BÖLÜM 5

5 0 0
                                    

Aysel Hanım yemekleri hemen hemen hazırlamıştı bile. Perihan Hanım mantı için kolları sıvadığında yüzündeki mutluluk görülmeye değerdi Aysel Hanım da dışarıdaki manzaraya şahit olduğu için soru sormadan yardıma koyulmuştu.
Baba-kız sahile inip bisiklet gezintisi yaptı. Kemal Bey’in tatil için bütün düşünceleri değişmiş, kızına verdiği onayla ikilinin keyfi daha da yerine gelmişti.
Akşam döndüklerinde epey yorulmuş ve duş almak için odalarına çekilmişlerdi baba kız. Masadaki yerlerini aldığında Cihan bütün gelişmeleri annesinden öğrenmişti.
Yeşim babasına karşı daha ılımlı olmak için kendine verdiği sözü hep hatırlayacağından emindi. Ağız tadıyla yenen yemek ve mantı oldukça lezzetliydi. Kemal Bey ise ailesinin huzurunu uzun uzun seyretmiş ve her yemeğin böyle keyifli yenmesi için dua etmişti.
Yeşim gözlerini açtığında saat sabah sekizdi. Her şeyi önceden hazır olduğu için acelesi yoktu. Bir duş alıp giyinse yeterliydi. Kahvaltıyı yolda yapacaklardı. İdil’le olan sözleşmelerinin dışına çıkmazdı hiç. Hazırlandığında İdil de kornayı patlatmak üzereydi adeta. Öyle bir çalıyordu ki bu kızın aceleciliği Yeşim’i öfkelendirse de hiç kızamıyordu ona. Çok farklı iki insanın birbirlerine bu kadar bağlı olması kaderdendi belli ki.
Yola çıktıklarında İdil hiç nefes almadan konuşuyor gibiydi. Oteli, kaç odalı olduğunu, havuzlarını, saunalarını, barmenlerin methini… Aman Allah’ım, ne kadar da çok şey öğrenmişti, bu genç kadın gerçekten başa belaydı. Ele avuca sığmayan bu vahşiyle on gün boyunca ne yapacağını düşünmeye başlamıştı Yeşim. Öyle ki İdil bütün tatil programını yapmış, her şeyi ayarlamıştı. Kim bilir Yeşim için ne planları vardı. Her zaman yaptığı gibi bunu da şansına bırakmıştı. İdil kapıda beklediği için ailesiyle uzun uzun vedalaşamamıştı. On gün çabuk geçerdi elbette ama yine de onları özleyecekti. Babasına sarıldığında küçük bir uyarı aldı.
-Dikkatli ol ufaklık! diyen Kemal Bey’in sesi keyifliydi. Yeşim buna sadece samimi bir şekilde gülümsedi. Perihan Hanım daha rahattı artık.
-İyi eğlenceler kızım, dedi sadece.
Yeşim arabaya yöneldiğinde İdil herkese selam verip yola koyulmuştu. Kahvaltı için yol kenarında bulunan küçük ahşap bir mekân seçtiler. Burası daha dışından insanın içini ısıtıyordu bile. Bu küçük yerin içindeki masalar da eski ceviz rengindendi, üzerlerine serilmiş kırmızı kareli örtüler sofra bezini andırıyordu ve her birinin üstünde duran kahverengi vazolarda birer kırmızı karanfil duruyordu. Eski bir soba hiç yerinden kalkmamış gibi büyük bir mermerin üstünde bekliyordu. İçeride kimseler yoktu. Yeşim bunu biraz garipsemişti, böyle güzel bir yeri daha önce keşfetse kesinlikle yine gelirdi ve dönerken de uğrama isteği şimdiden içinde filizlenmişti.
Küçük mönüler karar vermekte zorlanmayacak şekildeydi. Burada kahvaltı yapmak çok keyifli olacaktı. Zengin kahvaltı tabağında zeytin çeşitleri, peynir çeşitleri, bal, reçel istediği ve sevdiği her şey vardı. Ortaya gelen tereyağlı yumurta can alıcı şekilde lezzetli kokuyordu. İştah kabartıcı bu kahvaltı, annesinden öğrendiği kibarlık kurallarını elinin tersiyle itmesine sebep olmuştu. Yediği organik domates ve biberin tadı damağında eriyordu. Keyifle hiç konuşmadan bitirdiği kahvaltısının ardından içtiği çay midesine bayram ettirmişti. Ailesiyle yaptığı kahvaltılar da sessizlik hakim olurdu, şimdi de öyle olmuştu ama bu sefer annesinin ona kızarcasına baktığı göz hapsi yoktu.
-Çok eğleneceğiz, göreceksin bu tatil işe başlamadan önce bizi fazlasıyla motive edecek, diyen İdil oldukça keyifliydi. Kahvaltının ardından yola tekrar koyulduklarında sıcak havayı lüks arabanın kliması bastırmıştı. Bir müddet sessizce yola devam etiler. Plana göre gezerek gideceklerdi.
İlk durakları Ankara’ydı. Burada çok zaman geçirmeyeceklerdi. Saat 16.00 sularıydı. İdil burada methini duyduğu Kuğulu Parkı görmek için durmuştu. Büyük bir havuzu olan ve farklı kuş türlerinin bulunduğu bu park, genç âşıkların ve çocukların akın ettiği bir yerdi. Çeşitli heykeller ve büyük ağaçlar Ankara’nın en büyük doğa harikasıydı. Kuğulu Park’ın bir de kafeteryası vardı. Ankara yaz mevsiminde gerçekten nefes alınmayacak kadar sıcaktı. Kafeteryaya gidip soğuk bir şeyler içmenin, hayatta kalmalarına daha çok yardımcı olacağı kesindi.
Biraz daha dolaşıp bol bol fotograf çektikten sonra yola çıkmak için tekrar arabalarına doğru yöneldiler. Yalnızca bir saat geçirdikleri Ankara gerçekten gürültülü ve yorucu bir şehirdi. Yazın çok kalabalık olan bu şehir Yeşim’e sıkıcı gelmişti. Yol boyu yeşil ağaçlar huzur verici ve canlı görünüyordu. Yeşil en sevdiği renkti belki de bu yüzden güzel görünüyordu bu manzara gözüne. Tekrar duracakları bir yer olmayacağı için hızını sabitlemişti İdil. Aceleleri yoktu perşembe günü öğle vakti otele giriş yapacaklardı, yol uzun olduğu için çarşamba sabahı gitmek mantıklıydı.
-Heyecanlı mısın?
İdil bu soruyu çok doğal bir sesle sorduğunda Yeşim kafasındaki düşüncelerden arınmaya çalışıyordu.
-Samimi olmak gerekirse heyecanlı değilim İdil, nerden çıktı bu tatil anlayamıyorum gerek var mıydı buna?
-Lütfen böyle yapma, ikimiz de işlerimizin başına geçince tatile hatta birbirimize bile zaman ayıramayacağız. Bence bu ikimiz için de iyi olacak, iyi taraflarına bakıp biraz keyif alamaz mısın?
Bu son söylediği bir anlam taşıyor muydu acaba? Son günlerde ne kadar da paranoya olmuştu? Her şeyden bir anlam çıkartma huyunu yeni keşfetmişti.
-Sıcak hava, havai fişek gibi ortada dolaşan erkekler ve iki genç kadın… Sence ne tarafı keyifli? Hangi açıdan bakmamı istersin?
Sesi oldukça alaylıydı ve gülmesi İdil’i de keyiflendirmişti. Yolu yarılamışlardı, nerdeyse hava da kararmıştı. Yoğun olan trafik tatile gidenlerin sayısının çoğaldığını gösteriyordu. İdil dikkatliydi, uzun yola ilk defa çıkmıyordu. Abisinin cenazesine İzmir’den kendi arabasıyla ve tek başına gelmişti. Yeşim onun şoförlüğüne güveniyordu.
-Belki eğlenebileceğimiz birileriyle tanışırız, ne dersin?
-Ah İdil, sakın böyle bir şeyi aklından geçirme. İki kişilik gittiğimiz bu tatilde üremeyelim ve iki kişi olarak kalalım.
Yeşim’in sesi ciddi olduğunu anlayabilecek kadar sertti. Ne vardı ki yeni birilerini tanısa rahibe hayatından çıksa ve güzelliğinin farkına varsa.
Yeşim çok sade bir güzelliğe sahipti. Kısa ve kıvırcık saçları onun hırçınlığının simgesiydi. Çekiciliğine bazen kendi bile inanmıyordu. Kimseye izin vermeyecek kadar kendine sınır çizdiğinin farkında değildi.
-Yeşim lütfen! Ben eğlenmeye gidiyorum, her zamanki gibi surat asıp eğlencemize engel olacaksan şimdi geri dönebiliriz. Ama kimse seni yemez korkma. Şu haline baksana, orta yaşlılardan bile daha sadesin, biraz makyaj yapmayı denesen ve sana yaklaşan insanlara hortlak görmüş gibi bakmasan hayat çok daha keyifli olur senin için, inan bana.
İdil gerçekten öfkelenmişti, anlayamıyordu. Yeşim’in bu tepkisi kimeydi? Elbette kendisine yapıyordu bir tek, ne zamana kadar bekar kalmayı düşünüyordu ki? Mutlaka bir gün evlenecekti. İdil sadece evlenmiş olmak adına yuva kurmasından korkuyordu. Yeşim’in âşık olduğu sevdiği bir adamla evlenmesini istiyordu ama bu çok mümkün görünmüyordu. Yeşim sessiz kalmayı seçmişti, haklı olduğunun farkındaydı ama kendisini tutan şeyin ne olduğunu bilmiyordu. Her zaman böyle değildi, özellikle çok daha gençken çok daha toyken cıvıl cıvıl bir kızdı. Ama şimdi o artık eski Yeşim değildi…
-Ne kadar kaldı? dedi kuru bir sesle.
Büyük bir dinlenme tesislerinde yemek için durduklarını bile fark etmemişti. İkisinin de ailesi çok iyi halli olmasına karşın onlar küçük sade ve gösterişsiz şeyleri tercih ederlerdi. Nerde yedikleri, nerden alışveriş yaptıkları pek de önemli değildi doğrusu.
Afyon yakınlarında bir yerde durmuşlardı. Kenarları çitlerle kaplanmış ve birçok ailenin tercih ettiği bu yer onları doyurabilecek görünüşteydi.
Dışarıda bulunan kamelyalar mangal tercih edenler içindi. Dışarısı cazipti ama gece bile serinlik hissedilmediği için Yeşim ve İdil’in tercihleri arasında değildi. Onlar içerideki klimalı bir masanın yanında durmuşlardı bile. Genç bir çocuk mönülerini verdiğinde İdil saldırmıştı resmen, Yeşim de acıkmıştı gerçekten. Ortaya karışık söyledikleri ızgarayı beklemeye koyuldular. İdil de Yeşim de hiç konuşmuyordu.
-Ben bir daha karşılaşmayız sanıyordum…
Yeşim birden titrediğini hissetti. Bu ses yabancı değildi. Kafasını çevirip baktığında Suat’la göz göze geldi. Çok şaşırmıştı, ne işi vardı ki Suat’ın burada? Ama ona, bunu sormaya hiç niyeti yoktu.
-Selam, dedi ilgisiz bir sesle.
-İnanamıyorum Suat, sen ne yapıyorsun burada! diyen İdil Yeşim’in içini okumuştu adeta. Kalkıp sarılması gerekli miydi şimdi!
Yeşim bundan hiç hoşlanmamıştı. Ama çılgın arkadaşı için bu çok sıradan bir davranıştı. O ne yapsa üstüne cuk diye oturuyordu.
-Bir iş için Antalya’ya gidiyorum. Peki, siz ne yapıyorsunuz?
İdil göz ucuyla Yeşim’e bakmıştı. Bunun anlamı belliydi elbette ki ama Yeşim aldırış etmeden sadece konuşulanları dinliyordu. Davet bile beklemeden masalarına cüretkâr bir şekilde oturan Suat çok beyefendi görünüyordu. Davranışları oldukça sakindi. Arada Yeşim’e kayan kahverengi gözleri ışıl ışıldı. Yeşim bu ilgiden hiç hoşlanmasa da bazen kendi isteğiyle ona bakıyordu. Suat gerçekten çok yakışıklı bir adamdı. Kirli sakal onu çok daha çekici yapıyordu. Yeşim bunları düşündüğü için kendine kızmıştı. Suat’tan hiçbir isteği yoktu artık. Hatta onu görmekten bile hoşlanmıyordu.
-Biz Muğla’ya gidiyoruz, dedi Yeşim ilgisiz görünmeye çalışarak. Bunu kendi söylediğine inanamıyordu. İdil de verebilirdi aynı cevabı, Yeşim niye üzerine vazife bildi ki? Olan olmuştu artık ve her ne olduysa bu sıradan cevaba bile Suat çok mutlu olmuştu belli. Ciddi yüzü sırıtmaya başlamıştı.
-Tatile, diye ekleyiverdi İdil çok gerekliymiş gibi. Hâlâ yüzünü inceleyen anlamsız bakışlar Yeşim’de farklı hisler uyandırsa da bakmamaya gayret göstermesi takdir edilecek gibiydi doğrusu.
-Size iyi eğlenceler kızlar, dikkatli olun; bu güzellikle orayı kasıp kavurmayın…
Suat keyifle söylediği bu sözü bilhassa Yeşim’e bakarak söylemişti
-Ben artık gitsem iyi olacak, İyi yolculuklar, diyerek ayağa kalktı ve kapıya doğru yöneldi, kısa bir duraklamadan sonra ağır ağır dönüp Yeşim’e baktı. Yeşim bu adamla bakışlarının karşılaşmasından hiç hoşlanmıyordu.
‘Son notu oku lütfen! deyip hızlı ve emin adımlarla çıkıp gitti. Yeşim bu son cümleyi yol boyunca da düşünmeye devam etti. SON NOT…
İdil onu bu iç yalnızlığıyla baş başa bıraktı ve çektiği vicdan azabıyla o da kendini sorguluyordu.
Bodrum’a geldiklerinde gece yarısını geçmişti saat. Bir pansiyonda geçireceklerdi geceyi, otele öğlen giriş yapacaklardı çünkü. Eğer babalarının isimlerini verseler kesinlikle en özel odalar ayrılır ve çok özel karşılanırlardı. Ama onlar gözlerden uzak ve yalnız tatil yapmak istedikleri için sıradan iki oda ayırtmışlardı.
Pansiyon vasattan biraz daha iyiydi, en azından çarşaflar ve havlular temiz görünüyordu, sahilde kumların üzerinde bile sabahlamış olan bu genç kadınlar için bu yeterli düzeydeydi. En azından odada klima vardı.
Yeşim valizini kenara koyar koymaz banyoya baktı. İdil’in de oraya yöneldiğini görünce en hızlı haliyle banyoya doğru koştu. İki genç kadın duş sırası için kavga ederken yaramaz iki küçük kız çocuğundan farksız görünmüyordu. Birbirlerini çekiştirirken her zamanki gibi kahkahalar havada uçuşuyordu. Çoğu kez beraber uyurlardı ve yorgan kavgasıyla geçen saatler sabahın ilk ışıklarına kadar sürerdi. Bu kızlar gerçekten beraberken çok mutluydu. Yazı tura atma fikri İdil’den, taş kağıt makas fikri de Yeşim’den çıkmıştı. En güzel çözümleri her zaman bu oyunlar belirlerdi. Yazı tura oyununa karar verdiler. Yeşim kırmızı cüzdanından demir para çıkardı ve ‘Tura’ dedi, İdil’e de ‘yazı’ kaldı. Para havalanıp Yeşim’in avucuna düştüğünde ikisi de merakla sonucu bekliyordu. Aralanan parmaklardan göz ucuyla parayı görmeye çalışan Yeşim İdil’in saldırısına uğradı.
-Mızıkçılık yapıyorsun, gel buraya seni şaşkın! diye dört dönmeye başlamışlardı odada. Sonunda Yeşim pes etti, ellerini açtı ve paranın yazı kısmını görünce büyük bir hüsrana uğradı. İdil kazandığı zaferle küçük bir çığlık atıp banyoya doğru gitti.
-Sadece on dakikan var küçük hanım yoksa seni köpüklü, köpüklü atarım banyodan!
Yeşim çok ciddi görünüyordu. On dakika sonra arkadaşı şarkı söyleyerek çıktı banyodan. Bu sadakat Yeşim’i oldukça memnun etmişti. Garipti doğrusu ama bu kızın ona verdiği güveni henüz kimse verememişti. Bir an bile yarı yolda bırakmamıştı İdil.
Duşa girdiğinde kendisine yetecek kadar doldurulmuş küvet İdil’in ilginç jestlerinden biriydi. Şaşırmadı çünkü arkadaşının çok güzel bir kalbi vardı. Yeşim’i rahatlatmak için türlü türlü çılgınlıklara imza atabilirdi.
Duştan çıktığında oldukça rahatlamıştı. İdil çoktan hazırlanmış Yeşim’i beklerken bir kahve söylemişti kendine. Beyaz kotu üstünde dar kırmızı askılı bluzuyla oldukça güzel görünen İdil Yeşim’in gelişiyle ayaklandı.
-Evet güzel bayan, küçük bir gezintiyle başlayalım diyorum, boş bir an bile geçirmek istemiyorum.
Işıl ışıl gözleri Yeşim’in gözlerine hapsolmuş, kararlılıkla bakıyordu.
-Sen hiç yorulmaz mısın İdil? Ben uyumayı düşünüyordum.
-Mızıkçılık yapma ne olur, hadi biraz sahile inelim, dondurmaya ne dersin?
Bu muzip kadın herkesi ikna edebilirdi. Özellikle Yeşim İdil’e hiç kıyamıyordu.
-Peki baş belası, bekle de üzerimi giyineyim.
Sahile indiklerinde Yeşim’in keyifli halleri görülmeye değerdi.
Yeşim gerçekten iç dünyasının dışına çıkamayan ve her erkekte farklı çekicilik uyandıran gizemli bir kadındı. Bu seferki halleri İdil’i aratmıyordu. İki genç kadın sahil boyu uzanan küçük cafelerden birinde durup dondurmalarını aldılar. Bu tatlı gezinti fark edemeden alışverişe dönmüştü, canlı Bodrum buna çok uygundu. Kendilerini attıkları mağazalardan farklı farklı elbise, etek, ince yazlık gömlekler ve birkaç ayakkabı aldıktan sonra kaldıkları pansiyonun yolunu tuttular. Bunun için bir taksi kesinlikle gerekliydi, ellerindeki paketler sıcak bir akşam için fazla yorucuydu.
Bodrum farklı bir yerdi, kimse kimseye bakmaz, ne giydiğiyle ilgilenmez hatta kimse özel hayatı dışarıda yaşayan gençlere bile dikkat etmezdi. Yeşim bunu cadde köşesinde oynaşan gençlere bakarken fark etmişti. Onlara bir tek bakan İdil ve Yeşim olmuştu çünkü.
Pansiyona varmak taksiyle on dakika sürmemişti. Kendilerini direkt yatağa atan iki genç kadın ilk defa konuşmadan uykuya dalmayı beklediler. Hızlı geçecek olan on gün yarın başlayacaktı. Bunu çok iyi değerlendireceklerini İdil biliyordu ama Yeşim için kararsızdı. İçinde taşıdığı yükü hafifletmeye çalışacaktı, sonuç ne olursa olsun o arkadaşının hep yanında olacaktı. İdil bu kısa düşüncelerinin arasına Suat’ın söylediklerini de sıkıştırmayı ihmal etmedi. Yeşim’in aklını karıştırdığı için ona çok kızmıştı.
Son not, Yeşim’in dokuz senedir bilmediği bir sırdı. O notu Yeşim’den sakladığı için bazen vicdan azabı duysa da genel olarak hep iyi yaptığını düşünüyordu. Kısa sürede uykuya dalmıştı İdil. Yeşim ise İdil’in düşüncelerini bilmeden aynı şeyleri düşünüyordu. Suat’ın ne demek istediğini anlayamamış olmanın sersemliği vardı hâlâ üzerinde. Kısa düşüncesi yarım kalmıştı, uyku daha tatlıydı. Usulca yumdu gözlerini. Bunu daha sonra ayrıntılı düşünecekti. Suat’ın notu ne olabilirdi ki!

Zamanı Geri AlabilsemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin