♦23♦

83.5K 2.3K 140
                                    

"Yenge, ağabeyime dedin mi? Anam horozu devirdi vallaha çoktan.."

Demeye fırsat olmamıştı ki, bütün gece boyu tepesinden inmemişti kocası olacak adam. Şimdi bile hatırladıkça içi bir tuhaf oluyor, bacaklarını birbirine bastırıp önlemeye çalışıyordu hat safhada olan arzusunu.

Merak ve sevinçle kendine bakan Meryem'e gülerek, heyecanını paylaştı. Elbet, neden diyemediğini anlatacak değildi, o sebeple şöyle bir yuvarladı lafı..

"Diyecek zaman bulamadım.. Hele bi kalksın da derim.."

İçeriden kaynanasının sesini duyunca, koşarak gitti yanına. Sahiden de kesmişti horozu kadın.. Elleri hayvanın tüyleri içinde kalmış, kolları sıvamış, temizliyordu her yerini..

"Zeynep şunu döküver kızım avludaki çeşmeye, bulaşmasın buralara hiç.."

Elinde hayvanın kanını akıttığı tepsiyi sallayarak uzatırken, sevincini yaşadığı her halinden belliydi. Ve lakin, kızıl kanla sıvanmış tepsiyi gördüğü gibi, midesi ağzına geldi Zeynep'in.

Koşa koşa kendini dışarı atan kızcağız, kursağını kaynatan bir öğürtüyle boşalttı içinde ne var ne yoksa. Gözünün önünden gitmeyen o kanlı görüntü boşalan midesini bile bulandırıp boş boş öğürttürürken Mahir merdivenleri inip mutfağa girdi..

"Zeynep mi o dışardaki?" dedi hemen endişeyle. Ne oluyordu, ne hastalığı vardı da böyle garip garip huylar çıkarıyordu ortaya bilemedi.

"Hıı.. Fena oldu buraları görünce."

"Heee, ondan yani?"

Kadın keh keh gülerek tüylerini yolduğu horozu yıkarken yan bakış attı oğluna..

"Git sor bakam oğlum karına.. Ondan mıymış ben ne bileyim?"

Sabah sabah dediklerinden bi anlam çıkaramadı adam, ceketini sırtına geçirip dışarı yürüdü. Kapı önündeki çeşmeye eğilmiş, elini yüzünü yıkayan Zeynep'i görünce, iyiden iyiye korku girdi içine. Benzi sapsarı olmuş, kusmaktan mosmor kesilmişti kiraz dudakları.

"Ne oldu?" dedi dokunmaya korkarak.

"Yok bir şey.. Ne olacak kanları görünce.."

Islak yanağını okşayıp, uzun uzun baktı yüzüne. İçi ezildi gibi oldu. Karısını hasta görmek yaramadı Mahir gibi yiğide.

"Yürü hayde, git yat döşeğe.. Gezinip durma buralarda."

"Hasta değilim Mahir'im. İyiyim geçti.."

Çatık kaşlı koca yiğit, karısına bu defa aldanmayıp kötü kötü bakınca, Zeynep başını eğip dudaklarını ısırdı.

"Eyi, yatarım birazdan. Amma sen de gel.."

Çatılan kaşları birden yumuşayıp sırıtkan bir ifadeyle yanaştı karısının kulağına, iyi alışmıştı kendini döşeğe çağırmaya, demek onun da aklından çıkmıyordu ki gündüz mündüz demeden, istiyordu kocasını.

"Dün geceki iniltilerin kulağımdan gitmiyor.. Yetmedi mi, istiyor musun yine? Ben sana hiç doymadım.."

Kıpkırmızı oldu Zeynep. Solan rengi utanç boyasıyla yerine geldi, kocasının laflarından sonra. Duymazdan gelip başka bir şey dedi sorduğuna cevap vermek yerine.

"Sakallarını keselim mi? Uzadılar çok.."

Gözleri, hiç de kendine ait olmayan bir ışıkla parladı Mahir'in. O ışık, Zeynep'ten aldığı ışıktı. İçine bir sis bulutu çöreklendi inceden. Sakallarını Zeynep keserse, daha bir gürleşecekti içinde yeşeren orman. Garipti, böylesi hisleri bilmez, bir tek kelamla iç çekmezdi hiç.. Zamanla göğsünü attıran, Zeynep'in henüz çocuk dediği o sevdası, büyüyor büyüdükçe eksik kalmış, güdük hislerini de tamamlıyordu.

Allı GelinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin