Yataktan kalkarak banyoya doğru ilerledim ve yüzümü soğuk suyla yıkadım. Elimden akan su dirseğime ulaştığında sinirle üzerime sildim. Saçlarıma gözüm kaydığında kabardığını ve dolaştığını gördüm, ellerimle daha fazla dağıttığımda aynaya gülümsedim sonra yeniden somurttum. Banyodan çıkarak odama ilerledim. Kitaplığımdan bir kitap aldım. Sonra üzerime bir şeyler geçirerek evden çıktım.
Zihnimde intihar iplerini doladım boynuma fakat sandalyeyi itemeyecek kadar yorgunumdum.
Yavaşça yürümeye başladım. Arada ellerimi saçlarıma daldırarak dağıtıyordum. Etrafıma umursamaz bakışlar attığımda güne huysuz bir şekilde uyanmıştım. Dün Arkın'ın evinden kapıyı çarparak çıkmıştım ve şimdi yine oraya gidiyordum. Yüzsüzlük müydü? Belki. Ama umurumda mıydı? Hayır.
Belki de Arkın'ı bu yüzünden seviyordum. Ben ne yaparsam yapayım daima bunu yüzsüzlük olarak algılamıyordu. Sadece çok sevmeme bağlıyordu ve benim yaptığım şeyler onu her zamanki gibi ilgilendirmiyordu. Bir türlü ilgi alanına girebilmeyi becerememiştim.
Bir kere, sadece bir kere beni merak etsin, beni arayıp sorsun ya da telaşlansın istiyordum. Mesela eve iki gün gitmesem ve sonraki gün gittiğimde meraktan çılgına dönmüş bir Arkın görmek istiyordum. Beni göremediğinden özlesin istiyordum.
İstiyordum sadece.
Boş hayallerdi bunlar.
Eve geldiğimde kapıyı açar açmaz kedi karşıladı beni, Arkın değil de bir kedi karşıladı! Başını okşadım. "Sen nerelerdesin?" dediğimde elimi yaladı ve başını elime sürttü. Kabını alarak yıkadım. Kedileri severdim ama Arkın'ın benden çok bir kediyi sevdiğini gördüğüm gün ezeli düşmanım olmuştu. Pire torbası!
Dolaptan süt çıkararak kokladım, malum Arkın'ın evi söz konusu olunca zehirlenme olasılığı artıyordu. Tuhaf bir koku sezmedim ve içine sütle karışık su doldurdum. Önüne koyunca anında içmeye başladı. Biraz daha başını okşayarak salona baktım ama yoktu. Daha uyanmamıştı, uyumayı benim gibi sevmeyen biriydi, sanırım dün gece sabahlamıştı. Yatak odasına doğru ilerledim. Yüz üstü uyuduğunu gördüğümde bir süre izledim.
Tanrım!
Çok tatlı uyuyordu. Üzerine atlayarak elimi burnuna daldırdım. Sinirle kaşlarını çattı ve arkasına dönerek uyumaya devam etti.
"Uyan!" diye bağırdım.
"Maya, ne bok yiyorsan şimdi değil başka zaman yap! Uyuyorum!" diye bağırdı. Ayağımı başına koyduğumda kahkalarla gülüyordum. Bu halleri daima hoşuma giderdi. Arkın'ı uyandırmak gerçekten komikti.
"Maya neden her seferinde aynı şeyi yapıyorsun?" diye sorduğunda ayağımı biraz daha bastırdım.
"Aa ne zaman öyle şey yaptım?" dediğimde kıkırdıyordum.
"Kalkarsam bütün kemiklerini kırarım!" diye bağırdı. Gözlerimi devirdim. Her seferinde aynı tehditti savuruyordu ama yaptığı tek şey beni altına alıp gıdıklamak oluyordu. Sonra yüzünü asarak duşa giriyordu.
"İyi be!" diyerek son kez elimi burnuna sokmaya çalıştım. "Ben tablonu satmaya gidiyorum, hangisi?" diye sordum.
"Girişe bıraktım," dediğinde odadan çıktım.
Kedi ortalarda görünmüyordu. Girişte duran tabloyu alarak evden çıktım.
Her zamanki gittiğim yere gidecektim.
Adamın yanına ilerleyerek tabloyu verdim, parayı aldım ve hızlıca galeriden çıktım. Alışveriş yaptım. Ne kadar gereksiz şey varsa doldurdum. Biraz da Arkın aç kalmasın diye basit şeyler aldım.
Eve geldiğimde kapıya anahtarı sokacağım sıra çalan piyano dikkatimi çektim. Yavaş mı hızlı mı olup olmadığını anlayamadım. Yavaşça içeri girdiğimde Arkın dalgın dalgın başını sallayarak piyano çalıyordu. Ellerinde yine bir süre oyalandım. Önünde notalar yoktu. Yetenekliydi. Ve saçma sapan bir şekilde bu yeteneklerini asla kabul etmiyordu.
Poşetleri gelişi güzel bıraktım. Yanına gittiğimde bu büyülü anı bozmaktan korktum ama beni gördüğü halde bir şey yapmadığı için yanına oturdum. Kendimi o an öyle fazlalık gibi hissediyordum ki, çıkıp gidesim geldi ama yüzsüz biri olduğum için oturmaya devam ettim. Çalmayı bıraktığında göz göze geldik.
"Çok nadir çaldığını görüyorum," dedi.
"Hayır, hep çalıyorum," dediğinde kaşlarım havaya kalktım.
"Nasıl?" Benim gitmemi bekliyorsa ciddi anlamda çok kırılırdım. Rahatsız etme dese rahatsız etmezdim. Belki biraz ederdim ama yapmamaya çalışırdım, gerçekten! Bazen yaşadığım tüm bu şeyleri hak ettiğimi düşünüyordum. Belki bende bir insanın kalbini zamanında çok kırmıştım ve şimdi benim kalbim kırılıyordur.
Doya doya sarılamamak, bakamamak, yanında olduğu halde konuşamamak insanı çok incitiyormuş.
"İnsan zihni gün içerisinde uyurken bile çalışır, birçok şeyi zihnimde yapıyorum," dediğinde yanağına öpücük kondurdum.
"Pardon daha zihnini dinleme yeteneğine sahip değilim," dedim. Güldü ve yeniden bir şeyler çalmaya başladı. Asla müzikten anlamazdım. Gerçi bunu Arkın'da iddia ediyordu ama ben inanmıyordum.
Birkaç tane daha çaldıktan sonra kapağı yavaşça kapattı. "Müzik zevkin çok güzel," dedim.
"Teşekkür ederim, seninkini de toparladım," dediğinde çenemi sıktı ve yanımdan kalkarak koltuğa attı kendini.
"Arkın, nasıl bir çocuktun?" diye sorduğumda bir sigara yakıyordu.
"İnanmayacaksın ama ergenlik dönemine kadar sakin bir çocuktum. Arada her çocuk gibi yaramazlık yaptığım oluyordu ama genelde sakindim. Ergenlik döneminde serseri ve başına buyruktum. Annemle babamı asla dinlemezdim," dedi.
İlk defa anne ve babam demişti.
"Annen ve babana ne oldu?" diye sordum. Gözleri bir süre daldı.
"Babamla asla anlaşamazdım. Annem daima aramızda bir köprüyle, bir şeyler toparlamaya çalışıyordu ama başarılı olamıyordu. O evde çok şey yaşadım. Çok acı çektim. Bende ilk fırsatta onları terk ettim, yıllardır görmedim ikisini de," dedi.
"Sanatta hep başarılı mıydın?" Sanki yarışmada soru sorar gibiydi. Aylardır beraberdik ama onun hakkında sınırlı sayıda bir şeyler biliyordum.
"Sanatta başarılı değilim," dediğinde gözlerimi devirdim ve bu konuda tartışmak istemediğim için anında kapattım.
"Sen çocukken nasıldın?" diye sordu. Bunu merak etmesi şaşırtmıştı.
"İtiraf etmem gerekiyor ki, canım ne zaman yansa, kendimi yatağımın altında bulurdum. Hiç ağlamamış gibi ağlardım her defasında. Ben hiç uslanmadım. Ben defalarca yenildim. Terkedilmiş bir kedi gibi, aldatılmış bir kadın gibi, hastalığından utanan bir çocuk gibi. Her zaman sen yapamazsın diyerek her şeyde hevesimi kırdılar. Tıpkı hastalıklıymışım gibi muamele görüyordum. Yazıyordum çünkü zihnim hasta değildi. Ben hep bendim. Avizelerle konuşan, radyolarla kavga eden, huysuz olan bendim. Her zaman sorun çıkartırdım. İlgi beklerdim. Beni sevsinler diye hasta numarası bile yapardım."
Uzun süre sessiz kaldık. Babamı çok eskiden görmüştüm. Annemi ise arada bir eve uğrarsam görüyordum. Babam birçok borç bırakarak bizi terk edip gitmişti, annem yıllardır borcun içinde boğuluyordu.
"Demek ki ikimizde hayattan bir şekilde nasibini almışız," dediğinde başımı salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Şiirin Ağıtı
Novela Juvenil"Yaşamayı değil, ölmeyi diledim." Kapak Yapımı: @GlbayramON 2016