Hoseok ve Taehyung buraya geldiklerinde bir problem olduğunu anlamıştım.
Anlamamak için salak olmak gerekirdi.
Salonda herkes oturduktan sonra gergince ellerimi pantolonuma sildim. Bir şey olduğunu bilmek ama ne olduğunu kestirememek beni rahatsız ediyordu.
"Song Ki büyük şeylerin peşinde."
Hoseok'un ortaya attığı lafla başımı kaldırıp ona baktım. O adam asla yakamdan düşmeyecekti. Ölmediği sürece.
Sinirden gözlerim yanmaya başlamıştı. Taehyung gözlerimi daha önce o halde görmediğinden şaşkınca bakıyordu.
Bir bu eksikti.
"Sakin ol demeyeceğim. Ama doğru adımlar atmaya ihtiyacımız var. O yüzden bize yardımı olacak birkaç kişi tanıyorum."
Hoseok'u o çukurkan çıkarmak istiyordum. Ama çıktığı an başına akbabalar üşüşürdü. Buna cesaret edemiyordum.
Hoseok mutfağa geçti ve telefonla konuşmaya başladı. Bir ileri bir geri yürüdüğünü görüyordum ama sanki ben duymayayım diye sessiz konuşuyordu.
Kaşlarımı çatarak anlamaya çalıştım. Kaşlarımın ortasında bir parmak hissetmemle o parmağın kaşlarımı eski haline getirmesi bir oldu.
"Yaşlanıcaksın,çatma kaşlarını."
Sevimlice bana bakan Jungkook'a minik bir gülümseme yolladım. Adım sesleriyle Hoseok'un geldiğini fark ettim.
"Neler oluyor Hoseok ?"
Gergince elini ensesine attı. Bu hareket beni de germişti.
"Birazdan gelirler. O zamana kadar ben sana bir şey anlatamam. Sabretmek zorundasın Elizya."
Sinirle gözlerimi devirdim. Kollarımı göğsümde bağlayarak kendimi geriye attım. Bu işten sıkılmıştım.
Gergince bacağımı sallarken düşünüyordum. Song Ki benden bir şey istiyordu. Ama ne ? Bu kadar önemli olan neydi ? Güçlerim mi ? Hiç sanmıyordum çünkü güçlerimden iğrenirdi.
Bana böcekmişim gibi davranırdı ve nefretle bakardı.
Beni istemiyordu. Benden bir şey istiyordu.
Parmaklarımı birbirine kenetleyerek incelemeye başladım. Ellerimde büyük yaraların minik dikiş izleri vardı. Ellerim minikti. Ama içlerinde aksine büyük güçler taşıyorlardı.
Belki saçlarımı o saçma kızılımsı renkten başka bir renge boyatmalıydım. Kısacık kestirip öyle dolaşmalıydım.
Kapının çalmasıyla Hoseok ok gibi fırlayarak kapıya gitti.
İçeri iki çocuk girdi. Benden birkaç yaş büyük olmalılardı. Çok yaşlı durmuyorlardı ama benim kadar çocuksu durduklarını da söyleyemezdim.
İkisini de inceledim. Biri diğerinin aksine minicikti. Yüzü küçücüktü. Burnu,gözleri ve dudakları da öyleydi. Gerçekten o kadar küçük gözlerle etrafı görebiliyor muydu ?
Çocuk o kadar uykulu duruyordu ki ona baktıkça benim de uykum geliyordu. Saçları sapsarıydı. İtiraf etmeliydim hoştu da.
Diğer çocuk ise öbürünün aksine gayet uzun ve yapılıydı. Saçları mordu ve en sevdiğim renk olduğundan gözlerimin kalp şekline girdiğine emindim.
Burnu ve dudakları minicikti. Onu incelediğimi fark ettiğinde bana hafif bir gülümseme sundu.
O yanaklarındakiler gamzeyse beni öldüğümde oraya gömebilirlerdi şayet çok rahat sığardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LIMITLESS |jeon jungkook
Fanfiction"Benim sınırım yok,peki senin benim sınırımı çizmeye gücün var mı ?" başlangıç :18.03.2017 ~ bitiş : 18.08.2017 ~