Gecenin karanlığı beni sarmalarken gözyaşlarım akmaya devam ediyordu.İlk defa denizin huzur veren dalga sesleri kulağıma bir gürültü gibi gelmişti.Onsuz geçirdiğim ilk günün sonunda kendimi burada bulmuştum, hiç bilmediğim bir yerde.Beni bırakıp gitmesi canımı yakmıştı.Benim sahip olduğum her şey o iken her şeyim beni bırakıp gitmişti.En yakın arkadaşım, çocukluk arkadaşım, dostum...İntihar etmiş ve özür dilemişti.
Titrek bir nefes aldım.Havadaki tuzlu su kokusu ciğerlerime dolarken ağlama isteğimi bastırmaya çalışıyordum.Ağlamamdan nefret ettiğini biliyordum.Elimdeki notu açarak karanlıkta görebildiğim kadarına baktım.Görebildiğim şundan ibaretti:
'Beni koşulsuz hep sevdin Kihyun-ah.Beni en kötü halimle bile seven sendin.Peki ya ben senin sevgini hak ediyor muyum?'
İnsanlar asla onun bir cinayete kurban gittiğini bilmeyecekler.Asla onun isteyerek bunu yapmadığını anlamayacaklar ve bu beni çılgına çeviriyor.Onu suçlamaları beni çılgına çeviriyor.Bileğindeki izleri evet o yaptı ama ya kalbindeki izler?Onları da mı kendi yaptı?İnsanlar ve saçma önyargıları yüzünden biri hayatını kaybetti.Bir aile şu an perişan.Bunun sorumluluğunu kim alacak peki?Bunun hesabını kim verecek?
"Hey, anlatmak ister misin?"
Kafamı yan tarafa çevirdiğimde kızıl saçlı, bembeyaz tenli, gözlerinde ela renkli lens olan ve siyahlar içinde bir çocuk görmüştüm.
"Yanlış anlama.Sadece yaklaşık üç saattir burada ağlıyorsun ve gittikçe kötüleştiğini görebiliyorum."dedi ve yanıma oturdu."Hem bir yabancıya anlatmak kolaydır.Seni tanımıyorum, nasıl bir hayatın var bilmiyorum.Sen de beni tanımıyorsun.Hadi anlat bakalım."
Bu çocuk da nereden çıkmıştı böyle?