dejavu |♣L4

3.6K 258 42
                                    

Saat sesi. Yere damlayan su damlasıyla senkronize bir biçimde ilerliyordu. Düşen her damlanın çıkardığı şıp sesiyle bir tik sesi ve ardından tekrar şıp ve tak.

Boş gözlerle bu mide bulandırıcı yeri süzüyordum. Burnum artık koku almayı bırakmış ve bu çirkin kokuya alışmıştı.

İstediğim sensin. Sadece doğru yere gel.

İstediği bendim. Peki ama neden Jungkook'u almıştı. Neden onu ilk başta yaralamış ve evime girme nedeni olmuştu.

İstediğim sensin.

Doğru yer burası olmalıydı. Buna emindim. O adamın burada olduğuna adım gibi emindim.

Sadece doğru yere gel. Doğru yere.

Her şeye tamam desem bile Jungkook'un bu işin içinde ne aradığını bilmiyordum.

Neden hiç tanımadığım biriyle tehtid ediliyordum ?

Hepsinden öte neden Jungkook için buradaydım ?

Beynimin anılar kısmı silinmiş gibi hissediyordum. Sanki biri gelmiş ve o lanet olasıca reset düğmesine basmıştı.

Hatırladığım hiçbir şey yoktu.

Nemli ve yer yer küflenmiş duvara elimi koyarak eğildim. Nefes alamıyor gibi hissediyordum ve tanıdıklık hissi başımı döndürüyordu.

Jungkook kimdi ? Benimle bir alakası vardı ama ne ?

Çığlık atarak ellerimi duvara vurdum. Düşünüp hatırlamamak çıldırtacaktı. Çıldırmak üzereydim.

O adam kendini bu oyunun şahı sanıyordu. Ama yanılıyordu. Bu oyunun şahı bendim ve onun gibi bir piyonu ezerek yiyecektim.

Beni hafife alıyordu.

Yüzümdeki yamuk gülümsemeyle yerin altındaki bu iğrenç yerin karanlık kısmına doğru yürümeye başladım.

Gittikçe koku berbat bir hal alıyordu ve ben kendime minik bir hava balonu yapmak durumunda kalmıştım.

Bir yandan avcumdaki ateşle etrafı aydınlatırken bir yandan yürüyordum.

Jungkook bu kokuya nasıl dayanmıştı. Büyük ihtimalle baygındı. Yoksa onu buraya getirebileceklerini sanmıyordum.

Dar koridorumsu yerin sonunda kocaman bir boşluk vardı ve içi demirlerle kapatılmıştı.

Az ilerisindeki küçük kapıyı görüyordum. Ama önce bu demiri geçmem lazımdı.

Elimdeki ateşi söndürmeden demirlere yapıştım ve erimesni zevkle izledim.

Geçebileceğim kadar eriyen sıcak demire sürtünmeden eğilerek geçtim. Karşımdaki kapıya seri ve kendimden emin adımlar atarak yürüdüm.

Kapının yanına geldiğimde kapıyı çaldım. Saygımdan değil. Sadece olaylar zevkli bir hal alsın istiyordum.

Kapıyı açan kişiye gülümsedim.

"Jung Hoseok. Bu ne güzel karşılaşma."

Bir yandan içeri göz atarken etrafta kimse var mı diye kontrol ediyordum.

Hoseok sesini yükselterek benimle konuşmaya başladı.

"Bakıyorum da buraya gelecek cesarete sahipsin ama hiçbir anlamı olmadığını hala anlamıyorsun."

Kahkaha. Atmak. İstiyordum.

Kıkırtımı saklayamayarak Hoseok'a baktım. Hiç değişmemişti.

Kapıyı arkasından kapatarak bir adım bana geldi ve beni koca cüssesinin arasına aldı.

"Seni özlemişim bücür."

"Bende seni özledim fakat olanlardan haberin olduğunu sanıyorum."

Elini ensesine atarak saçlarını karıştırdı.

"Evet malesef haberim var ve üzülerek söylüyorum ki sana tam anlamıyla yardım edemeyecek dahi olsam elimden geleni yapacağım."

O an yüzündeki yeni geçmeye başlayan çürükleri fark ettim. O şerefsiz piç kurusu Hoseok'u dövmüş olmalıydı. Ve Hoseok ona karşılık verebilecek olmasına rağmen karşılık vermemişti.

Hepsi senin yüzünden Elizya.

İç sesim tokat atar gibi gerçeği yüzüme çarparken gözlerim doldu.

Benim yüzümdendi.

Benimle bağlantısını biliyordu. Hep bilirdi.

Küçükken o şerefsizin ellerine teslim edilmiştim. Ailem (!) tarafından. Benden korkmuşlar ve buldukları ilk pisliğin yanına atmışlardı.

O zamanlar yanımda birkaç çocuk daha vardı. Biri de Hoseok'tu. Benden beş yaş büyüktü. Beni hep kardeşi gibi görmüş ve o pisliğin dayaklarından korumuştu.

O zamanlar gücümün farkında değildim. Kontrol edemiyor ve çoğu zaman etrafıma zarar veriyordum.

Büyük zararlar.

Gözlerim Hoseok'un koluna takılınca yanık izini saklar gibi kollarını arkasında birleştirdi.

Bunu ben yapmıştım.

İstemeden veya isteyerek. Ona zarar vermiştim. Ama küçüktüm. Elimde olsa onu saklar ve herkesten korurdum.

O benim abim gibiydi. Hiç olmayan abim gibi.

Hoseok konuyu anlamışçasına kapatmak için konuştu.

"Taehyung onun yanında. Oyalıyor olmalı. Hala seninle Teahyung'un iletişimini bilmediği için ona koşulsuz güveniyor. Gerizekalı."

Burukça gülümseyerek konu kapatma oyununa dahil oldum.

"O zaman gidip şu gerizekalının kalan bir tutam aklını da alalım. Ne dersin ?"

Hoseok'u beklemeden kapıya yöneldim ve tüm gücümle iterek arka duvara çarpmasını sağladım.

Çoğu göz bana dönerken her karışını bildiğim yerde gözümü gezdirdim.

Sol tarafımdaki gri kapı açıldı ve içeride sandalyede oturan şişko,çirkin herifle göz göze geldim.

Yalandan gülümseyerek ona baktım. Buraya geleceğimi biliyordu. Bilirdi.

"Song Ki şerefsizi. Gel de benimle oyna."

Hello yavrumlar. Nasssıl bi bölümdü ama. Yazarken coştum içim içime sığmadı. Umarım beğenirsiniz. Bunu böyle bi geçiş bölümü gibi düşünün. Birkaç soru işaretini siler diye umuyorum.

Eh tabi sildiği soru işaretinin iki katı soru işaretiyle geri dönecek :::)

Oy verip yorum yapmayı unutmayın. Mısrik kaçar.

LIMITLESS |jeon jungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin