Merhaba sevgili okuyucularım. Nasılsınız? Bu bölüm biraz kısa oldu ama biraz Mert ve Miray aşkına yer vermek istedim. Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar. Fesatlı günler dilerim.
Miray
Herkes rüya görürdü değil mi? Ben rüya görmüyordum. Daha doğrusu uyandığımdan bu yana gördüğümü düşünmüyordum. Tek gördüğüm geçmişteki ve gelecekti anılardı. Garipti değil mi söylediğim?
Ama doğruydu söylediğim. Hatta uyanıkken, sadece daldığım anlarda bile görüyordum bu anıları. Geleceği görmem sorun olmuyordu. Asıl sorun olan şey geçmişti. Ne zaman geçmişten bir anı görsem kanlar içinde uyanıyordum. Evet, kendimi yıpratıyor ve bunu kimseye söylemiyordum.
Mesela gelecekteki Miray'ı görmüştüm. Beni değil, Can'ın kızı olan Miray'ı. Mert'e benzeyen bir çocukla oynuyorlardı. Aslında oynamıyorlardı. Etrafı garip yanan çiçeklerle çevrili bir bankta oturmuşlardı ve sohbet ediyorlardı.
"Ne yapacaksın?" diye sordu Miray.
"Ananemi bulmam lazım. Haberi yok olanlardan. Belki o bana yardımcı olabilir." dedi küçük çocuk.
"Nasıl bulacaksın? Ne faydası olacak ki?" diye sordu Miray merakla.
"Belki geçmişe gidip olanları engelleyebilir." dedi çocuk üzgünce.
Daha birçok olay var bunun gibi. Mesela Masal'ın büyük hali yalnız başına gezinirken karşılaştığı yaratıklar, onların beni tanıması, Masal ile arkadaş olmaları, ona saygı göstermeleri...
Ve diğer arkadaşlarımla alakalı daha neler neler.
Ama şimdi gördüğüm şey, ne gelecekten, ne geçmişten bir parçaydı. Sadece rüyaydı. Ve asıl garibime giden bu olmuştu. Neden mi? Dediğim gibi gördüklerim sadece anılardan ibaretti.
Ama o an silkindim ve bu rüyanın tadını çıkarmaya karar verdim. Rengarenk çimenlikten uzandım ve mor kalp şeklindeki bulutları izledim.
Burası bana huzur vermişti. Kalbimin birazcık da olsa rahatladığını hissetmiştim. O anda daha önce hissetmediğim bir duygu hissettim. Birinin şu an yanımda olup elimi tutmasını istedim. Veya ben o birinin göğsüne uzanıp damarlarını tek tek okşamak istedim. Kulağıma beni sevdiğini fısıldasın istedim.
O anda ben daha ne olduğunu anlamadan biri uzandı ve elimi elinin içine alıp okşamaya başladı. Elleri tanıdıktı. Bu nedenle şüphe duymadan rahatladım. O ellerin kime ait olduğunu biliyordum.
"Kalbimin sana ait olduğunu hissedebiliyorum." diye fısıldadım. "Her çarpışında adını fısıldıyor." dedim üzgünce.
"Bunu duyduğuma sevindim." Dedi ses. Hızla gözlerimi açıp ondan uzaklaştım.
Karşımda morlar içinde Mekrus vardı. O renk moru görünce gözümün önüne aniden mor baksır geldi. O anda ayağa kalktığım için başım döndü ve düşecek gibi oldum. Mekrus hızla bana uzanıp, "İyi misin?" diye sordu.
"İyiyim. Başım döndü sadece." Dedim kendimi çekip.
"Ben seni korkutmak istemedim."
"Ne zaman sen olduk?" diye sordum mesafelice.
"Sen her zaman benim için sendin. Sadece bunu hemen gösterirsem korkacağını biliyordum. Ben de yavaş yavaş göstermek istedim." Dedi sakince.
"Çok yavaş gösterdin gerçekten. Teşekkür ederim. Hiç şok olmadım." Dedim sinirle. "Neyse. Merak ettim bu sen olayını. Anlatır mısın?" diye sordum sakince.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejderha Kız 4; Kan Kehanetleri
FantasyKehanetler, hepsi aslında gerçekleşecekti. Şu ana kadar gerçekleşen sadece başlangıç kehanetiydi. O da adı üstünde bütün kehanetlerin başlangıcıydı. Ilk kehanet unutmaktı. Ilk kehanet Kraliçe'nin başına gelmişti. Her şeyi unutmuştu. Peki nasıl hatır...