14.Bölüm: "Ölümü Giyinen Kelebek"

75 5 0
                                    

Playist:  Mogwai - Take Me Somewhere Nice

Anlatmak. Ya da anlatmaya çalışmak. Ve anlaşılmak. Birbirine asla değmeyen iki uçurum gibi hep. Ağlayarak anlatmaya çalışanlar. Şarkılarla, şiirlerle, gülerek evden çıkmayarak, içerek, içmeyerek, uyuyarak, sevişerek, ölerek, kitap yazarak, kitap okuyarak, film çekerek, yürüyerek, uzun uzun, bayılarak, üşüyerek, öperek bazen. Sadece öperek. Bazen sadece çığlıkla. Bazen sadece içine alarak. Çoğu zaman kusarak. İnsan buraya anlatmaya gelmiştir ancak hepimiz anlaşılmanın uçurumuna toplandık ve atlasak bile anlaşılmadan olacak. Herkes anlaşılmak istiyorsa kimse kimseyi anlamaz ki, hem de hiç.

Hep yalnız biriydim. Sürekli birilerine bir şeyler anlatmaya çalışmakla geçti hayatım. Sevilmek istediğimi, anlaşılmak istediğimi, sürekli ben birilerin peşinden koştum, hep ben sevdiğimi söyledim, hep ben aradım, hep ben baktım, ben çabaladım.

Bir insanın dış görüşüne bakarak çirkin veya güzel olduğunun kanaatini verebilirsin az çok ama o beğenmediğin insanın içinden beklemediğin şeyler çıkar daima. Biraz olsun beni tanıma fırsatı yaratsaydı, aynı şarkıları dinlediğimizi bilirdi, aynı filmleri seyrettiğimizi, aynı şeylerden hoşlandığımızı... Ama hiçbir zaman öğrenemeyecek. Çünkü ben onun hayatından bir toz bulutu gibi gelip geçecektim. Dönüp geçmişe baktığında hatırlanmayacak bir anı olacaktım. Ben ise geçmişten onunla olan her anımı ilk günkü gibi saklayacaktım.

Onu ilk nerede gördüğümü, ne hissettiğimi, ne yaptığını, bana ilk gülümsediği anları, göz göze geldiğimizi yeri, aynı şeye güldüğümüzü...

Ben onu asla unutmayacaktım.

Onun beni unutma fikrini bile düşündüğümde üzülüyordum.

Çığlık attım. Son bilmem kaç aydır çığlıklarım yankılanmaya devam ediyor ama o asla duymuyor. Karşısında çırpınıyorum ama görmek yerine bakmamayı tercih ediyor. Çünkü neden istesin?

Bu soruyu çok uzun zamandır zihnimde evirip çeviriyorum. Neden benimle olmak istesin ki?

Eğer bir insan gerçekten isteseydi karşılık verirdi. Bu derece üzmek istemezdi.

Şansımı her seferinde zorlardım. Olmayacağını bile bile yapardım. Salak olduğumdan kaynaklı olabilir. Bir insan neden sevilmediğini bildiği halde çabalardı ki? Onun sevgisine muhtaçtım belki de. Onun yanında huzurlu hissetmem, beni ona daha çok bağlıyordu. Sadece bir kere için bile sarılmak, onu hissetmek için bile çırpınıyordum. Ama o beni elinin tersiyle itiyordu. Olsun. Tek taraflı sevmek bile beni mutlu ediyordu.

Başımda keskin bir ağrı vardı her zaman ki gibi, tanrım beni bu işkenceden kurtar. 

Artık nefes almak istiyordum, gerçek anlamda nefes almak.

Arkın eve geldiğinde gözlerimi kapatmış başımdaki ağrının geçmesini bekliyordum. Islık çalarak içeri girmesine şaşırmıştım, genel olarak küfür ederdi, ayakkabılarını çoğu zaman çıkarmaktan aciz kendini kanepeye atar ve içmeye başlardı. Dışarısı hakkında hiçbir fikrinin değişmediğini söyler ve bir daha çıkmamaktan bahsederdi ve dediği gibi günlerce hatta aylarca onu dışarı çıkmasına ikna edemezdim. Onda bir tuhaflık vardı. Gözlerimi araladığımda kendi kendine güldüğünü fark ettim.

"Ne düşündüğünü söyle de ben de güleyim," dediğimde kaşları çatıldı ve yeniden gülümsedi.

"Bilmem insan gülemez mi?" dediğinde gözlerimi devirdim.

"Hayır, gülemez!" dediğimde ellerimle oynuyordum.

"Nedenmiş?" dediğinde ona baktım.

"Herkes gülebilir ama sen gülmezsin Arkın, sanki dünyanın tüm yükünü sen taşıyormuşsun gibi sen gülmezsin," dediğimde yanıma oturdu. Bir kolunu omzuma atıp şevkatlice okşamaya  başladığında gevşediğimi hissettim. Benim üzerimde böyle bir etkisi olmasından nefret ediyordum. Beni anında yumuşatıyordu.

"Güzelim bak ben gülmeyen bir insan değilim," dediğinde elini omzundam çekmesini sağlarcasına ayağa kalktım.

"Hayır, gülmüyorsun!" diye bağırdım. 

"Maya ne saçmalıyorsun?" dediğinde gözlerim doldu. Dudağımın içini ağlamamak için dişlediğimde ağzıma kan tadı geldi. 

"En azından bana böyle gülmüyorsun," dediğimde sesim yumuşamıştı. "Bana hiç içten gülümsemedin Arkın, bana içten hiçbir şey yapmadın!" dediğimde kucağında tuttuğu yastığı, "Siktir" diyerek yere fırlattı. Korkuyla bir adım gerilemiştim.

"Yine aynı konuları konuşacaksak ben gidiyorum!" diye bağırdı.

Yutkundum ve yerden pantolonumu bulmaya çalıştım. "Ben giderim," dediğimde hızlıca toparlandım ve kendimi dışarı attım. Merdivenlere dayanarak bir süre soluklandım ve kendime gelmeye çalıştım. 

Çok üstüne gidiyordum. Sırf bu yüzden bile benimle görüşmek istemeyecekti. 

Onu sıkmamaya çalışmaya söz verdim kendi kendime, elimden geldiğince tabii.

Sanki bir güç beni ve ruhumu ele geçirmiş gibi hissediyordum. O kadar yorgundum ki, sadece içmek ve kendimi Arkın'ın kollarına teslim etmek istiyordum. Kafamda dönüp duran düşünceler bugün suskundu ve istediğim tek şey biraz olsun sarhoş olmaktı ama Arkın'la artık olmam imkansızdı. 

Yavaşça  yürümeye başladım. 

Bedenimin içinde büyümeye çalışan bir kelebek vardı ama ben ona ölüm giydirmiştim. Yaşama hakkını elinden almıştım. 

Bir Şiirin AğıtıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin