Sağ kolumu dizlerime yaslayıp otururken bir yandan elimdeki zarları yavaşça çeviriyordum. Aklımda vızıldayan arı sürüsü gibi birçok baş ağrıtıcı düşünce vardı.
Daldığım yerden hocanın seslenmesiyle sıyrıldım. Gözlerini yüzüme sabitlemiş öylece bakıyordu. Sanırım birşey sormuştu ve ben kesinlikle o an burada değildim.
"Evet Elizya bize cevap vermeyecek gibi görünüyor. Başka cevap vermek isteyen var mı ?"
Uyuz üniversite. Uyuz hocalar. 2 senelik üniversite hayatım biteceği için mutluydum. Bir meslek istediğim yoktu. Sadece öylesine bir köşede dursun diye diploma alacaktım. En kısa yolu da 2 senelik bir bölüm tercih etmekti.
Bakışlarımı ilgimi hiç çekmeyen insanların olduğu sınıfta gezdirdim. Hiç arkadaşım yoktu. Olması gibi bir çabam da yoktu. Ne olduğumu anladıktan sonra hepsi giderdi zaten.
Zaten hep öyle olmamış mıydı Elizya ?
İç sesime onay vererek kollarımı göğsümde birleştirdim. Dersin bitmesine az bir zaman kalmıştı. Saniye saniye sayarken saat tam üçü gösterdiğinde çantamı sırtıma atıp sınıftan çıkmaya koyuldum.
Saygısızlık olması umrumda bile değildi. Fazlasıyla dayanmıştım bile. Hocalar da bana alışmıştı. Yargılamıyor veya eskisi gibi şaşırmıyorlardı.
Kampüsün çıkışına doğru yürürken aklımda iki kelime vardı. Jeon Jungkook.
Kim olduğunu bilmediğim o çocuk hem sinirimi bozmuş hem de merak dürtülerimi ateşlemişti. Hoş çocuktu inkar edemem. Herşeyden önce bende bir kızım ve hormonlarım var elbette. Saçma güçlerimin olması buna engel değil.
O gece koluna pansuman yapmıştım. O da adını söyledikten sonra bir daha konuşmamıştı. Sabah hava aydınlanmadan da bana asker selamı verip evden tüymüştü. İnsan bir teşekkür ederdi.
"Kaba çocuk."
"Kalbimi kırıyorsun ama."
Yerimde sıçrayarak yanıma döndüm. Oradaydı işte. Olayın üzerinden beş gün geçmişti ve şimdi karşıma tekrar çıkıyordu.
Amacı ne bu manyağın ?
"Kalbin olduğunu bilmiyordum."
Yandan bir bakış atarak yürümeye devam ettim. Peşimi bırakmıyor ve benimle yürümeye devam ediyordu. Aish bu iş iyice sinir bozucu olmaya başlamıştı.
İzbe evimin dar sokağına girer girmez arkamı dönerek Jungkookla karşı karşıya geldim.
"Amacın ne acaba buraya kadar geldin ?"
Kafasını yana çevirerek yarım gülüş attı ve bana geri döndü. Yüzündeki sırıtma aniden silinmişti.
"Amacım mı ne ? Haberin olsun diye söylüyorum peşinde eli ve beli silahlı adamlar var. Kapiş ?"
Gözlerimi devirerek ağırlığımı tek bacağıma verdim.
"Ne yani korkmam falan mı gerekiyor ? Tanrım çok korktum lütfen beni koru."
Önümde yalvarır gibi birleştirdiğim ellerimi çözerek yürümeye devam ettim. Kimden korkacakmışım ? Asıl onlar benden korksun. Kaçık çocuk başıma açtığı bela yetmiyormuş gibi birde hala peşimden geliyordu.
Onu umursamadan eve yürümeye devam ettim. Anahtarı çantamdan çıkarıp deliğe yerleştirecekken manyak arkadaşımız elini önüme uzattı. Şurada çığlık çığlığa bağırmak istiyordum.
"Eğer ölmek istemiyorsan benimle işbirliği yapmalısın."
Hadi be ordan seni manyak. Sana güveneceğime evime aldığım süs köpeğine güvenirim.
"Ama ben ölmek istiyorum."
Elini önümden iterek kapıyı açtım ve içeri girdim. Arkamı dönerek kapıyı yüzüne çarptım. Ölmek istemiyorsam işbirliği yapacakmışım. Bak sen şu işe.
"Neymiş efendim işbirliği yapmalıymışım da bilmemneymiş. Kaçık mıdır nedir yahu ?"
"Ama kalbimi kırmaya devam ediyorsun. Hep böyle kendi kendine mi konuşursun ?"
Çığlık atarak arkamı döndüm. Bu çocuk evime nasıl girmişti ? Gerçekten kafayı yemek üzereydim.
"Senden kurtuluşum yok mu ya benim ? Ayrıca evime nasıl girdin ?"
"Arka camı açık bırakmışsın çok zor olmadı."
Gülümseyerek yüzüme bakarken ben o güzel yüzüne yumruk atma isteğiyle dolmuştum.
"Tanımadığın birini korumak istemen ne kadar centilmence."
"Bana yardım ettin. Bence bu yeterli bir sebep. Ben centilmen biri değilimdir."
Gözlerimi devirerek salona geçtim. Gülümserken çok sevimli bir çocuk gibi oluyordu ama ciddi yüz ifadesi biraz korkutucuydu. Ayrıca çocuk seksilik tanrısı falan olabilirdi.
Madem bu kadar ısrarlıydı tamam. Zaten ne olduğumu öğrenince o da giderdi. Sorun değildi benim için.
"Eee nerede yatacağım ?"
"Evin yok mu senin ?"
Biraz düşünür gibi yaptı. Uzun işaret parmağını dudağının altındaki bene götürerek bekledi.
"Sanırım yok."
Sinir hücrelerim oynarken içeri gidip yorgan ve yastık aldım. Salondaki koltuğa fırlatarak burda uyumasını işaret ettim.
Baş parmağını tamam dercesine kaldırdı ve göz kırptı. Kızsal yanım,yerinizde dursanız iyi olur.
Odama geçerek saatin ilerlemesini bekledim. Birkaç saat oyalandıktan sonra hava kararmıştı ve aşağıdan ses gelmiyordu.
Merakıma yenik düşerek -ki bir gün bu merak yüzünden eşekler cennetini boylayacaktım- salona geçtim.
Oda sadece camdan vuran ayın ışığıyla aydınlanmıştı. Işık Jungkook'un yüzünün yarısına vuruyordu.
Görünüşe göre Jungkook uyumuştu. Uyurken daha güzel gözüküyordu. Kesinlikle daha katlanılabilirdi.
Koltuğun yanına oturarak onu inceledim.
Alnına dökülen ince telli saçlarına baktım. Boyamaktan yıpranmış gibi duruyorlardı. Kaşları çok düzgün ve güzeldi. Geniş alnını ve kaşlarını saçlarıyla kapatması haksızlıktı.
Biraz büyük ama gerçekten çok güzel bir burnu vardı. İncecik pembe dudakları ve hemen alt dudağının altındaki ben sanki özenle oraya kondurulmuştu. Sağ yanağında yine bir ben, sol yanağında minik ve dikkatli bakmadıkça belli olmayan bir yara vardı.
Minik ellerimi yarasına doğru yavaşça götürdüm. Nedenini merak etmiştim.
Elimi yanağına değdirmemle Jungkook gözlerini açtı ve bileğimden yakaladı.
Gözleri korkunç gözüküyordu ve ben bile korkmuştum. Bileğimi ondan kurtararak ayağı kalktım. Salondan acelece çıktım ve odama girdim.
Kapımı kapatıp arkasına çöktüm. Yakalanmıştım ve açıklamam yoktu.
Selamlar olsun beybimsiler. Mısrik cb yaptı. Bu bölüm biraz içime sinmedi ama atayım dedim ve ta dam attım.
Oy ve yorumlarınızı bildirim panelimde görmeyi bekleyerek sulu babanne öpücüklerinden yolluyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LIMITLESS |jeon jungkook
Fanfiction"Benim sınırım yok,peki senin benim sınırımı çizmeye gücün var mı ?" başlangıç :18.03.2017 ~ bitiş : 18.08.2017 ~