Güneşin doğuşunu izlerken yüzümü okşayan hafif rüzgarı içime çektim. Başımı yasladığım omuz belki de hayattaki en rahat yerdi.
Güneş minik kızıllığını gözümüze sokarcasına ufuktan görünürken gülümsedim. En güzel manzaralarımdan biriydi bu. Ondan sonra.
Gülümsemem gittikçe daha da genişlerken yanımdaki en güzel manzaraya baktım. Tepeden tırnağa her hücresini seviyordum onun. Bana kattığı her anı ayrı seviyordum.
Afedersiniz kim olduğumu söylemeyi unuttum. Ben Elizya. Ama tahmin ettiğiniz Elizya değil. O olmayı çok isterdim lakin asla olamayacağımı biliyordum.
Babam hep halamı fazlaca anımsattığımı söylese de onun kadar cesur ve güçlü olmadığımı biliyordum.
Halamı hiç görmemiştim. Sadece babamın anlattıklarından ve resimlerinden biliyordum. Evet, fiziksel olarak benzer yönlerimiz vardı. Ama asla halam olamazdım.
Hayatımda anneme bile duymadığım hayranlığı ona duyuyordum. Jungkook'la -ona böyle seslenmem ne kadar doğru bilmiyorum ama umarım halam kızmıyordur- yaşadığı aşka aşıktım. Onunki gibi bir aşkı her zaman tanrıdan istemiştim.
Sonra o çıktı karşıma. Hayatımın merkezine oturdu. Hala oradan kalkmaya niyeti yok gibi.
"Neye daldın öyle meleğim?"
Sesinin güzel tınısıyla tekrar gülümsedim.
"Hiç. Sadece halamı düşünüyordum."
Burukça gülümseyerek beni kollarının arasına aldı. Dohwan her şeyi biliyordu. Her şeyden kastım, her şeydi işte.
Beni bu uçurumun önünde bulmuştu. Sürekli buraya gelir, halamın dinlediği o şarkıyı dinler ve denizi izlerdim.
Bir gün Dohwan'ı burada, durduğumuz yerde otururken buldum. Ne işi olduğunu ikimiz de bilmiyorduk. Gerçekten o da burada ne işi olduğunu bilmiyordu.
"Birden kendimi burda buldum." demişti. Önce sinirlenmiştim tabi. Senelerdir kimsenin yolunu bile bilmediği bu yerde bir yabancıyla karşılaşmıştım.
Diyorum ya o zamanlar yabancıydı. Şimdi bu yabancı adam beni tüm dünyaya yabancı etmişti.
"Halan bence burada. Seni hep izliyor Elizya."
Burukça gülümsedim. Keşke onunla bir kez olsun konuşabilme fırsatım olsaydı. Dohwan aklımdakileri anlamış gibi çenemden yakalayıp yüzüne baktırdı.
"Denemek istemez misin?"
Garip bir heyecanla kafamı sallayarak ayağı kalktım. Eğer böyle bir şansım varsa sonuna kadar denemek istiyordum.
Ellerimle üzerimi silkeledikten sonra karşımdaki denize baktım ve gözlerimi kapattım.
Hala, eğer buradaysan ve beni görüyorsan, ne olur seninle bir kez konuşabilmeme izin ver.
Bir işaret bekledim, bekledim. Rüzgar aniden durmuş, deniz durulmuştu.
Gözlerim dolarken onları açtım ve gözümden bir damla yaşın süzülmesine izin verdim.
Birini görmeden, tanımadan nasıl bu denli bağ kurulurdu bilmiyordum ama asla şikayetçi değildim.
Sonra gözümün önünde sahneler belirmeye başladı. Halam ve Jungkook gülüyordu. Çok mutlu gözüküyorlardı. Çocuklar da onlarlaydı. Jimin,Taehyung,Jin,Namjoon,Yoongi.
Halam peri kızı gibi bembeyaz giyinmişti. O kadar güzeldi ki kelimelere dökmekte fazla güçlük çekiyordum.
Sonra omuzlarımda bir el hissettim. Dohwan olmaması için o kadar yalvardım ki tanrıya. Dönüp de Dohwan'ı görürsem nasıl yıkılacağımı o an düşünemedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LIMITLESS |jeon jungkook
Fanfiction"Benim sınırım yok,peki senin benim sınırımı çizmeye gücün var mı ?" başlangıç :18.03.2017 ~ bitiş : 18.08.2017 ~