem de teyzesine alacağı hediyede Jo'nun zevkli dokunuşlarının olmasını istediğinden bu işi Jo ile buluşacakları güne ertelemişti. Jo'ya bu konuda söylense de onun kendisi hakkında kararlar vermesini severdi. Dünyadaki belki de güvendiği tek insandı. Arkadaşı, kardeşi, ailesiydi. Jo tıpkı çocukken yaptığı gibi kolundan çekiştirdi Severus'u.
"Hadi Sev, Sirius ve Harry çoktan gelmişler bile."
"Sirius ile karşılaşmak için sabırsızlanıyorum."
"Birbirinize olan aşkınızı bu kadar belli etmeseniz."
"Bunu bana değil, evlendiğiniz günden bu güne kadar bana her zaman koşulsuz şartsız aşkını ifade eden biricik eşine söylemelisin."
"Benim biricik eşim böyledir işte. Her daim aşkını belli eder." dedi Jo Severus'a bakıp göz kırparak.
Severus ise belli belirsiz bir homurtuyla Jo'ya cevap verdi. Bu sırada Sirius ve Harry'nin masasına gelmişlerdi bile. Karısına sarılan Sirius,
"Neden bu kadar geciktiniz?" diye sordu.
"Sev için hediye aldık." diye yanıtladı kocasını öperek. Sonrada oğluna sarıldı. Harry'i sevecenlikle selamlayan Severus, Sirius'a döndüğünde sadece ona ayırdığı alaycı bakışlarıyla elini uzattı.
"Black."
"Snape."
İki adam tokalaştılar.
"Demek Jo seni partiye gelmen için ikna etti."
"Fazla uğraşması gerekmedi."
"Öyle mi? Artık partilerden hoşlanır mı oldun?"
"Asla. Sadece gelmeyeceğimi düşündüğün için sana haklı çıkma zevkini yaşatmamak istedim."
Jo yerinde huzursuzca kıpırdandı. Harry ise sırıtarak bu atışmayı dinliyordu. Babası ve Snape arasında geçen bu atışmalara bayılırdı. Snape Harry'i, Harry de Snape'i çok severdi. Hatta bazen ikisi birleşip Sirius'u çılgına çevirirlerdi.
"Zaten gelmemen büyük nezaketsizlik olurdu. Sonuçta senin teyzenin doğum günü, değil mi?" dedi Sirius küçümsemeyle.
Severus rahat bir tavırla masadan bir içki aldı. Zarifçe yudumladı. Hafifçe kaşlarını çatarak Sirius'a döndü.
"Bana nezaketsizlikten bahseden adamın sen olması gerçekten enteresan Black."
"Ne zaman nezaketsizliğimi gördün Snape?"
"Örneğin şu an."
Sirius kızgınlıkla cevap vermek üzereyken Jo araya girdi.
"Aaa bakın, Remus geliyor."
Harry küskün küskün annesine aktı. Tam da heyecanlı yerinde yine araya girmişti. Kocasıyla en yakın arkadaşının tartışmasını istemez, mutlaka bir şekilde onları engellemeye çalışırdı.
Remus aslında Albus'un arkadaşıydı ama tanıştıkları günden beri aralarında yaş farkı olmasına rağmen çok iyi anlaşmışlardı. Oldukça nazik, sevecen ve ağır başlı biriydi. Karısı Tonks ise onun tam tersi yerinde duramayan, çok konuşan, cıvıl cıvıl bir kadındı. Tuhaf bir biçimde birbirlerini tamamlıyorlardı. Anlaşılan karakterlerin farklı olması aşka engel değildi. Remus o kendine has kibar tavrıyla her birinin elini sıktı, Sirius ile kucaklaştılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH VE KAHVE
أدب الهواةHayatı acı içinde geçmiş, yapayalnız genç bir kadın olan Hermione Granger, taşıdığı büyük sır ile birlikte verdiği sözü tutmak için Londra'ya gelir. Ne pahasına olursa olsun sözünü yerine getirebilmek için bir plan yapar. Fakat hiç düşünmediği bir o...