Hasretinle yandı gönlüm
Yandı yandı söndü gönlüm
Evvel yükseklerden uçtu
Düze indi şimdi gönlüm
Gözlerimde kanlı yaşlar
Hasretin bağrımda kışlar
Başa geldi olmaz işler
Bin bir dertle doldu gönlüm
Gelecektin gelmez oldun
Halimi hiç sormaz oldun
Yaralarımı sarmaz oldun
Yokluğunda soldu gönlüm.
Gözlerini açtığında büyük bir alkışla karşılaştı ve herkesi zarif bir selamlamayla selamlayarak sahneyi terk etti Yeşim. İdil ona doğru sokularak:
-Aç artık şu çakralarını, aç da sana hayran kalan yakışıklıları gör ve artık onlara şans ver, dedi.
Sesi samimi ve sıcaktı. Ama hiç hoşlandığı bir konu değildi ve bu yüzden cevap vermemeyi seçti. İçeceklere doğru giderken genç vokalist son şarkısını söylüyordu. Parti bitmişti, dinlenme vaktinin yaklaştığını bilmek Yeşim’i mutlu etmişti.
-Ah başım! diye mırıldanarak güçlükle kalktı yataktan. Büyük yatak başlığının kenarında duran aslan ayaklı komidinin üstündeki saat sabah 7.40’ı gösteriyordu. O kadar yorgunluğa rağmen bu kadar erken kalkmasının nedeni baş ağrısı olabilirdi. En iyisi bir şeyler atıştırıp minicik bir ağrı kesici içse fena olmazdı. Dubleks evlerinin ikinci katında bulunan yatak odasından çıktığında ilk defa üstünü değiştirmediğini fark etti ama evde yardımcıları Aysel abladan başka kimse yoktu, o yüzden rahattı. Alt katta bulunan geniş beyaz döşemeli mutfağa girdiğinde kahvaltının hazır olduğunu gördü. Aysel Hanım her zaman gülen bir kadındı onu çocukluğundan beri tanırdı.
-Günaydın cimcime, dediğinde onu hâlâ evin küçük kızı olarak gördüğü sesine de yansımıştı.
-Günaydın Aysel abla, başım ağrıyor, bir şeyler atıştırıp ilaç içeceğim. Bana bir ağrı kesici ayarlar mısın lütfen.
-Dün geceki hengâmeden sonra normal tabi, diye kıkırdadı Aysel Hanım. Yeşim masaya doğru yöneldiğinde dört kişilik hazırlanmış servisi gördü.
-Misafirimiz mi var Aysel abla? dedi inilti gibi çıkan sesiyle.
-Kemal Beyler bu sabah geldiler, dediğinde Yeşim ağrısını unutmuş, sevinçle yerinden zıplamıştı. Bu onun için muhteşem bir haberdi. Yalnızca dokuz gün olmuştu annesi babası ve kardeşi gideli. Ama ev bomboştu. Odalarına çekilmiş duş alıp rahatlamaya çalışan ailesini sabırsızlıkla bekledi Yeşim. İlk olarak evin en küçüğü olan Cihan gelmişti mutfağa. İki kardeş sıkı sıkı sarılarak özlem giderdiler. Sanki aylardır görüşmemişler gibi hemen sohbete başlamışlardı bile.
-E paşam, tatil yaramış, esmer tenin daha da kararmış. Aylaklık edip sadece havuza gittim deme bana, diyen Yeşim oldukça keyifliydi.
-Yok be abla, sen babamı bilmez misin, hiç rahat bırakmadı beni, diye küçük bir sitemde bulundu Cihan. Yaklaşık 185 olan boyu kilosuyla orantılıydı Cihan’ın. Ablasının yeşil gözlerinin tam aksine kahverengi gözleri annesindendi belli ki. Gür kumral saçları onun gergin yüzüne ayrı bir hava katıyordu. Cihan yakışıklı bir delikanlıydı. Yirmi iki yaşında olması toy yüzünü ortaya çıkartıyordu ve bu serseriye kirli sakal çok yakışıyordu.
-E sen de artık babamla iş yapmaya başladığına göre sorumluluklarını bileceksin, tatile değil ihaleye gittin.
-Haklısın, zorlu geçen bir maçtı ve kazanamamış olmamız babamı da beni de oldukça üzdü. Şirketin kendini toparlaması için önemli bir ihaleydi ve bu durum şirketi zora sokacak.
Yeşim söylenenleri analiz etmeye çalışıyordu. Bir yandan da kısılmış çizgi gibi kalmış gözleriyle Cihan’ın ciddi olup olmadığına bakıyordu. Belli ki bu serseri ciddiydi. O sırada duyduğu sesle yeniden başını kapıya çevirdi, bu sefer gelmekte olan annesi Perihan Hanım’dı. Kırk beş yaşındaki bu sevimli kadın oldukça bakımlıydı; sarı saçları lüle lüle ve ince yüzüne çok yakışıyordu; kahverengi gözleri uzun kirpiklerinin gölgesiyle çok güzel görünüyordu.170 boylarında olan genç kadın güzeldi. Asil duruşu ve dik omuzları kadınların bile beğenisini almaya yetiyordu. Perihan Hanım hasret dolu kollarıyla kızını sarmalamıştı bile.
-Merhaba bebeğim, büyümüşsün, diye kızının dağılmış haliyle dalga geçti genç kadın. Güzel kızının yüzünü incelerken ne kadar büyüdüğünün farkındaydı ve bundan gurur duyuyordu. Dün akşamki partiden elbette haberi vardı, parti sabahı telefonla konuşmuş olmalarına rağmen geleceklerini söylememiş, sürpriz olsun istemişti. Ve geceyi yorgunlukla kapattığına kızmayacak kadar anlayışlı bir kadındı.
-Hoş geldin annem, diye annesinin sarılmasına karşılık verdi Yeşim. Uyandığı en güzel sabahlardan birinin huzuru vardı üzerinde.
-Cihan bu iş seyahatinden pek memnun kalmasa da sen her zamanki gibi çok keyiflisin, diyen sesi biraz cilveliydi.
-Tabi ki keyifli olacak, annenin yüzüne hasret kaldım, diye gülerek içeri giren Kemal Bey, takım elbiseli halinden yine ödün vermemişti.
-Günaydın küçük hanım, diye kızının alnına küçük bir öpücük kondurup kızından alacağı öpücüğü beklemeye koyulmuştu. Yeşim bu sıcak öpücüğe karşılık verdi ve babasının yeni tıraş olmuş mis gibi losyon kokusunu içine çekerek ipek yanaklarından öptü.
-Günaydın baba, diye karşılık verdi genç kadın. Babasıyla her zaman yıldızları barışmıyordu, nadir sohbet eder ve nadir bir araya gelirlerdi. Fazla diktatör yapısı Yeşim’e çok benzediği içindi bu barışmama. Çoğu zaman babasının onu sevmediğini düşünür, içten içe üzülürdü bu duruma. Oysa Kemal Bey Yeşim’e hiç kötü davranmamıştı bu güne kadar. Sadece ilgisini çok göstermeyen bir yapısı vardı o kadar. Geniş omuzları oldukça dikti. Hayata asi duruşu belli ki yaşadığı sıkıntılardandı. İşleri iyi gitmiyor olmasına rağmen bunu kimseye yansıtmaz, yeşil gözleri sıcacık bakardı. Kırlaşmış saçları yinede elli yaşında olduğunu gizliyordu. Kahvaltıya oturduklarında Aysel Hanım servisi çoktan yapmıştı. Günlük konuşmayla geçen güzel bir kahvaltının ardından hafta sonunu fırsata çevirmeye çalıştı Yeşim.
-Bugün piknik yapmaya ne dersiniz? diye sorduğunda herkesin olumsuz bakışları üstüne çevrilmişti.
Cihan,
-Ben bugün Selim’le sözleştim, dedi. Yeşim herkesin planı olduğunu bakışlardan kavramıştı zaten.
Perihan Hanım’sa gerçekten yorgun görünüyordu ve dinlenmek istediğini söyledi. Kemal Bey büyük ihtimal şirkete gidecekti, cevap bile vermemişti. Bugün ailesiyle bir şeyler yapamayacak olmak Yeşim’i biraz üzmüştü. Ama herkese karşı sevecen bir tavırla bugün dışarı çıkacağını bildirmişti. Tam odadan çıkacakken Kemal Bey seslendi:
-Yeşim, iş için bir girişimde bulunmayı düşünüyor musun?
Yeşim’in saç telleri birden havaya kalktı. İş mi? Henüz okulu yeni bitmişti? Bu aceleye gerek var mıydı? Babasının onaylamadığı bölümü okumak zaten Kemal Bey’e karşı yenik durumda olmak demekti. Hedefi daha manidardı. Doktor olmak, hizmet vermek, insanlarla daha yakın olmak istiyordu. Babası elbette bunu anlamıyordu ve baskın tarafını daima ortaya çıkartmaya çalışıyordu. Bu konuda hiç uzlaşamayacakları belliydi.
-Baba, dedi sıkılarak.
-Henüz yeni mezun oldum ve zamana ihtiyacım var, dediğinde sesinin titrediğini fark etmiş ve kızmıştı kendine.
-Şirkette hâlâ yerin hazır, seni bekliyor. Vazgeç bu sevdadan, zekisin gençsin öğrenirsin, aile işimizin başında durmalısın.
-Yine başlıyoruz, diye geçirdi içinden genç kadın. Bu konuşma tartışmaya dönüşecekti belli ki. Ve bu durum giderek daha çok kopmasına sebep olacaktı baba kız ilişkisinin. Sinirlerine hâkim olmakta güçlük çekiyor, babasına benzeyen bu yanından bir o kadar nefret ediyordu. Daha gelir gelmez bu konuşmayı yapmaya ne gerek vardı ki? Kemal bey şirkete karşı duyduğu endişe yüzünden acele ediyordu. Aklı fikri sadece işle doluydu bu adamın. O yüzdendi bu paniği ve baskısı. Yeşim bunu fark edebiliyordu. Ama ne olursa olsun bu baskının hedefi olmak istemiyordu.
-İflas etmek üzere olan bir şirketten bahsediyoruz baba.
-Bu, düzeltilmesi imkansız bir durum değil.
-Daha fazla yorma kendini, ben kararımı verdim ve bana saygı duymanı bekliyorum, baba lütfen!
-Ben saygısız mıyım Yeşim? Sen benim kızımsan ve mirasta senin de adın geçecekse katkın olmalı, anladın mı? Bence bunu düşünsen iyi olur, diye öfkeyle bağırdığını fark etmemişti Kemal bey.
Yeşim bu son söylenenleri anlayamıyordu. Babası apaçık şirkette çalışmasa onu mirastan men edeceğini söylemişti. Cevap vermek istese de annesinin bakışlarıyla geri çekildi ve odasına gitti. İçinde birikmiş öfkesini kendini yatağa bırakıp ağlayarak atmaya çalıştı. Kimsenin karşısında dökülmezdi gözyaşları. O çok güçlü bir kadındı. Boyun eğmeyen tarafı babasına benzese de merhametliydi.
Öğle vakti olmuştu ve hazırlanmaya başlamıştı bile. Önce bir duş alıp stresini azaltsa iyi olacaktı. Duş iyi gelmişti. Kırmızı işlemeli bornozunu üstünden sıyırıp attığında aynada kendisiyle göz göze gelmişti. Belli bir süre vücudunu izledi. Dikkatini kendi üzerinden ayırıp kıyafetlerinin olduğu geniş dolabına yöneldi. Oldukça çok kıyafeti vardı hatta birçoğu annesinin yurt dışı seyahatlerinden getirdiği nadide parçalardı. Hiç giymediği kısa şortlar kendisine hitap etmese de onları özenle korumaya devam ediyordu. Bir keresinde Perihan Hanım çok pahalı bir çanta getirmişti, gerçekten güzeldi ama kullanmaya kıyamıyordu. Yeşim eşyalarının kıymetini bilir, anıları olan her şeyi saklamaya özen gösterirdi Suat’tan gelen kısa notları hâlâ sakladığı gibi..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanı Geri Alabilsem
Teen FictionAşkta gurur olmaz demeyin! Gururuna aşkını kurban eder bir kadın...