1.BÖLÜM

165 12 2
                                    

Upuzun bir yolda ilerlerken, sağ tarafımdaki yemyeşil ağaçlarla kaplı olan alana doğru ilerledim. Güneş ışığı uzun ve sık olan ağaçların arasından içeri doğru sızarken ,ortaya çok güzel bir görüntü çıkarıyordu. Biraz daha yürüdüğüm de önüme çıkan patika yoldan ilerledim. İrili ufaklı taşların oluşturduğu patikanın beni nereye götürdüğünü bilmeden devam ettim. Bir yanım korkuyordu aslında. Issız bir ormanda tek başımaydım sonuçta. Kesip biçseler bile hiç kimsenin haberi olmayacaktı.

Patika yolun sonuna geldiğimde gözlerime inanamadım. Burası cennet gibiydi resmen. Her yerde rengarenk çiçekler vardı. Ortada büyük bir süs havuzu vardı ve suda bembeyaz nilüferler vardı. Süs havuzunun olduğu yere gidip oturdum ve elime bir nilüfer çiçeğini aldım. Bir kitapta çok narin çiçekler olduğunu okumuştum. Bende ona daha fazla zarar vermeden onu suya geri bıraktım ve suda hafif hafif süzülüşünü izledim.

Ayağa kalkıp üzerimdeki beyaz elbiseyi düzeltirken ileride bir banka oturmuş erkek silüeti gördüm. Arkası dönüktü ama bir merhaba desem fena olmazdı herhalde. Yüzüme en samimi gülümsememi yerleştirdikten sonra yavaş adımlarla ona doğru yürüdüm. Zaten aramızda çok fazla mesafe yoktu.

Önüne geçince bakışlarını bana çevirdi ve... Aman Allahım didim. Noluyo didim. Hangi evrendeyim ben didim. Tövbe bismillah dedim. Bu ne lan!!!

Karşımda bana gülümseyen bir adet meteor vardı. Yani bu tabiki de bana göre ama neyse... Adını bilmiyorum desem yalan olur çünkü biliyorum. Dean. Dean. Dean. Milyonlarca kere Dean. Tabiki de winchester olan canım.
Hani şu supernatural de oynayan ve karizmatik, yakışıklı, romantik, çapkın, se... Tamam bence burada kalalım. İbneliğe gerek yok bence de.

"Oturmaz mısın Kumsal? "Gözlerim şaşkınlıkla açılırken bir sağa ,bir de sola baktım. Bana söylediğini anlayınca sanki mümkünmüş gibi gözlerimi daha da açtım. Üç tane şık arasında kaldım. Şimdi direk yanına oturup yavşama adımlarına mı geçsem? Türkçe konuştuğu ve adımı bildiği için yavaşça geldiğim yolu topuklasam mı? Yoksa ya benimsin ya kara toprağın diyip nihahı bassam? Diye düşünüyordum.

Bana beklentiyle bakarken gülümsemesi genişledi ve ayağa kalkıp dibime kadar girdi. Bana doğru eğilmeye başlarken acaba kulağım bir şey mi söyleyecek diye merak ettim. Ama dudaklarıma doğru eğilmiş bir şekildeydi veeeee işte o an olan oldu.

Lanet telefonumun lanet horoz sesini kapatıp lanet alarmı erteleyip kafamı biricik yastığıma koydum. Ona laf yok ama lütfen yani. O benim her şeyim. O benim aşkım. O benim hayat dama- Yok o kadar değil.

Kafamı yastığa tamamen gömdüm ve uyumaya başladım. Saniyeler sonra nefessiz kalınca başımı yan tarafıma çevirip rahat bir nefes aldım. Beyin nöronlarıma oksijen gitmemişti galiba. Nefesimi düzene sokup sırtüstü yattım ve tavanı izlemeye başladım. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken son anda aklıma gelen şeyle gözlerim iri iri oldu. Lanet olsun bugün okullar açılıyordu!!!

Son anda üzerimdeki yorganı kenara ittirip direk banyoya koştum. Elimi yüzümü yıkayıp direk odama geçtim ve okul üniformaları mı giydim. Okul üniformam gri etek ve beyaz gömlekti. Bir de lacivert hırkası vardı ama onu giymeyerek kot bir ceket giydim. Aynanın önüne geçip saçlarımı taramaya başladım. Belime kadar olan kahverengi saçlarım ve neredeyse aynı tonda gözlerim vardı. Bazen neden gözlerim renkli değil diye kendime sorardım ama sonra kendime kahverenginin'de bir renk olduğunu hatırlayıp kendimi avutuyordum.

TOZ PEMBEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin