19.Bölüm: "Dili Lâl Olmuş Anılar"

69 10 0
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hastane odaları çok sessizdir, hemşireler işleri dışında hastaların yanlarına uğramak istemezler

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hastane odaları çok sessizdir, hemşireler işleri dışında hastaların yanlarına uğramak istemezler. Kendimi daha da yalnız hissetmeme neden oluyorlardı. Saatlerce duvardaki saate gözlerimi dikmiş bakıyordum. Başımda keskin bir ağrı vardı. Boğazım sürekli öksürmekten tahrişlenmişti. Ölmek o kadar da kolay değilmiş. Kendimi bu kadar kötü hissetmemin yanında Arkın'ın sözleri de çok ağrıma gitmişti. Kırıldım. Çok fazla kırıldım. Kırılmış olmam değil de inanmış olduğum insanların beni bu hale sokması bir miktar canımı yaktı. Çekip gitmişti. Bana acı çektirmek hoşuna gidiyor olmalıydı. Beni birazcık olsun umursadığını düşünmüyordum. Çünkü onun yerinde ben olsam onun iyi olması için elimden geleni yapardım, kendimi canımı bile ona verebilirdim ama o yapmamıştı. Beni sevmiyor oluşu o kadar canımı yakıyordu ki, gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Dudaklarımı ısırmaktan kanatmıştım. Bağırasım vardı. Her şeyi yerle bir edip beni sevmesi için ona yalvarasım vardı. Beni sevmeliydi çünkü her geçen dakika biraz daha ölüme sürükleniyordum. Ondan uzaklaştığım her an, aşağısı lavlarla dolu olan bir çukura doğru adım atıyordum. Yok oluyordum. Çünkü ben sevgiye aç biriydim. Beni sevebilecek kimsem yoktu. Saçlarımı okşayacak, beni kendine bastırıp her şeyin geçtiğini söyleyecek kimsem yoktu. Beni seven kimse yoktu. Ben aslında yoktum. Kimse için önemli değildim. Odamın kapısı tıklatıldı. Burnumu çekerek gelen kişiye baktım.

"Daha iyi misin bugün?" diye sordu doktor hanım.

"Evet," dediğimde sesimin çatallı çıkmasına engel olamadım.

"Emin misin Maya?" diye sordu. Elinde tuttuğu dosyayı bir kenara bıraktı ve yanıma geldi. Elini güç vermek istermişcesine omzumu sıktı. "Benimle her şeyi konuşabilirsin, tıpkı iki arkadaş gibi," dediğinde gülümsedi, kendimi daha fazla tutamadım ve ağlamaya başladım. Elimle ağzımı kapatıyordum.

"Dayanamıyorum artık," dedim. "Artık yaşamak benim için katlanılmaz bir hal aldı." Burnumu çektim yeniden. "Yaşamak istemiyorum!" dediğimde kadının yüzünde ki gülümseme soldu ve bana sessizce baktı.

"Bence bu hayattaki kimse yaşamak istemiyor ama hayatın bize dayattığı şeyleri yerine getirmemiz için yaşıyoruz, bence kimse neden yaşadığını ve ne için bu acıları çektiğini bilmiyor, bir şeyler yapmış olmalıyız ki dünyaya geldik, bedel ödüyoruz resmen," dediğinde derin derin nefesler alıyordum, ağlamam durmuş gibiydi. O kadar mantıklı konuşmuştu ki, bir an aynı şeyleri düşündüğümüzü fark ettim. "Diğer doktorlar gibi sana bir psikologa gitmeni tavsiye etmeyeceğim, kendi isteyinle gidersin burası ayrı ama istemiyorsan gitmek zorunda değilsin. Uzun zamandır içinde tuttuğun acılar gün yüzüne çıktı sadece."

Bir an doktora sarılasım geldi.

"Biraz dinlen şimdi, istediğin zaman benimle konuşabilirsin, odam üst katta, görüşürüz," diyerek omzumu yeniden sıktı ve odadan çıktı. Bir süre burnumu çeke çeke tavana baktım. Biraz öncekinden çok daha iyi hissediyordum. Hala kendimi kötü hissediyordum ama beni anlayan bir insana denk gelmek beni mutlu etmişti.

Serumun bittiğini fark ettim. İğnenin olduğu yer hafiften morarmıştı, tenim biraz hassastı.

Zihnim bugün suskundu. Cama vuran yağmur damlalarını gördüğümde gökyüzününde benim için ağladığını düşündüm. Bugün herkes benim için ağlamalıydı.

Uyumaya çalışıyordum ama her gözümü kapattığımda denizin dibinde nefes alamadığımı düşünerek hemen kalkıyordum. Hemşire odama girdiğinde serumu çıkarttırdım, hava kararmıştı, yataktan kalktığımda başım döndü ama biraz bekledim. Uzun süre yatmanın etkisi olan başımda bir ağırlık ve ağrı vardı. Ayaklarımı soğuk zemine değdirdiğimde titredim.

Üzerimde hastane kıyafeti vardı, kimbilir benim kıyafetlerime ne okmuştu. Botlarımı da göremeyince çıplak ayakla odadan çıktım. Ayaklarımı yere sürüye sürüye doktorun dediği üst kata çıktım. Hastane koridorları fazla sessizdi. Koridorun başında durup çığlık atmak istedim ama sessiz kalarak ayaklarımı sürümeye devam ettim. Doktorun odasını bularak kapıyı tıklatma ihtiyacı duymadan içeri daldım. Bilgisayardan başını kaldırarak bana baktı ve gülümsedi.

"Hastaneden çıkmak istiyorum," dedim.

"Kapıyı kapat içeri gel istersen," dedi. Bir süre yüzüne baktım. Güzel bir gülümsemesi vardı. Siyah kıvırcık saçları omuzlarından aşağıya sallanıyordu. Elleri kemikliydi, güzel bir giyim tarzı, en azından benimkine göre daha hanım hanımcıktı.

"Maya hasta olacaksın, ayakkabıların yok mu?" diye sordu.

"Bilmiyorum."

"Anladım, ben sana yeni kıyafetler alırım," dedi.

"Teşekkür ederim."

Neden bu kadar iyi davranıyordu bana? Daha önce bana kimse iyi davranmamıştı. Birde o benim tanıdığım biri değildi, beni bir daha görmeyecekti.

Bana neden iyi davranıyordu?

Ona boş boş baktığımı fark edince toparlandım.

"Şimdi ona dönüp dinlenebilir ya da burada kalabilirsin, küçük bir işim var," dedi. Ne yapacağımı bilemedim ve burada kalmayı tercih ettim. Kendimi burada iyi hissetmiştim. Odanın içinde güzel bir koku vardı. Bilgisayara bir şeyler yazarak, dikkat kesilmiş bir şekilde duruyordu. Ara sıra çatılan kaşlarını, parmaklarını, kahve içişini izledim. Burada kalacağımı ya da gideceğimi söylememiştim ama anlamış gibiydi. Beni soru yağmuruna tutmadan yaptıklarımı anlayan insanları seviyordum. Masasını düzenleyerek bana döndü.

"Bir şeyler içmek ister misin?" diye sordu. Başımı hayır anlamında salladım.

"Sigara istiyorum," diye mırıldandım. Bana uzunca baktı. Ayağa kalkarak çantasına uzandı. Sonra yanıma geldi ve yine omzuma dokundu. Ayağa kalktığımda onu takip ettim. Önce bir yere uğrayarak iki tane battaniye aldı, bez terlik alıp bana uzattı, sonra asansöre ilerledi. Üst katlarda bir düğmeye bastı. Asansörden indiğimizde güzel bir kafe terasla karşılaştım. Tek tük insanlar vardı. Dışarı çıktık ve bana paketini uzattı. Battaniyeleri bana sardı ve karşıma geçip oturdu. Sessizce bir sigara yakıp uzunca içime çektim. O da bir tane sigara yaktı.

"Sana baktığımda kendini harabeye çevirmiş birini değil de daha güçlü ayağa kalkan birini görmek istiyorum. Bana hayatını anlatmanı beklemiyorum, belki de seni anlayamam, anlamış gibi yapan ve işine burnunu sokan insanlardan olmadım ve bende nefret ediyorum ama bir şeyler için kendine acı çektirme, etrafına baksana," eliyle ışıklandırılmış şehri gösterdi. Manzara gerçekten çok güzeldi. "Orada bir yerlerde hayat var Maya, seni bekleyen çok uzun bir yol var. Ama yine de şunu unutma ne olursa olsun aldığın her karara saygım çok sonsuz," dedi.

Sessiz kalmayı tercih ettim.

Sonra ikimizde sessizce sigaralarımızı içtik.

O an manzaraya bakarken bazı şeyleri fark ettim. Her şeyi o an planladım. Taşlar kafamda yeni yeni yerine oturuyordu. Geçmişi kafamda evirip çevirdim. Arkın'ı düşündüm. Onunla geçirdiğim her bir anı düşündüm. 

Sonra zihnim bir anda sessizleşti ve bir daha hiçbir düşünce geçmedi. Ta ki o zamana denk...

Bir Şiirin AğıtıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin