8.Bölüm (24 Ekim 2022 -Pazartesi)

2 0 0
                                    



Ali bu sabah işe gitmeden çok erken kalktı. Annesi ve kendi vardı. Babasını askerdeyken hastalık yüzünden kaybetmişti. Annesinden erken kalkarak ocağa çay koydu, yumurta haşladı. Sofrayı bir güzel donattı. Annesi kalktığında bu mükellef sofraya şaşıracaktı. Gözünün içi ışıl ışıl gülüyordu. Annesi bu halini sorduğunda söylememeye karar verdi.

Dün tatil günüydü. Sevdiği kıza açılmış ve olumlu cevapların başlangıcını almıştı. Adı Leyla'ydı. Gözleri cam mavisi, burnu hokka gibi düzenli idi. Da Vinci'nin altın oranına sahipti. Ama Ali bunlarla ilgilenmiyordu. Kalbi ruhu altın gibiydi. Nahif ince ruhunu incitmemek için elinden geleni yapacak kendini Leyla'sına siper edecekti. Uzun uzun konuştular gözlerden uzak bir yerde ikisi de iyi ahlak sahibi gençlerdi. Leyla'nın eline erkek eli değmemişti. Ali de ona keza kimseyle ciddiyetsiz konuşmamış kimseye ümit vererek kandırmamıştı. Ruhları birbirini Kalu-u Bela'da bulmuş dünyada birbirlerini bulmaları tecelli etmişti. Geleceğe dair umutlarını yapacaklarını hayal ettiler.

Leyla, liseden sonra okumamış bir ev kızıydı. Birkaç denemeye rağmen üniversite hayalleri gerçekleşmemiş; vardır bunda da bir hayır deyip, vaz geçmişti. Nasıl olsa hayat okulu ölene kadar okutmaya, öğretmeye devam edecekti kendini. Ali karşısına çıkmıştı. Rüyalarında ruhunun derinliklerinde görmüştü kendisini. Elektrik almayı bırak trafo gücü misali çarpılmıştı. Annesinden izin aldıkça bazı akşamlar ve pazarları buluşup konuşmaya sözleştiler.

Ali bir tıkırtı hissetti.

"Kalktın mı canım anam? Dedi.

"He oğlum uyandım. Sen erken mi kalktın! Hayırdır inşallah!" Dedi.

Hazır sofrayı görünce şaşırdı.

"Başına daş mı düştü senin? Yıllardır seni uyandırmaya zorlanırdım. Tövbe tövbe bir yaşıma daha girdim." Gülümsedi. Ana yüreği içi ılıdı. Vardır bir hayrı inşallah dedi. Eşi öldüğünden beri sarıldığı hayattaki can varlığı oğluydu.

Güzel keyifli bir kahvaltı sonrası anacığından helallik alıp durağa yollandı Ali. Durakta kartını hazırladı gelen otobüsle iş yerine doğru yol aldı.

Sabah erken gelenlerden birisi de Ali'ydi. Dükkanı açan arkadaşıyla selamlaştı. Yukarı çalışma yerine doğru çıktı. Mustafa amcası saat 09.00'da geldi işyerine

"Hoş geldin Hacı Amcam çay getireyim mi sana? Karnın açsa poğaça alayım veya simit dedi. Mustafa amca gülümsedi.

"Sabah kahvaltı yaptım evladım sağ ol sen bana bir çay kap gel!" Dedi.

Bacakları topuklayıp 100 metre koşan koşucu misali hızla aşağıya indi. Gelirken çayı dökmeden getirmek için özen gösterdi. Çayı soğumasın diye kışa girdiklerinde bardaklar için üstlük kullanıyorlardı. Çay soğumadan sıcak sıcak içiyorlardı. Tavşankanı çayı Mustafa amcasına hazır ve nazırdı. İki kesme şeker atıp çayı keyifle karıştırdı. Sıcak çay içinde şeker karıştıkça eridi gitti. Şeker gibi insanların muhabbeti gibi çayı tadında afiyetle yudumlamaya başladı.

"Bu gün keyfinden dört köşe gibisin evladım hayırdır!" Dedi.

"Seni babam saydım Mustafa amcam. Sokağımızda bir kız var onu görünce kalbim yerinden çıkar gibi atıyor. Pazar günü konuşup kaynaştık. İnşallah nasipse ilerde evlenmek istiyorum." Dedi.

"Hayırlısı evladım. Hayırlısı!" Dedi. Çayını bitirdi, boş bardağı alırken:

"Evladım bugün öğleden sonra dışarda işlerim olacak. Gelen telefon olursa sen not al. Acil olanları Semra yengene telefonla ilet olur mu? Dedi.

Başını olur anlamında sağlayarak bardakla hızla aşağıya indi. Leyla'dan bahsedince kalbi hızla atmaya başlamıştı. Dışarda da az hava alayım iyi olur dedi.

Öğle namazı sonrasında Mustafa amca dışarı çıkmaya hazırlandı. Aşağıda şoförü hazır bekliyordu. Arabasına binerek binadan uzaklaştı. Bir, iki önemsiz telefon geldi not aldı bazılarını diğer katlara aktarıp görüşmelerini sağladı. İkindi üzeri yabancı bir dilde telefon geldi anladığı bir dilde konuşmuyordu. Bu dil hiç birine benzemiyordu.

"Sorry. I couldn't understand" Diyebildi sadece İngilizce bunu biliyordu.

Kod KIRMIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin