Zamanın bizden çalabileceği en büyük şey değer verdiğimiz şeylerdir.
Gözlerimi açtığımda yatak odasındaydım. Doğrulmaya çalışıp etrafıma bakındım. Her sabah bunu yapıyordum aslında ama bu seferki farklıydı. Etraf karanlıktı çünkü. Gözlerim üzerime kaydığında çıplak olduğumu fark ettim. Hiçbir zaman bornozumla çıplak yatmazdım. Sanki tonlarca kitap beynimin üzerinde yığılmış gibi ağrıyan başım vücudumun kafamı taşımasını zorlaştırıyordu. Banyonun lambasını ne ara açık bıraktığımı hatırlayamamıştım. Yer ayaklarımı soğuklukla yalarken banyonun kapısını kapatmak için gittiğimde küvetin dolu olduğunu gördüm. Olurdu bazen öyle nede olsa kitaplar bana şizofren diyordu. Küveti boşaltmak için elim musluğa uzandı. ''S*ktir!'' bir çift el belimi sıkıca kavrıyordu. Arkamı döndüğümde yüzleşeceğim manzaradan korkuyordum. Hırsız! Hırsız hayatta en korktuğum şeylerdendi. Nefeslerim hızlanırken yüzümü yavaşça arkaya çevirdim. Bedenim kendiliğinden dönmüştü.
''Hep böyle küfreder misin?''
Dilimle dişimin arasında mırıldandığımı düşünmüştüm.
''Ne işin var burada?''
Gözlerinin hızla büyümesi beni korkutmuştu. Beni burada öldürebilirdi ya da kaçırıp işkence edebilirdi. Düşüncelerim daha çok korkmamı sağlarken gözlerine odaklanmaya çalıştım.
''Kim olduğumu merak etmiyor musun?''
''Kim olabilirsin ki büyük ihtimalle beynimin ürettiği sanrılardansın.''
''Ne demek istediğini anlamadım ama sanrı veya tanrı gibi bir şey değilim.''
Alaycı bir ifadeyle sırıtırken basit bir hırsız olduğunu düşündüm. Büyük ihtimalle paramı, telefonumu veya bilgisayarımı isteyecekti ve biraz korkuttuktan sonra gidecekti. Öyle olmasını umdum. Dişim istemsizce dudaklarıma baskı yaparken geri adım atmak istemiştim. Arkamda küvet olduğunu fark ettiğimde dengede kalmaya çalıştım. Gözlerim kesici veya ağır bir şeyler ararken çaresizdim. Oyalamam gerektiğini düşündüm.
''Bugüne kadar hiçbir sanrım böyle bir şeyi inkâr etmedi.''
''Sanrılara inanmam sahi var mı öyle şeyler?''
Sadece bakakalmıştım. Kitaplarda olurdu böyle tipler yine istemsizce dudaklarım titredi bir an.
''Sokakta görsem hayal gücümü tebrik ederdim.''
Siyah saçları, sonbaharın dökülen bal ve kahve karışımı yapraklarını kıskandıracak gözleri sanki 'bana sığın' der gibi parlıyordu. Dudakları yüzüne uygun oranda ve incecikti. Kemikli yüz yapısı olgunluğun en muhteşem seviyesini sergiliyordu. İnce uzun burnu ve düz simsiyah kaşlarını ön plana çıkarması için yaratılmış bir muhteşemlikti adeta.
Yaptığımın farkına varıp kendime geldiğimde arsızca sırıtan bir yüzle karşılaştım.
''Hadi canım!''
Duraksamama sebep olmuştu.
''Efendim?''
''Hadi canım dedim?''
''Ne için dedin?''
''Az önce sesli mi düşündün yani?'' bir kez daha kahkaha attı.
''Beni incelemen bittiyse git ve üstünü giyin sapık.''
Bana lakap takılmasından bunca zamana kadar nefret etmiştim. Ama işittiklerim bir gram etki yaratmamıştı. İlk başta yüzümü buruştursam da tepki göstermeye çalışmıştım aslında.