Kalbinizi dinlediğiniz her savaşta, binlerce kezkalbinize kadar yenilirsiniz.
Tuğrul ağlıyordu, sanki basit bir kalp kırıntısından çok... Bir parçasını kaybetmiş gibi çatıyordu kaşlarını. Gözyaşları umut ararmış gibi süzülmüyordu yanağından. Daha çok dönüşü olmayan bir yola sapmıştı teselli bile arayamayacakmış gibi süzülüyordu. Tiz sesle duyulan Yakut sesine döndüğümde sanrımın olduğunu tahmin etmiştim. En olmadık zamanda yakalıyordu beni genelde beynimin oynadığı en saçma oyundu bu. İlk defa bir sanrım olduğuna şükretmiştim. Tuğrul'a bakmaya devam ederken ağzımdaymış gibi atan kalp atışlarımın yavaşlamasını bekliyordum. Sanrılarımı çok basit bir şekilde ortaya çıkarabildiğim gibi çok basit bir şekilde de yok edebiliyordum.
''Tuğrul'a ihtiyacın var.''
Yaratığı umursamamaya çalışarak onu yok etmeyi başardım.
Tuğrul'a ani bir şekilde tekrar döndüğümdeyse kıpırdanarak bana döndüğünü gördüm. İkilemeye düşsem de ona ilerlemek zorunda kaldım. Boş bir bakış atmıştı. Sanki ben olduğumu fark etmemiş ve öylesine bakmış gibiydi.
''Bir nevi psikolojik baskı mı uygulamış oldum şimdi?''
Bunu dudağımı kıpırdatmamaya çalışarak içinden söylemiştim. O kadar set ve rahatsız edici mi bakıyordum? Tuğrul'un dibinde bittiğimdeyse gözyaşlarının yerini ıslaklıkların aldığını fark ettim. Hızla elleriyle yüzünü silmiş olmalıydı.
''Evet, beceriksiz bana psikolojik baskı uyguladın.''
Anlam veremediğim şekilde buna da şaşırmamıştım. Bilmediğim garip yetenekleri olabilirdi. Gerçi bana bahsetmemesi ayrı konuydu.
Ellerimle omzunu desteklemeye çalışırken alaycı bir şekilde gülümsedim.
''Neyin olduğundan bahsetmek ister misin?''
Dudaklarını alayla büktü.
''Böyle bir şeye neden ihtiyaç duyayım?''
Ellerim dramatik bir şekilde saçıma gittiğinde Tuğrul'un ses tonunun taklidini yaptım. Çünkü insanlar mutsuz zamanlarında teselli edilmeye ihtiyaç duyar demek istedim.
''Nerden çıktın sen?''
Gözlerini devirmekle yetinmiş, ufak bir sesle mırıldandı.
''Fen ve teknoloji öğretmenim küçükken annemden çıktığımı söylemişti.''
İğrenerek Tuğrul'un gözlerine odaklandığımda dudaklarını gülmemek için birbirine bastırdığını gördüm.
Benimle alay edilmesinden her ne kadar alışsam da nefret ediyordum.
Arkama dönmeme fırsat vermeden kolumu kavradığında bu anı daha önce yaşadığımı hatırlıyordum.
''Benimle gelmeni istiyorum.''
Parmaklarımı düşünürmüş gibi kafama yasladım.
''Birkaç kitap...''
Lafımı, elleriyle kolumu sertçe sıkarak keserken, dudaklarını yeniden dışa bükerek gülümsedi.
''Daha fazlasını görmek istemez misin?''
Kafamı sallayarak ifadesiz kalmaya çalıştım.
Kollumu sıkan elini gevşettiğinde kapı dışına sürüklemeye başladı. Garajın önünde duran arabaya ilerlediğimizde aklıma parkın yasak olduğu geldi. Kafamı soru sormak için Tuğrul'a çevirdiğimde beni susturmak için gözlerini devirmesi yetmişti.