17.Bölüm: " Küllerinden Ölen Anka"

71 6 0
                                    

Bölümün sonunda ki sahne gözünüzde canlansın diye bu fotoğrafları ekledim. İyi okumalar!

 İyi okumalar!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ağzımı oynatarak tıpkı Arkın gibi dumanlar çıkarmaya çalıştım ama yapamadım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ağzımı oynatarak tıpkı Arkın gibi dumanlar çıkarmaya çalıştım ama yapamadım. Sonra boş verip sigaramı normal bir şekilde içmeye devam ettim. Arkın her zaman ki gibi evde yoktu, bende onu bekliyordum. Son zamanlar da çıkıp çıkıp saatler boyu gelmemeye başlamıştı. Dün gece asla zihnimden silinmeyecekti. Bir süre daha oturduktan sonra beni kucaklayarak odasına taşımıştı. Kokusunu içime çekerek uykuya dalmıştım. Kollarında huzur vardı. Beni sarmalamıştı, çenesini başıma koymuştu ve ikimizde kendimizi uykunun kollarına teslim etmiştik.

Dövmemi okşadım. Beni zehirli bir kuşa benzetmişti. O kadar büyük anlamı vardı ki benim için, şefkatle baktım. O gün iyi ki Arkın'a karşı çıkmamıştım. Diğer kuşlardan tek farkım bacaklarımın kırık olmasıydı, konacak birçok dalım vardı ama duramıyorum, kanatlarım yıprandı ve uçmaktan yoruldum, sonumun gri bir kaldırım taşında biteceğini ve üstümde milyonlarca insanın ayak izlerini taşıyacağımı biliyorum, ezildikçe o kaldırımdan farkım kalmayacak ama en azından dağılıp dökülen tüylerimin bir mezarı olsun isterdim.

Evin içinde dolandım. Etraf o kadar dağınık ve pisti ki burada bir an nasıl yaşadığımızı merak ettim. Kenarda satılmayı bekleyen tablolar ya da Arkın'ın kendine saklamak istediği büyüklü küçüklü tablolar vardı. Yere oturarak bacaklarımı kendime çektim ve sigaramı içmeye devam ettim. Bir bir tablolara bakmaya başladığımda bir kızın portresini gördüm. Gözlerindeki sevecenlik bir an beni rahatsız etti, o kadar canlı bakıyordu ki, bir göz bebeklerinin hareket edeceğini falan düşündüm. Dudakları kırmızı ve aralık duruyordu, aralık duran dudaklarının ardından inci gibi dizilen dişleri, çıkık elmacık kemikleri, uzun, sarı ve düz saçlarıyla bir uyum içindeydi. Saçları omuzlarına dökülmüştü. İçten gülümsemesi bir an ondan tiksinmeme sebep oldu.

Bir soru şimşek gibi zihnimde çaktı.

Bu kimdi?

Tablosunu çizecek kadar kim bu kadar önemli olabilirdi?

Hızla bütün tablolara bakmayı bıraktım. Evin içinde bir an nereye gideceğimi bilemedim ve ayakta kalakaldım. Sonra galeriye gitmeye karar verdim. Hızla üzerime bir şeyler geçirdim. Anahtarımı girişten alarak botlarımı ayaklarıma geçirdim ve koşarak döner merdivenleri indim. Koşmaya başladım. Her zaman gittiğim galeri bir an bana çok uzak ve ulaşamayacağım bir yer gibi geldi. Koştum. Nefesim tıkandı. Koştum. İnsanlara çarptım ama koşmaya devam ediyordum. Kısa saçlarım enseme değip duruyordu. Galeriye geldiğimde durup kaldım. Nefesimi düzene sokmaya çalıştım. İçeride dolaşan iyi giyinimli insanlar vardı. Derin bir nefes alıp içeri girdim. Ilıklık yüzüme çarptığında yeni yeni üşüdüğümü fark ediyordum. İçeri de çekingen bir şekilde ilerledim. Birkaç tuhaf bakışı üzerimde yakaladığım da, insanları yargılayan insanlardan nefret ettiğimi bir kez daha anladım. Sırf dış görünüşüm onların yargılarına göre uymuyor diye beni küçümsüyordu. Bakışlara aldırmadan doğruca galeri sahibin odasına ilerledim. Kapıyı açtığımda içeride birilerinin olduğunu görerek olduğum yerde utançla bekledim. "Şu an müsait değilim, birazdan çağrılırsın," diyerek bana eliyle çık işareti yaptı. Kapıyı tıklatmam gerekirdi ama kurallaşmış şeyleri asla sevmezdim. Belki de Arkın'dan geçen bir alışkanlıktı.

Tam kapının yanına oturarak bacaklarımı kendime çektim. Bana olan bakışlar da bu sefer hayret vardı. İçlerinden bu varoş kızın burada ne işe yardığını sorguluyor olabilirler.

Bir süre bekledim. Sonra kapı açıldı ve galerinin sahibiyle ve konuklarıyla göz göze geldim. Misafirlerini uğurlayarak kapıyı açık bıraktı. Bende ayağa kalktım, popom da toz kalmasın diye silkeledim sonra içeri girip kapıyı kapattım.

"Sen Arkın'ın tablolarını getiren kızsın değil mi?" dediğinde masasına oturmuş ellerini kavuşturmuş bana bakıyordu.

"Maya."

Adamın tek kaşı havaya kalktığında boğazımı temizledim.

"Tabloları getiren kız değil, Maya benim adım," dediğimde gülerek yerinde kıpırdandı.

"Özür dilerim, Maya," dediğinde bende gülümsedim.

"Beni ziyarete gelmiş olman hoşuma gitti."

"Aslında ben Arkın'ı merak etmiştim," dediğimde gözlerimi kaçırdım.

"Yoksa ondan haber alamıyor musun?" diye sorduğunda yüzünde sorgulayan bir ifade oluştu.

"Arkın tuhaf biri, ona kolay kolay ulaşmak çok zor," dediğimde başını salladı.

"Evet, şu an kızımla bir yemeğe çıktı," dediğinde yutkundum. Buraya hiç gelmemeliydim. Bu gerçeği duymanın beni ne kadar sarsacağını bildiğim halde gelmiştim.

"Ah, anladım, verdiğim rahatsızlıktan dolayı çok özür dilerim," diyerek arkamı dönüp hızla odadan çıktım. Arkamdan dur diye seslense de durmadım. Tam galeriden çıkacağım zaman bir porte gözüme takıldı. Ona doğru ilerlediğimde gözlerim dolmaya başlamıştı. Bu evde ki o kızın farklı şekilde çizilmiş haliydi. Altında Arkın'ın adını görünce bu tabloyu parçalamak istedim. Gözlerimden yaşlar akıp gidiyordu. Sonra hızla galeriden çıkıp gittim.

Yavaş yavaş yürüyerek deniz kenarına çıktım. İçimde öyle bir yangın vardı ki, bir an evrene sığamadığımı düşündüm. Patlayacakmışım gibi hissettim ve bağıra bağıra ağlamaya başladım. İstediğim tek şey değer görmek ve sevilmekti. İnsanların bana olan bakışları gittikçe arttığın da daha çok ağlıyordum.

Sonra bir anda sesim kesildi ve etrafıma bakım. Hava kapalıydı. İnsanlar bana bakıyordu. Hava soğumuştu. Koşmaya başladım. Denize doğru hiç durmadan koştum. İnsanların sesleri uğultu yaratıyordu sadece. Gözlerimi kapattım ve koşmaya devam ettim. Sonra kendimi denizin serin sularına bıraktım. Yok olmak istedim. Hiç var olmamayı, Arkın'ı hiç görmemiş olmayı diledim. Hayatımda ilk defa birini sevdiğim için pişman oldum.

Bir Şiirin AğıtıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin