"Bu kitapların hepsini okudun mu?"diye sordum elimi kitapların üstünde gezdirirken.
Bir anlık bana baktığını hissetmiştim.Ona baktığımda ise koltukta bana arkasını dönmüş bir şekilde yatıyordu.
"Hayır, hiçbirini okumadım.Onlar benim değil."
Cevabını tahmin edebilsem de sordum.
"Kimin peki?"
"Eski bir dostumun."
İnanmış mıydım?Hayır.
Yine de onu üzmek istemediğim için sustum.Kime ait oldukları belliydi.Sormam bile hataydı.İçlerinden birini elime aldım ve kalın yeşil tonlarındaki kapağa baktım.
'J.-J. Rousseau / Toplum Sözleşmesi'
Onu yerine koyarken başka bir kitabı almıştım.
'William Shakespeare / Romeo ve Juliet'
Kitabı tam yerine koyacekken aklıma okuduğum kağıtlardan birinde yazan bir söz gelmişti.Bundan alıntı olduğu belli olan o sözü aradım.Ufak bir aramadan sonra bulabilmiştim de.Sarı fosforlu kalemle üstü çizilmiş olan kelimelere baktım.Sanki ezberlemek istermişçesine tekrar tekrar içimden geçiriyordum sözleri.
'Bu kadar kötü yazıyla dolu bu kitap
Nasıl güzel ciltlenebilir böyle?'Minhyuk'un bir zamanlar söylediği bir şey aklıma gelmişti.Bana kitapları insanlara benzettiğini söylemişti.Peki bu nasıl bir tesadüftü?Aklımda beliren binlerce hikayeye aldırmadan ona seslendim.
"Minhyuk?"
Ona baktığımda bana döndü.
"Bu kitabı okumadığına emin misin?"diyerek kitabı ona gösterdim.
Kitaba bir süre anlam veremediğim bir şekilde baktı.Sonra ise kafasını olumlu anlamda salladı.
Yalan mı söylüyordu yoksa cidden okumamış mıydı?
O ikisi arasında olanları deli gibi öğrenmek istiyordum.Minhyuk neden onun bu kadar çok eşyasını evinin içinde barındırıyordu öğrenmek istiyordum.
Sevgiye inanmayan kişi yoksa daha önceden birini mi sevmişti?