Ben Profesör Doktor Özlem Polat. Şu an kağıdı kalemi elime aldım çünkü dünyada nadir görülen bir hastalığın nedenini psikolojik olarak çözmek üzereyim. Farklı bir tür, farklı bir yaşam ve en önemlisi farklı bir inanç. İnanç; çünkü her şey inanmaya dayanıyor. İnandığın sürece var olursun ve inandığın sürece yaşarsın. Şu anda hastam Martin bir hikayeye inanıyor. Kocakarı masallarını aratmayacak türden bir hikaye ama Martin ona körü körüne inanıyor. Bu da onda ilk başlarda psikolojik olarak bir takım problemlere neden oldu. Önce yanılsamalar yaşamaya başladı. Sonra daha da kötüsü oldu. Kişilik bozukluğu. Kendinden yedi tane olduğuna inanmaya başladı. Buraya kadar her şey normaldi aslında. Diğer hastalardan neredeyse bir farkı yoktu. Ta ki bedeninde, bulunduğuna inandığı karakterleri vücudu yansıtana kadar. Artık sadece psikolojisini etkilemiyordu inandığı şeyler, vücudunu da etkilemeye başlamıştı. Bir gün bir çocuk gibiydi diğer gün güzel bir kadın. İnanmakta çok zorlandım ama sanırsam bu durumu da inanarak keşfettim. İnanç, aşk ile birleştiğinde her şey mümkün olabiliyor. Onu ilk tanıdığımda on üç yaşındaydı. Babasını yeni kaybetmişti ve çok üzgündü. Bana söylediği ilk cümle "Bir gün o da gidecekti". Aynen şöyle bir konuşma geçti aramızda.
-Kim gidecek Martin?
-O.
-Peki o dediğin kim?
-O kız işte, kıvırcık saçlı olan.
-Adı ne peki?
-Senin adın ne peki?
-Benim adım Özlem.
-Sen osun.
-İyide ben kıvırcık saçlı değilim ki.
-Hayır hikayedeki kadınsın.
-Ne hikayesi Martin?
-Bunu sana anlatamam Özlem. En azından şimdilik.
Bana uzun bir süre anlatmadı hikayeyi. Sürekli beni görmek istiyordu ama anlatmıyordu. Bu durumda benim ilgimi çekti tabii. Bende artık onunla zaman geçirmek istiyordum. On altı yaşına geldiğine annesini de kaybetti. Çok fazla akrabası yoktu. Tek avantajı ailesinin zengin olmasıydı. Martin'e hayatı boyunca yetecek kadar para kalmıştı. Fakat o paranın peşinde değildi. Yoksulları düşünürdü hep. Bazı günler kim bilir kaç çocuk bu akşam yemek yemeden uyumuştur diyerek aç yattığını gördüm. Benim yanımda kalmaya başladı bir ara. On sekiz yaşını doldurana kadar tabii. Küçüktü ama kendi kararlarını verecek kadar büyüktü. Çoğu yetişkin bireyden daha sağlıklı düşünüyor ve daha sağlıklı kararlar veriyordu. Zekiydi de. Tarihe çok düşkündü özellikle yakınçağ tarihine. İlerisi için teoriler üretmeye çalışırdı. Belirli zamanlar benimle siyaset yapmaya çalışıyordu ama ben çok televizyon izlemediğim ya da gazete okumadığım için onunla bu konuda çok fazla tartışamazdım. Ona hep fikir aşılamaya çalıştım. Sanırsam bu da onda bıraktığım en kötü iz oldu. Fikirlerin arasında kayboldu. Yanılsamaların böyle başladığını düşünüyorum. Hangi fikrin zihninde doğru olduğunu bilemiyor. Aklına gelen bir fikri yapsa da unutamıyor. O fikri sürekli düşünmesi yapıp yapmadığını sorgulatıyor ona. Sonucunda da yanılsama yaşıyor. Bu sadece günleri karıştırması ya da ne yapıp yapmadığını hatırlamaması, güvenememesi değil. Çünkü karıştırmadığı ve unutmadığı biri var. Onunda adı benimki gibi Özlem. Onu sadece bir kere gördüm. Martin'i takip ettim. Amacım sadece hangi zaman ve hallerde kişilik değiştirdiğini görmekti. Fakat günlerce bir yerde beklediğini gördüm. Sadece izliyordu. Ne birisiyle konuşuyordu ne de bir şey yapıyordu. Günler sonra Martin'i bu uykudan uyandırmak için yanına gittim. Beni bekliyor gibiydi sanki. Şaşırmadı ve yüzüme baktı. Özlem dedi heyecanlı bir sesle. Çok geçmeden o Özlem'in ben olmadığını anladım. Beklediği ve düşlediği ben değildim. Güzel bir seçim diyebilirim. Tahmini 1.60 boylarında, esmer ve kıvırcık saçlı bir kız. Karşı kaldırımdan geçip giderken Martin'i izledim. İnancın neleri değiştirebileceğini orada gördüm. Sevgi demek istemiyorum özelliklede aşk. Zaten inandığın şeyi sevmez misin? O zaman aşka ne gerek var? Aşk olmadan da yaşayabilirsin. Bunu Martin'e de anlatmaya çalıştım. Ne yazık ki baş edemedim. Biraz geç fark ettim ki anlatmam gereken tek kişi Martin değildi. Bunu anlatmam gereken altı kişi daha vardı. Hepsiyle teker teker konuştum. İlginç olan şu ki Kaan dışında hiçbir kişilik anlattıklarımla ilgilenmedi. Bunca yıllık deneyimimle konuşmam gerekirse birinde oluşan saplantının diğerlerinde de oluşmasını beklerdim ama olmadı. Ne Elif ne Efe ne Hakan ne de diğerleri. Beni neredeyse dinlemediler bile. Benliklerdeki çatışmalar neden oluştu ya da çatışmalardan mı benlikler oluştu bu soruların cevapları hala meçhul. Açıklığa kavuşturmam için fazla bir zamanımın kaldığını düşünmüyorum. Birazdan Martin gelecek. Daha doğrusu Martin mi gelecek yoksa diğerleri mi bilmiyorum. Karşıma oturduklarında anlayabiliyorum sadece. Her defasında tek bir vücut görüp karşımda yedi farklı kişilik olduğunu bilmek kolay olmuyor benim için. Birkaç yılımı aldı kimin hangi davranışlarda bulunduğunu öğrenmek. Yeni yeni alışmışken son zamanlarda tuhaf davranışlarda bulunmaları kendimden şüphelenmeme neden oldu. Acaba bende mi yanılsama yaşıyorum diye düşündüm. Unutuyor da olabilirim. Zaman ilerliyor, bende yaşlanıyorum. Daha da zoru bunu kabullenmek derler. Ben zor olanı aştım. Martin hikayenin son bulacağını söyleyince anladım. Son yaklaştıkça insanlar değişir. Her dinde ve olayda bu aynıdır. Hiç sapmaz ve şimdi de Martin'in hikayesi bitiyor. Aslında Martin'in hikayesi demesem daha doğru olur. Belki de bir başkasının hikayesi bitiyordur. En çok değişim yine Martin'de ama. Henüz hiçbir şey belli değilken kaybetmiş gibi davranıyor. Kabullendi mi yoksa en kötüsüne mi hazırlıyor kendini bilmiyorum. Bayan Melzö'ye göre kendini en kötüsüne hazırlıyor. Bana göre ise kaybetti. Hikayenin son bulacağını biliyorsa sonunu da biliyordur diye düşünüyorum. Eğer kaybetmiş olmasaydı bu kadar değişmezdi. Birazda yalnız kalmasına bağlayabilirim bu durumu. Elif ve Kaan'ın birlik olması ve Martin'in söz hakkını engellemeleri Martin'in farklı bir tutum kazanmasına neden olmuş olabilir. Tek bir vücut, yedi kişilik ve bu kişiliklerin gruplaşması. En ağır travmalardan birini yaşıyor. Bu durumu aşabilir, ona yardım edebilirim. Tabii ilk önce Özlem'i hayatından çıkarması gerekiyor. Bunu kendisine de söyledim sadece gülmekle yetindi ve çıkıp gitti. Birkaç hafta hiç mesaj atmadı, aramadı, sormadı. Merak etmedim. Çünkü yine yalnız kalacaktı. Öyle de oldu. Bir gün hiç mesaj atmadan geldi, kapıyı çaldı. Tıpkı şu anda yaptığı gibi ama bu sefer haberim var. Daha fazla bekletmeden gidip kapıyı açsam iyi olacak. Ses kayıt cihazını da yanıma alsam iyi olacak. Her detayı aklımda tutamıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
7 Parça
Science Fiction7 kişinin göremediği görüp, yapamadığını yapıp, bilemediğini bilseydiniz bundan ne kadar emin olurdunuz?