Bölüm 4

4.8K 624 67
                                    

İnstagram: pembekalemindunyasi

**

Bölüm Şarkısı: Aytekin Ataş - Mecnunum Leylamı Gördüm

**

Asya ertesi sabah erkenden kalkıp ilk iş olarak valizdeki eşyalarını boş gardroba yerleştirdi. Yatak odası takımı sanki Asya'nın zevki biliniyormuşçasına beyaz renk seçilmişti. Bu odayı Ömer mi seçti bilmiyordu ama içindeki bir yer buna inanmak istiyordu. Nedense onunla aynı zevkleri paylaşma düşüncesi onu yeni yetme kızlar gibi mutlu ediyordu.

Tüm eşyaları dolaba yerleştirdikten sonra dolapların kapısını kapatıp odadan çıktı. Eşyaları yerleştirirken fark etmemişti ama yeni yeni acıktığını hissediyordu. En alt kata inince Amerikan tarzı mutfağa geçip kendine kahvaltı hazırlamaya başladı.

Normalde insanlar yalnızken kahvaltı yapmayı sevmezdi ama Asya hayatının çoğu bölümünde yalnız başına kaldığından, bu durum onu çok etkilemiyordu. Sanki bir aile kahvaltı yapıyormuş gibi her sabah erkenden kalkar özenle sofra kurardı. Şimdi de bu geleneğini değiştirmeyecekti.

Tıka basa yiyeceklerle dolu olan buzdolabını açtığında yüzüne yeniden bir dün akşam bu dolabımı ilk gördüğü anki gibi bir gülümseme yayıldı. Ömer onun rahatlığı için her bir ayrıntıyı düşünmüştü. Dolap öyle çok yiyeceklerle doluydu ki, bir yıl dışarı adım atmadan burada kapalı yaşayabilirdi.

Ocağın altındaki dolaptan aldığı demliğe su doldurup ocağa koyduktan sonra kahvaltı bölümünden kahvaltılıkları çıkardı. Hepsini mutfak dolaplarından aldığı kahvaltı tabaklarına paketlerinden çıkardıktan sonra özenle yerleştirdi. Tabakları bahçedeki yuvarlak beyaz masanın üzerine koyduktan sonra yeniden dolaptan domates ve salatalık aldı. Onları teker teker özenle yıkadıktan sonra pratik bir şekilde yine dolaptan aldığı şık bir tabağın içine doğradı. Üzerine hafif tuz serptikten sonra salata tabağını da az önce yerleştirdiği kahvaltı tabaklarının ortasına koydu. Kaynayan suyla çayı demledikten sonra yeniden suyu koyup demi de demini alması için onun üzerinde koydu. İngilizlerin böyle bir çay alışkanlığı yoktu ama Asya Doğa'dan sonra tam bir çay tiryakisi olmuştu. Sabah akşam çay içse yine de çaya doydum demezdi.

Su tekrar kaynadığında demlikleri masaya yerleştirip kendine de bir bardak aldıktan sonra masaya oturdu. Buralara kadar sürüldüğü için kötü hissetmesi gerekiyordu ama o mantığıma tezat bir şekilde çok mutluydu. Akşam aradığında Doğa ağzından 'pişmanım' kelimesini duymak için, onu çok zorlamıştı ama Asya zorlanmadan asla pişman olmadığını söylemişti. Nasıl pişman olabilirdi ki? Hem arkadaşının hayatını kurtaracaktı hem de her zaman yaşamak istediği şehirde, mükemmel bir evde bir yıl boyunca yaşayacaktı. Karşısındaki deniz manzarasını bir süre keyifle izledikten sonra bakışlarını zorlukla masmavi cennetten alıp masaya yöneldi. Eline çatalı alıp yavaş yavaş kahvaltılıklardan yemeye başladı. Hızlı başlayınca midesi bir anda tıkanmıştı. Elinden çatalı bırakıp geriye yaslandı. Haline sesli bir şekilde güldü. Hep böyleydi işte, kurtlar gibi aç olduğunu söyleyerek masaya oturur ama iki lokmadan sonra 'çok doydum' diye kendi kendine söylenirdi.

Bir süre sadece denizin üzerindeki güneş ışıklarının dansını izledikten sonra ayağa kalkıp masanın ucundaki demliklere uzandı. Önündeki bardağa demli bir çay doldurduktan sonra demlikleri yerine koyup tekrar sandalyesine oturdu. Açlıktan çay bile aklına gelmemişti. Şimdi karnı da doyduğuna göre rahat rahat çay keyfi yapabilirdi. Elinde sıcak bardağı alıp çayı içmek için dudaklarına götürdüğünde, çalan kapı sesini fark ederek elinde bardağı hızla dudaklarına çekip masaya koydu. Hızlı hareket ettiği için birkaç damla çay dudaklarına dökülmüş ve canı yanmıştı ama çok da umursamamıştı. O alışkındı bu acılara, onun canı acıdığı zaman sarılabileceği, acılarını hafifletebileceği bir anne ve babası yoktu. O da yaralarını kendi başına sarmasını öğrenmişti.

KALBİMDEKİ YALANCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin