8 Bölüm ✴ Acı Alışkanlık

220 35 16
                                    

Keyifli Okumalar..

Açık tutmaya çalıştığım hücrelerim kapanıp karanlıkla buluşmak için pes etmeye başlayınca, içimde küçücükde olsa güçlü duramamı sağlayan, yaralarımı hatırlatan, belkide en çok bilincimi ayakta tutmaya gücü yeten, çıkmazımdı.

Pes etmemeliydim. Güçlü kalmalı, yaşamalı, savaşmalıydım. Buna mecburdum! Beni soktukları çıkmazın sonunu bulup, özgür kalmalıydım.

Öylede yaptım.. Bilincim kapanmaya başlayınca, beni ayakta tutması gereken acılalarımı hatırlayıp, arkaya doğru düşen kafamı serbest bıraktım. Bilincimin kapanmasına izin vermeden durdum. Öylece bir kaç dakika..

Ne düşünmem gerekiyor, ne yapmam gerekiyor bilmiyordum? Beynimin beni yanlış yönlendirmesine izin vermemeliydim. Mantıklı düşünüp ona göre hareket etmem gerekiyordu fakat tüm mantığımı bırakıp, ruhu çekilmiş bedenimi tekrar diktim ekranın başına.

Ve o sahneyi... O sureti, o çehreyi, o ölümü, beynime kazımak istercesine defalarca izledim.. Bütün benliğimi, içimde kalan vicdanımı köreltsin diye, kimseye acımamam gerektiğini, merhamet duygusu olan hücrelerimi yok etmesi için, bir çok defa aynı sahneyi izledim..

Yarım saatin sonunda gözlerim boş boş bakıyordu kan kokan ekrana. ilk izlediğimde bilincimi kaybedeceğim kadar canımı yakan amcamın ölümü şimdi boş geliyordu bana. Şimdi daha az yakıyordu canımı, çünkü ben yok olacağımı bile bile, öldürecektim o adamı.. Bu yüzden yaşayacaktım.

Merhametimi, vicdanımı belkide hislerimi, bir torbaya koyup uçurumdan aşşağıya sonsuz bir boşluğa yollamam gerekiyordu.

Delice çığlık atmak, içimdeki acıyı dışa savurmak istiyordum. Amcamın yüzündeki acıyı unutmak için, ölmeli miydim? Yaşayıp öldürmeli mi?

Tirtir titriyordu bedenim, dudaklarım sızım sızım inliyor, gözlerim alev alev yanıyordu. İçimde en ufak bir korku, heyecan, endişe barındıramıyordum. Sadece nefret vardı, bedenimi ele geçiren.

Bu bir tesadüf olamayacak kadar imkansızdı. Bir eşleştirme yapamıyordu beynim. Bir girdaptaydım. Bir çıkmaz, bir oyunun içindeydim?

Bağdaştıramıyordum kafamda dolaşan iplerin uçlarını. Mantıklı düşün diyen bir tarafım yoktu şuan.

Oturduğum yerden ani bir hareketle kalktığım gibi, başım dönmeye başladı. Gözlerim hafif hafif kararıyordu. Ama umursamadım. Bir kaç dakika bekleyip kendime geldikten sonra laptop'un kapağını kırarcasına kapatıp odamdan fırladım.

Kasem... Bunun hesabını verecekti! Beni nasıl bir oyunun içine soktuklarını açıklayacaktı?

Koridora çıktığım gibi, Kasem'in kapısına doğru yürümeye başladım. Burnumdan çıkan nefesler o kadar öfkeli, o kadar sıcaktı ki dudaklarımı kavuruyordu.

Laptopu istemeye gelemediğim heyecanım bir kum tanesi kadar yok, içimde barındırdığım korkum tamamen cesarete dönüşmüştü.

O kapının önünde ne bekledim, nede derin derin nefesler aldım. Titreyen parmaklarımla kulbu kavradığım gibi sert bir şekilde kapıyı açıp, kapının arkasındaki duvara vurduğunda çıkan gürültüyü aldırmadan içeri girdim.

Ne odanın genişliği, ne mobilyanın rengi umrumdaydı. Sadece siyah nevresimlerinin içinde yüz üstü yatan Kasem odak noktamdı.

Duvara vuran kapının gürültüsüyle çıkan ses yüzünden yastığına gömülü olan kafasını kaldırdığı gibi siyah nevresimi üzerinden attı. Bedenini çevirmeden, kafasını oynatarak bir kaç saniye yüzüme bakıp, sırtı bana dönük bir şekilde yatağına oturdu.

KASEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin