Akşam yemeği herkesin çevresini sardığı büyük masada şenlik içinde yenmekteydi. Aysel Hanım bile masaya dahil olmuştu, bunu Yeşim istemişti. Yılların emektarı Aysel Hanım Yeşim’in bu isteğini geri çevirmemiş ve bir şeyler olduğunu hissetmişti. Gözleri dalgın bir şekilde masadakileri süzen genç kadın konuya nerden gireceğini bilmiyordu. Herkesi ne kadar özleyeceğini şimdiden hissediyordu. Kemal Bey her zamanki halinden çok daha farklıydı. Tatil bu iki insana da iyi gelmiş, birbirlerine olan özlemini daha iyi kavramışlardı. Ama Yeşim yine de korkuyordu. Bu gidişi nasıl söyleyeceğini bilmiyordu. Babasının ani değişime uğrayıp yine tepki vereceğinden çok korkuyordu. Bir bir gezinirken gözleri ailesinde Cihan hariç herkes fark etmişti bu suskunluğunu Yeşim’in. İçinde barınamayan ve her şeyi dışa yansıtan Sevim olayı hemen ele almış, dayanamayıp sormuştu bu durgunluğunun sebebini.
-Yeşim daha tabağına hiç dokunmadın tatlım.
-Kendimi aç hissetmiyorum teyze.
Gerçekten de bütün iştahı gitmişti bir anda.
-Kızım bir problem mi var?
Sorunun Kemal Bey’den gelmesi Yeşim’in buz kesmesine sebep olmuştu.
-Evet Yeşim, kötü bir haber mi aldın?
Üzerine tuz biber olan Sevim Hanım bunu öğrenmeden yerinde rahat durmayacağını hissettirmişti adeta. Kötü bir haber değildi. En azından Yeşim için iyi bir haberdi. Ama ev halkı buna ne tepki verecek, işte bu meçhuldü.
-Evet, aslında bir haberim var size.
Allah’ım ne gergin bir konuydu ki Yeşim’i baştan aşağı titretebiliyordu. Bombalar patlamak üzereydi ve gergin yüzler şimdiden asılmış Yeşim’e bakıyordu.
-Atama sonuçlarım açıklandı.
Nihayet söylemişti. Şimdi herkes ayrı telden çalacak ve bombalar bir bir Yeşim’in üzerine patlayacaktı. Tam da düşündüğü gibi Kemal Bey’in yüzü düşmüştü. Yeşim ilk önce babasına bakmış ve bu halini görüp içerlemişti.
-Neresi?
Cihan’ın dahil olması biraz olsun içini rahatlatmıştı. Ona sadece kardeşi destek olacak gibiydi.
-Kayseri!
Kısa cevaplar vermeye özen göstermiş, kimseyle tartışmamak için sevincini bile masaya dökmemişti. Onun mutlu olduğuna tanıklık etmeleri daha çok öfkelendirecekti ve Yeşim bundan emindi.
-Ne zaman gideceksin kızım?
-On beş gün içinde iş başı yapmam lazım anne.
Perihan Hanım’ın asık suratı Yeşim’in özleneceğinin belirtisiydi. Elbette özlenecekti, kendi de özleyecekti. Ama buna engel olmaları gerekmiyordu.
-Kahvemi bahçede içeceğim Aysel.
Kemal Bey hiçbir konuya katılmamış, masadan ani bir hızla kalkıp bahçe kapısına yönelmişti. İçindeki yaralar bir bir artarken daha fazla dayanamıyordu Yeşim. Ani bir hızla o da yerinden kalkıp,
-Baba bekler misin? demişti.
Kemal Bey usulca durdu olduğu yerde, arkasına bakmaya cesaret edemeyen adam sanki kızını bekliyordu yanına. Bir müddet beklediler baba kız. En sonunda Kemal Bey yavaşça döndü yüzünü kızına. Gözleri birbirinde kenetlenen baba kız hiç konuşmadan bekledi biraz. Yeşim kesinlikle babasının kalbini kırmadan gidecekti buradan. Ailesini mutlu bırakmak için elinden geleni yapacak ve çıkıp gidecekti yeni hayatına.
-Baba bir şey söylemeyecek misin?
Kemal Bey’in gözleri mi dolmuştu? Yok hayır Yeşim’e öyle gelmiş olmalıydı.
-Yeni hayatında mutlu olmanı dilerim kızım.
Aniden bahçe kapısından çıkan adam kimsenin fark etmediğini umarak salmıştı gözyaşlarını ince kırışıklıkların arasından. Hazır değildi işte, değildi. Kim ne derse desin Yeşim daha küçüktü, tek başına evden uzaklaşmasına katlanamazdı. Tazecik gülünü bilmediği yerde solduramazdı. Ama Yeşim’in isteklerine müdahale etmemeyi öğrenmeliydi baba yüreği. Kabullenmeliydi bunu. Yeşim kendi kararlarını verecek yaştaydı herkese göre. Baba olarak bunu kabullenmek zor olsa da dayanmalıydı. Yeşim ardından bakakaldığı babasının gönlünü kırdığını düşünüyordu. Babası gibi gözlerine gelen gözyaşlarını içine akıtmıştı. Burada herkesin karşısında ağlayamazdı. Özellikle annesi çok üzülürdü. Kendini sandalyesine saldığında bedenindeki ağırlığı daha çok hissetti. Sandalyenin kırılmamış olmasına bir anlık şaşırdı. Omuzlarına varana kadar çöken bedeni güçsüz görünmesine sebep oluyordu. Ama şu anda zihnini babasından başka hiç bir şey meşgul etmiyordu.
-On beş gün kısa süre değil mi Yeşim?
Perihan Hanım’dan gelen bu soru umut doluydu. Belki daha fazla olsa, alışsa, bu habere ısınsa herkes için daha katlanılabilir olurdu. Düşünceleri sesindeki yumuşaklıktan belli oluyordu.
-En fazla bir haftaya gitmem lazım anne, evraklar teslim edilecek, ev tutulacak, eşyalar alınacak; orada yapmam gereken çok şey var.
-Ne diyorsun kızım? On beş gün deyince ben de sandım ki…
-Anne ne olur yapma, işi yokuşa sürmeyin, on beş gün sonra değil on beş gün içinde işbaşı yapmam lazım ve ne kadar erken gidersem o kadar çabuk alışırım.
-Haklısın güzelim, buradaki hazırlığını bitirince beraber gideriz.
-Teyze kendim halledebilirim.
-Olmaz öyle şey, Cihan da gelir bizimle
-Tabi ki gelirim. Orada arkadaşlarım var, bize ev için önden araştırma yapabilirler. Bugün görüşürüm.
-Teşekkür ederim canım. Ben odama gidiyorum, dinlenmek iyi gelecek.
Yeşim çok kırgındı. Bilmediği birçok şeye, kendinden gidenlere ve hâlâ almaya devam eden hayata. Bu gidişi yeni başlangıç olacaktı. Kendine açacağı yeni sayfalarda sadece ailesi olacaktı. Hâlâ hayatına kimseyi sokmayı istemiyordu. Sezen Aksu’nun da dediği gibi:
Her ayrılık zor
Bin yıldır söyler dururum
Öğrenmiyor kalp, görülmek üzere durumum
İnsan biraz olsun akıllanmaz mı?
Bilmez mi er geç yanardağ gibi
İçin için sönmez mi Bu sinsi ateş?
Şimdi sadece uyumak istiyordu. Her şeyi bir kenara bırakmak ve özgür olduğu yatağına girmek, çarşafına sarılıp gerekirse hıçkıra hıçkıra ağlamak; sessiz ve yalnız kalmak istiyordu. Kendine, yıldızlardan daha uzaktaydı şu anda.
Yatağı sıcaktı, sıcak havadan kaynaklıydı bu ama o yatağa girdiğinde hissettiği bir şey vardı, gideceği hiçbir yerde babasının evindeki gibi sıcak olmayacaktı hiç bir şey. Sokuldu ince çarşafına ve her şeyden sıyırmaya çalıştı narin bedenini. Bu gece uzun geçeceğe benziyordu.
Kemal Bey bahçe masasının etrafındaki hasır kanepede düşünceleriyle başbaşaydı. Kendince büyüttüğü Yeşim’in gidişi onun hiçbir zaman hazır olmayacağı bir şeydi. Üzerine sardığı incecik şalla yanına yaklaşan Perihan Hanım sessizce sokuldu kocasının narin omzuna. Aynı duyguları paylaşıyor olmak iki insanın kaderiydi. Kızları boşa okumamıştı, elbette gidecekti ama her ayrılık erkendi, Yeşim’in gidişinin erken oluşu gibi.
-Kemal Bey, bize yakışan kızımızın hayatına saygı duymak.
-Duyacağız Perihan, duyacağız ama bizden giden bir dost değil ki.
Öyle içi acıyordu ki söylediği her şey bencilce olabilirdi ama kızmamalıydı kimse ona, o babaydı. Kızının gitmesine elbette ki üzülecekti. Bu kararı kızına bırakacaktı. Kendi istediği her an kapılar ardına kadar yine açıktı ona.
-Bize düşen de bu zaten. Kızımız hayatını kurmaya bir yerden başlayacaktı Kemal ve bu onun hayali.
Perihan Hanım da en az Kemal Bey kadar üzgündü. Ama anaç ruhu kızının huzurunu korumadan yanaydı.
-Evet, bunu biliyorum. Herkes kendi seçimlerini yaşıyor ve dilerim Yeşim hak ettiği gibi güzel bir hayat yaşar.
Kemal Bey samimi olduğu duyguları söylerken içinin biraz daha rahatladığını hissediyordu. Kim engel olabilirdi ki ona? Kemal Bey’e babası engel olabilmiş miydi? Subay olmasını istediği oğlu iş adamı olmuş ve bunun için aksine yol yapmıştı. Tıpkı bir zamanlar Yeşim’in babasına söylediğini söylemişti Kemal Bey de babasına: Ya bir yol yap ya bir yol gösterya da yolumdan çekil!…
Kemal Bey hem atılımcı ruhluydu, girişimciydi. Olabileceği hiç bir meslek ruhunu doyurmayacaktı. O hep üretkendi ve bunun için iş adamı olup bir şeyler üretmeyi tercih etmişti. Bunu sağlık anlamında değerlendirip her kesimden insana faydalı olmayı hedeflemişti. Başarmıştı da. Şimdi dünyaca tanınan bir iş adamıydı ve bir an bile pişman olmamıştı bundan. Zekası bu işe fazlaca uygun olan genç adam hep zevkle yapmıştı mesleğini. Şimdi bu noktada kızına engel olacak değildi. Tabi ki kendisiyle çalışmasını çok isterdi ama çocuklarının da hayalleri vardı. Cihan kendisi istemişti babasıyla çalışmayı. Yeşim için de aynısının olacağını düşünüp kızına bu konuda baskı yapmıştı doğru. Ama bunun için kızından olmak istemiyordu. Yeşim bu konuda çok kararlı konuşmuştu tıpkı Kemal Bey gibi. Daha iki hafta önce bunu tartışmışlardı. Kemal Bey’in aklına gelen bu tartışma biraz pişman olmasına neden olmuştu. Çünkü o anlık öfkeyle kızına mirastan men edeceğini bile söylemişti. Elbette doğru değildi, sadece ikna etmek için izlediği bir yoldu ve bu Yeşim’i çok kırmıştı. Yeşim idealleri için vardı, para için değil. Kemal Bey de öyleydi aslında, o da paraya çok önem vermezdi. İstediği tek şey şirketin zeki kızı tarafından yönetilmesiydi. Bunun olmaması büyük bir kayıp değildi, oğlu da en az ablası kadar zekiydi. Mutlaka Cihan da bu işi başarıyla yapabilirdi, yapacaktı da…
Yoğun düşünceleri Sevim Hanım’ın cıvıltılı sesiyle yok olmuştu birden. Genç kadın için bu konu sıradandı elbette ki. Ama anne ve baba için çocukların evden uzaklaşması hiçbir zaman basit olamazdı.
-Enişte bak aklıma ne geldi, diyorum ki Yeşim için bir parti mi versek?
-Bu gerçekten harika bir fikir, tabi ki olabilir.
İşte genç adamı bir an olsun gülümsetecek yeni bir şey olmuştu. Baldızına minnet dolu gözlerle bakarken partinin organizasyonunu bile tasarlamaya başlamıştı kendince. Kızının gitmesi için verilen parti Kemal Bey’in mutlu olması için değil Yeşim’in iyi bir şekilde ayrılması içindi. Bu planı İdil’le yapma fikrini aklından geçirdiği anda sanki bunu anlamış gibi Perihan Hanım da aynı şeyi sesli olarak söylemişti.
-İdil’le konuşmalıyız bunu. Sürpriz olmalı.
-Kesinlikle ablacığım. Ben yarın İdil’le buluşur, bu konuyu konuşurum.
-En yakın arkadaşı olduğuna göre davetliler listesini o ayarlasın. Yakın arkadaşları ortaktır mutlaka.
-Tamam abla. Enişte sen de organizatörlerle görüşür müsün?
-Tabi tabi. Yarın birkaç yere haber verir, size yönlendiririm.
-Ben de içecek ve yemeklerle ilgilenirim. Hepsini kendim yapmak istiyorum. Kızımın en sevdiklerini. Kayseri’de özleyecektir benim yemeklerimi.
Tekrar duygulanmak istemediği için bir anda yerinden fırladı Perihan Hanım.
-Bu gecelik bu kadar yeter, artık uyusak iyi olur, yarın yorucu bir gün olacak.
-Evet baldız, sana iyi geceler.
İnce bir homurtuyla yavaş yavaş oturduğu yerden doğruldu Kemal Bey.
-İyi geceler çifte kumrular.
Gülümsemesi imalı ama fark edilecek gibi değildi. Sevim Hanım yalnız kaldığında bir müddet parti için düşündü. Birkaç yeni fikirden sonra o da yatmak için odasına çekildi. Yarın gerçekten yorucu bir gün olacaktı. Tek düşündüğü yeğeninin buna mutlu olup olmayacağıydı. Çünkü Yeşim son partiden sonra gerçekten üzülmüştü. Suat’ın partiye gelmemesini İdil’e tembihleyeceğini kendine de söyledikten sonra beyaz örtülü büyük yatağına girdi genç kadın. Tek umudu bu partinin güzel başlayıp güzel bitmesiydi. Ve tabi Yeşim’in keyifle gitmesiydi. Bu başarı kesinlikle kutlanmalıydı.
Kahvaltıdan sonra herkes dağılmış, Yeşim tek başına evde kalmıştı. Neydi bu telaş? Hiç anlayamamış ama kimseye de bir şey sormamıştı. Evde kalacağı son üç dört gün için biraz çamaşır ayıracak ve kalan eşyalarını toplayacaktı bugün. Sabah, Cihan akşam arkadaşıyla konuşup hastane yakınlarındaki evlere bakacağını söylemişti. Tahminen birkaç güne haber gelirdi ve bunun için hazır beklemek en doğrusuydu. Nerde nasıl olacağı önemli değildi evin, yalnız yaşayacağı için küçük bir ev tercihiydi tabi ki. Odasına çekilip geniş dolabının karşısına oturdu. Bu hiç kolay olmayacaktı. Alışkındı aslında, üniversiteye gitmek için de bunu birçok defa yapmıştı nasılsa. Ama şimdiki durum biraz daha farklı gibiydi. Bir daha gelmeyecek gibi toparlanması gerektiğini hissediyordu. Doktorluk yoğun geçen bir meslekti ve her istediğinde gelmesi zor olacaktı. Büyük valizlerini yatağının üzerinde açtı ve dolabından elbiselerini alıp tek tek düzgünce yerleştirmeye başladı.
Her zaman çok düzenli olmuştu Yeşim. Özenle askıya asılmış bütün kıyafetleri ütülüydü ve tertemiz kokuyordu. Uzun süreceğe benziyordu bu valiz toplama işi. Çünkü oldukça geniş bir dolaba sahipti.
Öğle saatlerini geçtiğinde valizlerinin fermuarını çekmiş ve boş dolabın içine koymuştu Yeşim. Bir an gözü dolabının içindeki gizli bölmeye kaydı. Burada anıları vardı. Onları da yanında götürmeliydi ama önce o anılardan artık işe yaramayanları eleyip çöpe atmalıydı. Suat’la ilgili ne varsa bitmişti ve kalanları saklamak anlamsızdı. O artık İdil’e aitti.
Kutuyu özenle aldı raftan, yatağının üzerine bıraktı ve bağdaş kurup karşısına oturdu. Kutuyu açtığında karşılaştığı şeyler güzelliklerle doluydu. Ama içinde gizlediği diğer kutu artık anlamı olmayan yaşanmışlıkların hazinesiydi ve Yeşim’in de dikkatini çekecek olan oydu. Elleri titreyerek gitti o hazineye. Neden bir başka adam olmamıştı sanki? Neden yarım kalmış bu aşka bu kadar bel bağlamıştı? Hiç anlayamıyordu. Onu her şeyiyle kabul edecek kadar sevdiğine inanmıştı Suat’ın ve yeni bir aşk acısına hiçbir zaman hazır olmamıştı. Ona göre bütün aşklar acıyla biterdi. Kim mutlu ayrılırdı ki zaten? Aşk Yeşim’e göre çok saçma bir şeydi, bu hatayı tekrar yapmamak için senelerce kendiyle yaşamış ve kalbini onarmaya çalışmıştı. Ellerinin arasındaki kırmızı kutu anlamını yitirmişti artık. Senelerce bir kere daha karşılaşırlarsa bu kutuyu Suat’a vermeyi hayal edip durmuştu genç kadın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanı Geri Alabilsem
Teen FictionAşkta gurur olmaz demeyin! Gururuna aşkını kurban eder bir kadın...