Odamda yerde bağdaş kurmuş otururken elimdeki minik topu yerde sektiriyordum.
Üç gündür -belki daha fazla- odama kendimi kilitlemiştim ve çıkmamaya kararlıydım.
Çocuklar sürekli kapımı çalıyor,benden cevap veya karşılık alamayınca pes ediyorlardı.
Uyuyamamış ve açtım. Ayrıca leş gibi olduğuma yemin edebilirdim.
Bazen geceleri Jungkook'un kapımın önüne gelip ağladığını duyuyordum. Ama kapıyı açıp ona sarılamıyordum.
Yıkılmıştım.
Gözlerim tekrar dolmaya başlayınca ayağı kalkıp odamdaki minik banyoya girdim. Duş almam gerekiyordu.
Küvete suyu doldurup içine girdim. Burda kendimi boğabilirdim ama artık ailem gibi olan insanlar vardı.
Temiz olduğuma emin olunca duştan çıktım. Aynadaki buharı sağ elimle silerken arkadan görünen çökmüş yüze bakıyordum. Bana ne olmuştu böyle ?
Kapı tekrar vuruldu. Seslenen Jin'di.
"Elizya. Biliyorum yemeklerime bayılmıyorsun ama yemek yaptım. Lütfen,biraz yer misin ?"
Onları üzüyordum. Bu sefer kendimi sıkmadım. Aldığım ilk şeyi sinirle aynaya fırlatırken hıçkırıklarımı tutma gereki duymadım.
Kapının dışından bişeyin yere düşme sesi geldi. Jin çocuklara bağırırken bir yandan kapıya vurarak adımı bağırıyordu.
Bacaklarım beni taşıyamayacak kıvama gelince kendimi yere bıraktım. Ellerime veya bacaklarıma batan camları umursamadım.
Orada içim çıkarcasına ağlarken kapının kırılma sesi ve ardından havalandığımı hissetmiştim.
Şokta gibi sarsılarak ağlamaya devam ederken ismimi seslenmelerine rağmen kimseye bakmamıştım.
"Yoksa seni o mu yolladı ? Seni de zorla yatağıma sokup fahişem mi yapacak ?"
Daha çok ağlarken ölmek istedim. Senin fahişen değilim diyemedim. Ben senin kardeşinim diyemedim.
Yapamadım.
Kanlı ellerim Jungkook'un beyaz tişörtünü can halatıymışçasına kavrarken başımı boynuna gömdüm.
Saçımı okşayarak bir şeyler mırıldanıyordu. O an üzerimde sadece minicik bir havlu olduğunu fark eden bir kişi vardı.
Jin bunu anlayınca herkesi dışarı çıkarttı. Bazen annemizmiş gibi hissediyordum. Gelip saçlarımı öptü ve o da odadan çıktı.
Ağlamam sakinleşip iç çekişlere dönünce Jungkook beni kucağından indirip yatağa koydu.
Kanlı ellerime bakarken ne kadar acınası olduğumu düşünüyordum.
Jungkook elinde malzemelerle gelip sakince ellerimi temizlemeye başladı. Birkaç cam parçasını çıkararak merhem sürdü ve ellerimi sardı.
Bakışlarımı yüzüne odakladım. Hala bulanık gördüğüm için zor ayırt ediyordum.
O ise bana değil dizimdeki kesiklere bakmaya başlamıştı. Bakışlarımı tavana çıkardım. Bacağıma düşen su damlasıyla geri Jungkook'a döndüm.
Kendimden nefret ediyordum. İsmini söyleyemeden ayağı kalktı ve odadan uçarcasına çıktı. Peşinden ayağı kalktım ve kapıya yaklaşmışken dış kapının sesini duydum.
Gitmişti. Benim yüzümden gitmişti.
Daha fazla kendimi sıkmadan peşinden ağlamaya başladım. Kendime gelmem lazımdı. Daha fazla insanları üzmeye hakkım yoktu.
Kapımı kilitleyip üzerimi giydim. Saçlarım hafif nemli kalmışlardı. Taradıktan sonra öylesine topladım ve derin nefes alarak aynada kendime baktım.
Gözlerimin altı morarmıştı. Dudaklarımdaki kan çekilmiş,pembe rengi kendini soluk beyazımsı bir renge bırakmıştı.
Aynanın altındaki çekmeceyi açıp kapatıcı aldım. Gözlerimin altına morlukları biraz bile olsa kapatmasına yetecek kadar sürdüm. Dudaklarıma da parlatıcı sürerek insana benzemeye çalıştım.
Kapının kilidini açarak merdivenlere baktım. Onları daha fazla mutsuz edemezdim. Kendimi toparlamaya -ya da toparlanmış gibi göstermeye- zorladım.
Merdivenlerden inince salondaki tüm bakışlar bana döndü.
Jin gülümseyerek bakıyordu. Anladığını biliyordum. Yoongi bile uykulu gözlerini bana dikmişti.
Orada bir tek Jungkook eksikti.
Namjoon bana gelip sarıldı. Daha fazla ağlamak yok Elizya.
"Küçükken hep gittiğiniz yerde. Sizin yerinizde. Hatırlamaya çalış. Bulacaksın."
Namjoon'un kulağıma fısıldadığı sözlerle yerimde donup kaldım.
Küçükken hep gittiğimiz ve bize ait olan bir yer mi vardı ?
Jungkook'u hatırlayamamak canımı çok sıkıyordu.
O an artık eskisi kadar güçlerimi kullanmadığımı hatırladım. Ve onlar da öylece belirip beni zora sokmuyorlardı.
Gözlerim duvardaki tabloya takıldı. Odaklandıkça etrafımdaki herşey yok oluyor,yerine anılar doluyordu.
Jungkook önümdeki ağaca tırmanırken yerdeki papatyalarla uğraşıyordum.
"Düşeceksin Jungkook."
Jungkook kahkaha atarak oturduğu dalda baş aşağı durdu. Maymuna benziyordu.
"Hadi ama Elizya. Düşersem yakalarsın."
"Normalde bunu benim sana söylemem gerekmiyor mu ?"
Dalga geçiyordum. Elbette yakalardım. Onu seviyordum.
"Bende seni düşersen yakalarım. Gerekirse seninle düşerim."
Gözlerim dolarken bakışlarımı elimdeki papatyaya sabitledim.
Namjoon'un dürtmesiyle kendime geldim. Koşarak arkamı döndüm ve dışarı çıktım. Nereye gideceğimi biliyordum.
SELAM YAWRMLAR. MISRİK IS BACK. YİNE. BUGÜN BU BÖLÜMÜ BEBİŞKOMLA REEL OLMAMIZIN ŞEREFİNE ATIYORUM. EFSANE MUTLUYUM. darksterious
İŞLERİ KIZIŞTIRICAM. ÇOK SAKİNLER ::::)
SİZİ SEVİYORUM. ÖPTÜM BEBİŞLER.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LIMITLESS |jeon jungkook
Fanfiction"Benim sınırım yok,peki senin benim sınırımı çizmeye gücün var mı ?" başlangıç :18.03.2017 ~ bitiş : 18.08.2017 ~