BÖLÜM 7

5 0 0
                                    

-Boşuna okumuş olamazsın. Doktorluk iyi bir meslek, bence bunu ihmal etmemelisin.
-Haklısın Aylin, ben de öyle diyorum ama Kemal amca zor bir adam, dedi İdil.
Sırıtması Suat’ın da eşlik etmesiyle daha da arttı. Suat sanki Kemal Bey’i tanıyormuş gibi davranmıştı ve Yeşim babası hakkındaki bu düşünceye onay verdiği için Suat’a çok kızmıştı.
-Babam sadece iyiliğimi istiyor.
-Tabi tabi… diye sanki iğnelercesine tekrar konuştu İdil.
Yeşim çok uzatmak istemediği için anlık bir bakışla İdil’e bakmış ve daha sonra konuyu değiştirmişti. Bir müddet Cem ve Aylin’in evlilik maceralarını dinlemişlerdi. Bu ikili birbirlerini çok sevdiğini gözleriyle anlatıyordu. Cem Aylin’i kaçırmıştı. Daha doğrusu kaçırmak zorunda kalmıştı. Aylin’in ailesi bu evliliğe karşı çıkmış çareyi Aylin’i kaçırmakta bulmuştu. Bir daha da geri dönmemişti. Hatta babasının gazetelere kadar ilan vermesini komik bir şekilde anlatıp gülmelerine sebep olmuştu. Otuz bir yaşında olan genç kadın, babasıyla barışamamıştı. Vefat eden babasına zaman zaman gözyaşı döktüğünü anlatırken sessizliğe bürünmüştü. Sarılan eşinin sıcaklığı onu hemen hayata döndürmüş, bu konuyu orada kapatmıştı. Bu aileye duyduğu yakınlık hissini Suat’a bağlıyordu genç kadın. Ama onların evlenmesi söz konusu bile olamazdı artık.
Otele döndüklerinde saat gece yarısını çoktan geçmişti. Suat’ın bir müddet daha Bodrum’da olacağı düşüncesi Yeşim’i çok gerse de uykusu bunu düşünmeyi engelliyordu. Öyle yorgundu ki İdil’in yaptığı durum değerlendirmelerini yarına bırakmak istedi.
-İyi geceler, deyip yumdu gözlerini.
     Bu ses de neydi böyle? Sabah sabah kim çalıyordu bu müziği! Sinirli bir şekilde gözlerini açtığında ‘Efendim’ diye bir ses duydu. Kafasını çevirdiğinde çalan müziğin telefon zil sesi olduğunu görünce kendi kendine güldü, İdil telefonla konuşuyordu. Arkasını dönüp tekrar uyumaya çalıştı. Yarı uykulu bir şekilde duyduğu kelimelere anlam veremiyordu.
-Hayır Suat, bunu yapamam, uyuyor şimdi, böyle bir şeyi söylersem vay geldi halimize! Kabul edeceğini sanmıyorum. Öyle olursa kabul edebilir belki. Peki deneyeceğim şansımı.
Şaşkınlıkla doğruldu yataktan, gözlerini İdil’e dikip söylediklerini anlamaya çalışıyordu. Karşı tarafın söylediklerini duymadığı için İdil’in dedikleri pek anlamlı gelmiyordu. Ne ara numarasını vermişti Suat’a hiç bilmiyordu.
İdil telefonu kapattığında Yeşim soru dolu gözlerle ona bakıyordu.
-Suat’tı.
-Onu anladım. Ne istiyor?
-Şey hep beraber öğle yemeği yemek istiyor, sonra da tekneyle açılırız, dalarız falan gibi şeyler söyledi.
İdil bu işin üstesinden gelebilirse kendisine kocaman bir ‘aferin’ demeyi ihmal etmeyecekti.
-Pardon, o niyeymiş, ne gerek varmış?
-Aptal olma, kötü bir niyeti yok Cem, Aylin, sen ben… Hep beraber olacağız, ne fenalık var bunda?
İkna gücü oldukça yüksek olan İdil, her yolu denemeye kararlıydı. Yeşim’in zorluk çıkartmadığını görmek onu gerçekten şaşırtmıştı.
-Tamam olur, dedi sadece.
İdil’in şaşkın bakışlarına bir gülücük atarak gece almadığı duşun acısını çıkartmak için banyoya yöneldi.
    Yarım saat sonra kahvaltı için hazırlardı. Kahvaltıda çok bir şey konuşmadılar. İdil’in iş için olan heyecanını dinlemesi içindeki huzursuzluğu biraz olsun gidermişti. Durup dururken Suat’la karşılaşmalar ona hiç iyi gelmiyordu. Ama Cem ve Aylin’e ayıp olmasın diye buna da katlanacaktı. Bir daha onun yüzünü görmek istediğini sanmıyordu. Kin değildi bu içindeki, artık kızmıyordu ona, ara sıra anıları ya da notları görünce içini bir öfke kaplıyordu, hepsi bu. Genel olarak tamamen boştu Suat’a karşı, dokuz senelik zaman içindeki yarayı bile kabuk bağlatmıştı.
   Hazırlandıklarında saat neredeyse ikiye geliyordu. Aylin’den gelen telefonla otelin önündeki araca doğru yöneldiler. Bu kalabalık şehirde araba kullanmak ve park etmek gerçekten imkânsız gibiydi. Taksiyle gidecekleri yere geldiklerinde bunun çok mantıklı olduğunu daha iyi anlamışlardı. Daha önceden kiralandığını öğrenen Yeşim ve İdil tekne turunu çok sevmişlerdi. Bu deneyim elbetteki ilk değildi ama Cem’in esprileriyle ilk kez bu kadar eğlenceliydi.
Yeşim git gide alışıyordu bu aileye. Özleyeceğini hissetmesi çok uzun zamanını almamıştı. Özellikle Melis’le aralarında farklı bir bağ vardı. Çok yakın duramasa da Melis sevildiğini hissediyor ve Yeşim’e sokulup onunla dans etmek istiyordu. Babasından aldığı bu yetenek yerinde durmasını engelliyordu. Zaman zaman küçük kızın isteklerine karşılık vermesi Suat’ı görmezden gelmesini sağlıyordu. Yeşim’e göre bu tekne en az on kişilikti ama tekneye bindiklerinde Yeşim bu düşüncesinin yanlış olduğunu anladı. Teknenin içi oldukça büyüktü, on beş kişiyi rahatça alabileceğini fark etmesi uzun sürmemişti. Eğlenmek için geniş yerleri olması ise tam bir şanstı. Kaptan köşkü haricinde özel tasarlanmış açılabilen bir masa vardı. Yemek molası bittikten sonra masa katlanabiliyor, teknenin gizli bir bölmesine girerek daha çok alan yaratabiliyordu. Oturma alanı olarak teknenin kenar boyu değerlendirilmiş, küçük küçük ahşap sıra şeklinde yerler yapılmıştı, yapılan alan teknenin içini daraltmıyordu. Kendilerine yetecek kadardı. Masa önceden hazırlatılmış yiyeceklerle doluydu. Bodrum’un sakin sularında duran kaptan yemek için gençlere müsaade etmişti. Sıcak havada acıkmak pek mümkün değildi, yine de hazırlananlardan biraz atıştıran gençler Suat’ın, bulundukları yerde dalma fikrine pek sıcak bakmamışlardı. İdil zoraki ikna olmuş, Yeşim ve Aylin muhabbet etmeyi tercih etmişlerdi. Cem kızıyla yüzmek istemişti. Gruplara ayrılan çiftlerde mutsuz olan bir tek Suat’tı. O bu dalışı Yeşim’le yapmayı hayal etmişti. Lise dönemlerinde de Yeşim’i anlamakta zorluk çekiyordu. Basit bir kadın olmadığı belliydi ama bu kadar inatçı olmasını anlayamıyordu. Yeşim yalanı sevmeyen, doğrucu bir kadındı ve Suat bundan çok ürküyordu.
    Tekneye geri dönenler bir bir yorgunlukla teknenin orta yerine uzanıyor, dinlenmek için vücutlarına yer aramaya çalışıyorlardı. Yemek vakti az az atıştıranlar, şimdi yemek diye diretiyorlardı. Yoruldukları belliydi. Suat ise Yeşim’le konuşmanın peşindeydi. O notu okuyup okumadığını merak ediyordu. Okusaydı nasıl tepki verirdi hiç kestiremiyordu. Muhtemelen bir daha onu görmek istemezdi, öyleyse notu da henüz okumamıştı. Yeşim’in bakışları bile buz gibiydi. Yanına yaklaşmaya cesaret dahi edemiyordu Suat. İdil’le konuşup o notu Yeşim’e verip vermediğini öğrenebilirdi. Belki vermişti ama Yeşim okumak istemeyip yırtmıştı, belki de hiç eline geçmemişti. Bunu öğreneceği tek kişi İdil’di. Şimdi ne yeri ne de zamanıydı. En iyisi bunu İdil’i bir akşam yemeğine davet ederek sorsa iyi olurdu. Bu daha mantıklıydı.
    Aylin o sırada gelen telefonla yanından ayrıldığında Yeşim de annesini aramak için teknenin bir ucuna uzaklaştı. Yeşile dönen deniz pürüzsüzdü, Teknenin ucundan bakıldığında sanki hiç sınırı yokmuş gibi görünen deniz tertemizdi. Burası cennetten bir yer gibiydi. Annesinin neşeli sesiyle karşılaşan Yeşim’in içine bir huzur dolmuştu. Buraya geldiğinden beri bir kere annesiyle bir kere de Cihan’la konuşmuştu. Ama şimdi annesinde farklı bir sevinç sezinliyordu.
-Merhaba güzelim nasılsın?
-Çok iyi.
  Bu yalan değildi aslına bakılırsa.
-Siz nasılsınız anne?
  -Bizler de iyiyiz kızım, bak yanımda kim var?
Yeşim merakla telefonun ucundaki sesi dinlemeye başladı.
-Selam...
Bu duyduğu cıvıltılı ses o çok sevdiği teyzesinden başkasının sesi değildi. Kendinden yalnızda altı yaş büyük olan teyzesi deli dolu bir kadındı.
  -A… Sevim teyze inanamıyorum, nasılsın?
  -İyiyim canım, tatil benim de hakkım dedim, çıktım geldim. Sürpriz yapmak istedim ama seni göremediğim için üzgünüm.
  -Teyzoşum, bilseydim bu tatil planını ertelerdim. Ne kadar kalacaksın?
Teyzesini gerçekten severdi. Çok sık görüşme ihtimali yoktu ama bir telefon kadar uzak olan teyzesini daima yanında hissederdi. Beraberken çok iyi vakit geçirir, resmen dünyadan sıyrılırdı genç kadın. Teyzesinin ne zaman ne diyeceği ve yapacağı belli olmaz ama kimseyi kırmazdı. Tertemiz bir kalbi ve huzur veren bir yanı vardı.
  -Sanırım bu sefer baş belası olacağım Yeşim, Türkiye’ye yerleşmeye karar verdiğimi bilmek seni mutlu eder sanırım.
Yeşim attığı sevinç çığlığına kendi bile inanamıyordu. Çok uzun zamandır aldığı en güzel haberdi bu. Onunla vakit geçirmek Yeşim’i olduğu kadar İdil’i de mutlu edecekti. Bu üç kafadar bir arada gerçekten mutluydu.
  -Ah teyze, nasıl mutlu oldum bir bilsen, şu anda bile gelmek için sabırsızlanıyorum. İdil de bu habere sevinecek, sanırım bir haftalık tatil bize yeter, birkaç güne döneriz.
  -Bodrum’un tadını çıkartmaya bak bebeğim, nasılsa artık buradayım, hem bana bak ufak tefek kaçamakları ihmal etme.
Yeşim’in teyzesi olup olmadığını sık sık düşünürdü İdil. İki insan birbirine ancak bu kadar benzeyebilirdi.
-Yapma teyze, benim işim olmaz geçici şeylerle biliyorsun ama İdil bu fırsatları kaçırmıyor. Bu da seni mutlu eder herhalde.
  -İçim biraz rahatladı tabi.
Cilveyle gülen ses Yeşim’i de güldürmüştü. Sevim, gerçekten kaçamakların ve çılgınlıkların kitabını yazacak kadar çok anı biriktirmişti, hiç kuşkusuz böyle bir kitap yazsa çok kalın olurdu kesin.
  -Teyze çok fenasın!
  -Sadece eğlenmeni istiyorum. Sıcacık yerde buz gibi olman çok anlamsız Yeşim, hayat çok güzel ve tadını çıkartmalısın.
  -Ben almayayım teyze, istersen sen de gelebilirsin.
       Bu teklifi samimi bir şekilde yapmıştı, en azından Yeşim onun yanında çok daha güvenilir olurdu.
  -Cazip bir teklif ama bu sefer siz baş başa takılın, sonra yine gideriz.
  -Olur teyze, seni seviyorum, herkese selamlar.
Telefonu kapattığında mutlulukla bir müddet daha teknenin ucunda oturdu. Yanına gelen İdil omzuna dokunduğunda dudaklarının kenarına kondurduğu huzur dolu kıvrımları ona yöneltti. İdil, Yeşim’in bu bakışında bir anlam arar gibi merakla oturdu yanına.
  -Hayırdır Yeşim, bu ne mutluluk?
Arkadaşını böyle gördüğü anlar çok nadirdi ve bu, İdil’i çok keyiflendiriyordu.
  -İnanamazsın İdil, tatili uzatmak istemiyorum, iki gün sonra dönelim ne dersin?
  -A neden? Daha beş gün var tatilin bitmesine, bu acele neden?’
Hayal kırıklığına uğradığını büzdüğü dudakları gösteriyordu. Ama bunun için arkadaşına baskı yapacak değildi. Yeşim hiç üstelemeden bu tatili kabul etmişti. İdil de gitmek isterse elbette ki kabul edecekti.
  -Sıkı dur!… Teyzem gelmiş.
  -Sen ne diyorsun, bu harika bir haber gerçekten! Yakışıklıdan anlayan biriyle gezmek benim için de çok cazip. Bu yüzden iki gün sonra gitme fikrine çok sıcak baktığımı söylemeliyim.
  -Ne kadar kötü bir düşünce bu!
Kıstığı gözlerle İdil’e tatlı tatlı bakan Yeşim, ardından attığı kahkahaya ortak olan arkadaşına sarıldı. Yeşim sevgi dolu kalbine bu insanın yeteceğine hep inanmıştı.
  -Haydi gidelim de şu kalan iki günü değerlendirelim.
Yeşim bu kızın hızına gerçekten yetişemiyordu. Kim bilir bu iki gün için ne plan hazırlamıştı şeytani zekâsı. Ani kararları meşhurdu İdil’in, her an hazır olan planlarıyla insanı şaşırtmayı başarabilirdi. Aylin ve Cem kızların gitme kararını duyunca üzülmüşlerdi. Daha Bodrum’u bile gezememişlerdi. Otelde geçen çoğu vakitlerinde yüzme, dans etme, çeşitli yarışmalara katılma ve voleybol oynama gibi aktivitelerin dışında bir şey yapmamışlardı. Melis Yeşim’in boynuna sarılarak ‘Gitme’ demişti. İçinde kopan fırtınayı kimseye hissettirmeyen genç kadın, güçlükle sarıldı küçük kızın minik bedenine. Melis tarafından sevildiğini hissediyordu. Bir keresinde Aylin ona “Bu kadar kısa sürede birine alışması imkânsız.” demişti. Melis iletişimi çok güçlü bir kız değildi. Ama Yeşim’e farklı davranıyordu, üç günde kimseyle bağ kuramayacak kadar farklı ve ilginç…
-Benim de bir ailem var tatlım ve bir kardeşim, onları özledim. Hem bakarsınız siz gelirsiniz, ha ne dersin?
  -Güzel fikir, neden olmasın ki? Aylin’in bunu onaylaması Cem’i biraz tedirgin etmişti. Kışın seyahat etmeyi sevmeyen Cem ne de olsa yazın çalıştığı otelden dışarı pek çıkamıyordu. Sadece kısa bir ‘olur’la geçiştirmişti bu konuyu. Geri dönüş yolunda herkes sessizdi, Melis annesinin dizlerinde uyumuştu, Cem kaptanın yanındaydı. Yeşim ve Aylin inceden şarkı mırıldanıyor İdil de onları dinliyordu. Suat’ın yanına yaklaşmasıyla bakışlarını genç kadınlardan uzaklaştıran İdil, yanındaki adama baktı. Genç adam karın ağrısıyla kıvrandığını arkasında bağladığı kollarıyla salladığı ayağının uyumsuz ritmiyle belli ediyordu.
  -Hayırdır Suat, bir derdin mi var?
  -Şey İdil, diyorum ki gitmeden bu akşam seninle yemek yesek.
-Kulaklarıma inanamıyorum Suat, şaka mı bu?
       Aniden yükselen sesi Yeşim’in bir anlık onlara bakmasına sebep olmuştu. Suat her ne söylediyse belli ki İdil bundan hoşlanmamıştı ve alaycı bir şekilde konuşmuştu. Buna aldırmayan genç kadın Aylin’le söylediği parçayı bölmemişti. 
  -Dalga geçme, çok ciddiyim. İdil seninle konuşmak istediğim şeyler var. Lütfen buna hayır deme, akşam sekizde alırım seni.
İdil’in cevap vermesine fırsat bırakmayan Suat, usul usul Cem’in yanına doğru yollandı. Arkasında bıraktığı genç kadın bu sefer pervasız değildi, tam aksine fazla ciddi bakışları Suat’ın ardında geziniyordu. Özel meseleyi tahmin etmek zor değildi, evet ama ona verecek cevabı düşünmeye başlasa iyi olurdu. Önünde yalnızca iki saati vardı. Yeşim arkadaşının dalgınlığını fark ettiyse de sebebini sormak istememişti. Suat’la konuşmasını fark etmiş ama onun hakkında konuşmak istememişti.
Geri dönüş yolu neredeyse bitmek üzereydi ve İdil hâlâ sessizdi. Bu alışılmış olmayan durumu Aylin bile fark etmişti. Ama o da sormaya çekinmişti. Ne de olsa İdil’i yeni tanıyordu ve özel hayatı hakkında konuşmaya çekiniyordu. Genç kadınların sessizliğinden Cem ve Suat habersizdi. Onlar kaptanın yanından ayrılmamış, sahile gelene kadar erkek erkeğe sohbet etmeyi uygun görmüşlerdi.
Tekneden indiklerinde yine bir taksiyle otelin yolunu tuttular. Burada taksiler bile geniş ve çift koltukluydu, rahatça altı kişinin oturabileceği şekilde ayarlanmış koltuklar karşılıklıydı.
Otele yaklaşırken Cem onlara eve gideceklerini söyledi. İsterlerse onlarla gelebileceklerini de ekledi kibar adam. Yeşim ve İdil dinlenmek istediklerini söyleyip kendilerini otele bıraktırdılar. Arabadan inerken Suat,
-İki saat sonra görüşürüz İdil, dedi.
Mahcup hissinin yerleştiği yüreği çaresizce bunu kabul ederek başını öne eğdi genç kadın. Yeşim buna aldırmaz görünse de içinde bir burkulma hissediyordu. Kıskançlığın işlediği kalbi bunu kabul etmese de aklı onaylıyor ve Yeşim’i kendi kendine konuşan organları sinirlendiriyordu. İçindeki bu öfkenin sebebi kesinlikle Suat’tı. Ne yapmaya çalıştığını anlamasa da onun yersiz davranışlarının can sıkıcı olduğunu bilmeyen yoktu neredeyse. Bu da onlardan biriydi. Baştan beri İdil ve Suat’ın her zaman görüştüklerini hissediyordu. Buna sebep olan bu ikili iyi anlaşıyor, karşılaştıklarında samimi sarılmalarla bunu destekliyorlardı. Yeşim bundan hiç hoşlanmıyordu. Geçmişten gelen bir adamın hayatında bulunma anları onu çok geriyordu. Aklının uzak köşesinde yer eden soruyu gündeme getirmemek için direniyordu. İmkân vermiyordu böyle bir şeye. Suat ve İdil mümkünü olmayan bir şeydi. Daha önce görüşüyor olsalardı İdil bunu mutlaka söylerdi. Belki de Yeşim’le Suat’ın arasında daha önceden yaşanan şeylerden dolayı söylemeye çekiniyordu kim bilir? Hayır, emindi kesinlikle söylerdi. Hatta bunu yapmazdı. Ne kadar bitmiş bir ilişki de olsa Suat bir zamanlar Yeşim’in aşkıydı ve İdil bunu kendine kesinlikle yakıştıramazdı.
  Odaya girdiklerinde yorgunluğunu daha iyi hisseden genç kadınlar nevresimleri yeni değişmiş yatağa yatmaya kıyamadılar. Duş almaları gerektiğinin sinyalini veren diri vücutları buna müsaade etmemişti. Bu sefer banyo kavgası olmamış, İdil kendini direkt balkona atmıştı. Neyi vardı bu kızın böyle? Zaman geçtikçe Suat’la ne konuştuğunu merak ediyordu ama kendi anlatana kadar sormamaya kararlıydı. Duştan çıktığında da İdil’i balkonda görüp iyice endişelenmişti.
  -Girebilirsin İdil, dedi balkonun kıyısına çok yaklaşmadan. Hiç sesini çıkarmayan İdil küçük bir tebessümle banyoya doğru yöneldi. Yeşim bu kadarının yetersiz olduğunu hissedip bir müddet olduğu yerde bekledi. O soruyu akşam yemeğinden geldiğinde sormaya karar verdi. Üzerini değiştirip İdil’i görmeden odadan çıktı. Küçük bir notla ona yetecek rahatlığı sağlayacağını düşünüyordu.
  -Rahatına bak tatlım, gece görüşürüz, sevgiler.
İdil duştan çıktığında biraz daha rahatlamıştı. Yeşim’in odada olmadığını görünce bir an düşündü, sonra aynaya yapıştırılmış notu gördü. Okuduğunda kalbinin sıcaklığı bir kat daha arttı. Yeşim’i gerçekten seviyordu ve bu taşıdığı yükten bir an evvel sıyrılmak istiyordu. Tatil dönüşü ona her şeyi anlatmaya kararlıydı tek eksik bunun için kendine veremediği sözdü.
    -Yarım saate kadar hazır olurum Suat, yemeğe gerek yok ne konuşmak istiyorsan köşedeki cafede konuşalım.
    -Saçmalama İdil, sana zararım dokunmayacak, sadece eski günleri yâd edelim, istedim güzel bir yemek iyi olur.
     -Suat bunu neden yapıyorsun?
     -Ne yaptığını sen söyleyeceksin İdil, yarım saate oradayım.
Telefonun ani kapanışı İdil’i daha çok öfkelendirmişti. İçinde biriktirdiği ateşin Suat’a patlamasından çok korkuyordu. Suat’a patladığında herkes hasar görür, herkes yanardı. O en çok Yeşim’e olabileceklerden korkuyordu. Zaman çok çabuk geçmişti, sanki konuşalı iki dakika olmuştu. Suat’ın gelişi İdil’in kendine özen göstermeyişiyle aynı umursuzluktaydı. Yüzündeki sert ifade hatlarına tam oturuyordu. Bu adam lisedeyken gerçekten çok daha sevimli ve çok daha iyi kalpliydi. Hiç bir erkek bu kadar acımasız olamazdı. İdil buna ihtimal bile vermiyordu. Bu sefer kendi arabasıyla gelmeyi tercih eden Suat otelin otoparkına arabasını bırakmış, kalan yolu İdil’le yürümeye karar vermişti. Usul usul yan yana yürüyen ikili, İdil’in isteği üzerine otelin köşesindeki cafeye oturdu. Adı Serin olan bu cafe girer girmez kasvetli havadan kurtarıyordu insanı. Ferah ortamı biraz daha huzur veriyor, mavi beyaz dizayn edilmiş sandalye ve masalar ev hissi uyandırıyordu. Daha rahat olabileceği başka yer bilmediği için burada oturmayı tercih etmişti. Otelin önünde buluşana kadar Suat’ın bunu kabul ettiğinden emin değildi. En azından bu yaptığı incelik İdil’i biraz olsun sakinleştirmişti. Akşam yemeği yemeyen İdil buna ihtiyaç hissetmemişti. Suat yine de yemek teklifini yenilemiş, genç kadının aç olup olmadığından emin olmak istemişti. İdil bu gereksiz teklifleri engellemek için kendine sade bir kahve söylemiş arkasına yaslanmış, boş boş Suat’ın gergin hatlarını inceliyordu. Suat da İdil’e uymuş, o da kendine sade kahve söylemişti.
    -Nasılsın?
    -Gerçekten gerek var mı bu sorulara?
Nasıl oluyor da bu sıcak havada elleri buz kesebiliyordu hiç anlamıyordu. İçerisi serindi, ondan olmalıydı bu soğukluğu.
   -Yapma İdil, bendeki dostça bir soru.
   -Sen dost falan değilsin, kandırma kendini de bizi de.
Yeşim’le tekrar yakınlaşmak istediğinin farkındayım. Şunu bil, buna asla izin vermeyeceğim.
Suat’ın kahkahası diğer masaların kendisine bakmasına neden olmuştu, bu adamın amacı tahmin edilir gibi değildi ve karakteri de…
   -Yapma İdil abartma! Ben o günlerin pişmanlığı içindeyim, bunu anlamıyor musun gerçekten?’
   -Ben artık seni anlamak istemiyorum Suat. Bunca senenin üstüne yapmak istediğin ne olabilir ki?
    -İdil ben yalnızca Yeşim’i istiyorum. Bunu kabul etsen hepimiz için çok iyi olur. Yeşim’e o notu okumasını söylemiştim. Seni buraya o yüzden çağırdım, senden tek isteğim onu bu düşünceden vazgeçir, o notu okursa hiçbir zaman Yeşim’e sahip olamam; bunu geç anladım ve bu not onun eline geçmeyecek.
  -Bu kadar emin olma, senin bu yaptığını öğrenmesi için elimden geleni yapacağım Suat, buna inanabilirsin.
Bu son kurduğu cümle bariz tehlike kokuyordu. İdil bu konudaki kararlılığını gergin bir sesle ifade etmekten çekinmiyordu.
   -Yeşim’in beni unuttuğunu sanmıyorum İdil ve sen buna engel olamayacaksın. Şunu bil gerekirse Yeşim’in hayatından seni bile çıkaracağım.
Bu tehdit, kimsenin inanamayacağı boş bir tehditti. İdil cevap verme gereksinimi bile duymamış sadece bakmayı uygun görmüştü. Bu adam gerçekten tehlikeli görünüyordu ama İdil’in de zekası kesinlikle basite alınmazdı.
   -Sana bir şey söyleyeyim mi? Sen aslında zavallının ve korkağın tekisin.
Ani bir hızla yerinden kalkmış, öfke dolu bakışlarını Suat’ın yüzünden ayırmamıştı.
-Yeşim’in hayatına girmene izin vermeyeceğim. Senin korkak yüzünü görmesi için her şeyi yapacağım, sakın bunu unutma!
Bu tehdit yerinde olmuştu İdil’e göre. Arkasını dönüp dışarı çıktığında Suat sessizce yerinde kalakalmıştı. Bu ona göre fazla aşağılayıcı olmuştu. Gururunun kırılması İdil’in haklı olmasından ötürüydü. Ama bu gerçeği kendine yediremiyor belki de o yaptığı hatayı telafi etmeye çalışıyordu. Ne olursa olsun Yeşim bunların hiçbirini öğrenmemeliydi.
İdil kendini nereye atacağını bilmiyordu. Sokaklarda boş boş gezindi. Saatin ne kadar ilerlediğini çalan telefonu gösteriyordu. Arayan Yeşim’di. Telaşlı sesi İdil’i duygulandırmıştı. Onu o kadar çok seviyordu ki bu yapılanların her birini onun yerine göğüslemek istiyordu.
   -İdil nerde kaldın tatlım, saat gece yarısına yaklaştı! İçinden ‘Aman Allah’ım bu gerçekten doğru değil’ diye geçiririken o kadar zaman yürüdüğünün farkında değildi İdil. Arkasını dönüp baktığında otelden epeyce uzaklaştığını görebiliyordu.
   -Merak etme Yeşim, hemen geliyorum.
Yeşim bu ses tonuna öyle yabancıydı ki. Ondaki bu mesafeli sesin nedenini Suat’a bağlıyordu. Hayır aralarında bir şey olması imkansızdı, kesinlikle bunu bilirdi. İdil böyle bir şeyi ondan saklamayacak kadar cesur bir kızdı ve onlar çok iyi iki dosttu.
Telefon ekstra konuşma olmadan kapandığında Yeşim kendisini yatağına salıverdi. Bu saate kadar arayıp aramamak konusunda çok düşünmüştü. Aramasının Suat’ın yanında olduğu için düşünülmesini istememişti. Belki de gerçekten aralarında bir şey vardı ve yanlış zamanda aramıştı, belki de İdil otele hiç gelmeyecek, Suat’ın yanında kalacaktı. Ah olamaz aramakla ne büyük aptallık yaptığını düşünceleri bas bas bağırıyordu.
İdil’in odaya geldiğini fark edememişti. Yoğun düşüncelerle kısa zamanda uykuya dalmıştı. İdil başucuna yaklaştığında sadece gözlerini aralayıp zor da olsa gülümsemişti ve gözlerini usulca yeniden kapatmıştı...

Zamanı Geri AlabilsemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin