5.Bölüm (Hoşdere Caddesi)

2 0 0
                                    


Ekim ayının bazen yağış bazen de iç karartan melankolik hali yansımıştı Ankara semalarına. Hoşdere caddesinde 12 numaranın sol tarafında bundan 62 yıl önce yapılmış bir apartman göze çarpıyordu. Bahçeli kamelyalı Yurtbilen apartmanı. Bu apartmanı Mustafa Yurtbilen'in babası Yakup Efendi yaptırmıştı. Daha o zamanlar yapımı biten bu apartmanda Mustafa doğmamıştı. İki yıl sonra ise dünyaya gelerek Aileyi şenlendirmişti.

Semra Hanım, kızı İpek'le okulu hakkında konuşuyorlardı. İpek Orta doğu teknik Üniversitesinde moleküler biyoloji ve Genetik Son sınıf öğrencisi idi. Okul dersleri yoğunlaşan İpek dinlenememekten bahsetti. Aslında niyeti erkek arkadaşı konusunda annesine açılmaktı. Annesinin ruh halini bu konuyu açmaya uygun görmeyerek tornistan gemi misali çark etti.

"Havalar soğudu anne değil mi? Sen ne dersin?"

"Evet! İpek artık kazaklara dönmenin zamanı geldi. Üşüterek hasta olmanı istemiyorum." dedi.

Konuyu buraya taşıyarak hedef şaşırtan İpek derslerden az bahsetti.

"Anne genetikle ölümsüzlüğü arıyoruz. Teknolojiyi sonuna kadar irdeliyoruz. Yakında keşifler gelirse şaşırma! Hatta hücrelerin gençleştirilmesi çalışmaları devam ediyor. Hocamız söyledi kobaylarda başlangıç çalışmaları yapacaklarmış."

"Aa! Bizim zamanımızda bunları düşünmek bile imkansız görünürdü zaman ne çabuk geçiyor."

"Merak etme mühendislik zamana da el atar artık. Gençlik formülünü bulursam ne güzel olur değil mi anne?

"Seninle genç görünümlü iki kardeş gibi dolaşırız artık."

Semra hanımın hazırladığı çayları içerken, yaptığı nefis browniyi afiyetle midelerine indirdiler. Saat 17.30'a geliyordu. Semra akşam için yemek hazırlamaya mutfağa yöneldi. İpek'te derslerini çalışmak için odasına.

Bu akşam kuzu kapama ile güzel bir pirinç pilavı mevsim salata yapmayı planlayan Semra mutfakta malzemelerinin temizleme işine girişti. Sonra hazırlanan malzemeleri yerlerine yerleştirip pişirme işine girişti. Kapamayı fırında yapacaktı. Pirinç pilavının da olmazsa olmazı tereyağında yapacaktı. Yemek yapmayı oldum olası çok severdi. Liseden sonra okumamış evlenerek yuva kurmuştu. Evinin idaresi ondan sorulurdu. Pazardan gider itina ile en güzel malzemeleri seçer evine en sağlıklı malzemeleri elleri ile seçerek alırdı. Eski usul yemekler yanında yeni tatları bulmayı ve bunları ailesiyle paylaşmayı severdi. El lezzeti kıvamında olduğundan ev halkı itiraz etmeden yeni keşiflerini severek yerlerdi. Huzurlu bir evleri vardı. Oğlu Murat bakanlıkta çalışarak babasının ticaret yolundan gitmemişti. Kızı İpek'se bilim insanı olmayı hedeflemiş ve bu yolda ilerliyordu.

İpek odasında kulaklığını takmış mp3'ünden Pink Floyd dinliyordu." The Wall" efsane parçalarından biriydi. Duvarları yıkmaktan bahsediyordu. O doğmadığı yıllarda. Almanya'nın duvarları yıkılırken bu efsane şarkı adeta marş olmuştu dillere. Acaba bende duvarlarımı yıkabilir miyim diye düşündü? Sınıf arkadaşı Mehmet'le geçen senenin sonuna doğru çıkmaya başlamışlardı. Şimdilik bu durumdan ev halkının haberi yoktu ama Murat ağabeyi duyarsa kızarak kendini fırçalardı bunu atlatabilirdi. Ama babası duyarsa bu felaket olabilirdi. Babası, ağabeyi gibi hoşgörülü değildi. Kendime biraz daha zaman tanımalıyım dedi. Nasıl olsa her ikisini de dize getirmesi için, annesinin kalbini bu konuda kazanmalı ve durumu lehine çevirmeliydi.

Moleküler dersinin bugün işlenen bölümünü açtı kitabına gömüldü. İşlediği dersle tezat oluşturan sözle anafor oluşturuyordu.

"Hey hoca! Çocukları yalnız bırak,

Sonuç olarak sen tamamen duvardaki başka bir tuğlasın diyordu."

Pink Floyd dinlerken okumak farklı bir ironi oluşturuyordu. Eğitime ihtiyacımız yok diyen bir sese ders çalışarak gömülmek ying ve yang gibi farklı kutupları buluşturuyordu.

Vakit çalışırken ilerlemiş saat 20.00 ye yaklaşıyordu. Atıştırdığı browni açlığını yatıştırsa da midesi alarm vermiş acıkmaya başlamıştı. Az sonra babamla ağabeyim gelir yemek yeriz dedi. 

Kod KIRMIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin