BÖLÜM 8

12 0 0
                                    

İdil içindeki kasveti bir türlü atamıyordu. Uyku girmeyen gözleri tavana dikilmiş, odayı aydınlatan spot ışıklarda geziniyordu. Bu gece Suat’la yaşadığı konuşma aklını fazlasıyla meşgul ediyordu. O notu bir şekilde Yeşim okumalıydı ama bunun nasıl olacağını henüz kendi de bilmiyordu. Tatil dönüşü nasıl olsa Yeşim Suat’ı bir daha görmeyecekti, en azından bu içini rahatlatıyordu.
   -Hadi kalk uykucu!
    Üzerinde hissettiği baskı Yeşim’in ta kendisiydi.
   -Saat kaç?
   -Dokuz, kahvaltıyı dışarıda yapalım, bu son günümüz, yarın öğlen otelden ayrılıyoruz. Biraz Bodrum’u gezelim diyorum, ne dersin?
   -Sabah sabah ne çok konuştun böyle?
    Kıkırdayan sesler odayı doldurduğunda Yeşim, İdil’in yataktan kalkmış, İdil’in kalmasını bekliyordu. İki genç kadın bugün baş başa gezmeyi planlayıp odalarından çıktığında saat neredeyse on olmuştu. Tek bildikleri Serin Cafe’de bir şeyler atıştırıp güzel Bodrum’u turlamaya çıktılar. Gündüz fazla sıcak olan bu küçük tatil köyü buna izin vermese de onlar ellerinden geldiği kadar gezmeye çalışıyorlardı. Otellerinin de bulunduğu Turgut Reis bölgesi bunun için uygundu. Ne kadar sıcak da olsa gece gündüz buranın rüzgârı hiç bitmez, biraz olsun sıcağı hafifletmeye yeterdi. Bu yarımada Yeşim’i kendine hayran bırakmıştı. Her girdiği sokak tarih kokuyor ve iki genç kadın adeta büyüleniyordu. Daha önceleri ailesiyle yurt dışı gezilerine katılmış ve birçok ülke gezmişti. Daha önce Muğla’ya hiç gelmemiş, gelme gibi bir düşüncede de bulunmamıştı ve İdil sayesinde burada olmak çok keyifliydi. Gittiği hiçbir ülkede kendi ülkesindeki kadar güzellikler olmadığını şimdi anlıyordu. Türkiye’nin her yeri ayrı ayrı cennetten parçalar taşıyordu sanki. Hele bu küçük köy gerçekten huzur vericiydi. Sahil boyunca ta bir baştan bir başa, nerede durursan dur, neresinden bakarsan bak fark etmez, günün hep güzel bittiği yerde hissediyordu insan kendini.
Bütün gün sıkılmadan çok güzel yerleri gezmişlerdi. Ressamlar sokağına gitmiş, poz veren çiftleri, çizen ressamları izlemişlerdi. Barlar sokağında dolaşmış, hatta her şeyin bulunabileceği büyük çarşıda gezip hediyelik birkaç eşya için duraklamışlardı.
Doya doya yaptıkları bu gezi, iki genç kadının sohbet etmesine bile izin vermemişti. Bodrum’un büyüleyici etkisi akşam saatlerine kadar devam etmiş ve akşam olduğunda Akyarlar’da sahil boyunca uzanan balıkçı lokantalarının birinde karınlarını doyurma kararı almışlardı.
İki genç kadın ızgara deniz levreğini tercih edip siparişleri gelene kadar çevreyi incelemeye başlamışlardı. Kısa zaman sonra Yeşim’in biçimli dudaklarından döküldü ilk cümleler:
-Dün gece…
Duraksamıştı, İdil’in hapsolmuş gözlerinden çekindi bir an, kendisini ilgilendiren bir konuymuş gibi söze başlamasına kızmıştı doğrusu. Dün gece ne olduysa oldu, ona neydi? İsteseydi İdil zaten anlatırdı. Bu merak da neyin nesiydi? Yine de sözlerine devam etmek zorunda kaldı. Aslında çok yüksek sesle de konuşmamıştı. Keşke İdil duymamış olsaydı da Yeşim sormak zorunda kalmasaydı. Pişmanlığını hissettiğinde artık çok geçti. İdil merak eder gibi görünmüyordu ama yine de cümlesini tamamlamasını istediği belliydi. Sıkılarak devam etti:
-Dün gece telefonda sesin dalgın gibiydi. Merak ettim seni, kötü bir gece geçirmedin umarım.
Samimiydi bu sorusunda. O en çok İdil’in başına bir şey geldiğinden endişelenmişti çünkü.
-Hayır, her şey yolundaydı.
Kısa cevap Yeşim’e yetmemişti. Ama İdil’in de anlatacak pek bir şeyi yoktu. Ona anlatacağı her şey hayatını etkileyecekti çünkü. Yeşim sorduğuna pişman olmuş ama yine de daha fazlasını duymak istiyordu. Bu cevap ona hiç yetmemişti.
-Ben arkadaşımı çok iyi tanıyorum İdil. Bir problem olduğunu hissediyorum.
-Her şey yolundaydı dedim ya Yeşim.
Bu biraz sert cümle Yeşim’i kırmış, İdil de bunu fark edip kendine kızmıştı. Yeşim’in, üstüne bu kadar gelmesinden hoşlanmamıştı.
-Anla işte Yeşim, bilmemen gereken şeyler var…
İçinde kendisiyle olan konuşması git gide artıyor ve İdil’i gerçekten yoruyordu.
-Seni kırdıysam özür dilerim Yeşim, sadece bana inan, sana yalan söylemiyorum. Önemli bir şey olsaydı mutlaka bunu sana söylerdim, benim senden başka dostum mu var? Doğruydu bunlar. Ama Yeşim’in içi yine de rahat değildi.
-İdil, Suat’la aranızda bir şey mi var?


     #################



-Demek gidiyorsunuz.
Aylin’in sarılışı oldukça içtendi. Kızları uğurlamak için otele gelmiş, vedalaşma bahanesiyle son kez onları görmek istemişti. Bir haftada güzel bir samimiyet olmuştu aralarında. Bu genç kızlar Aylin’e çok iyi gelmiş, özellikle Yeşim’i kendisine çok benzetmişti.
-Şimdi sıra sizde, kısa zamanda görüşmeyi umut ediyorum.
Yeşim samimi duygularla Aylin’e sarılmış, ardından Cem’le vedalaşmak için ona yönelmişti. İdil de o sırada küçük Melis’e annesiyle babasını kandırıp Samsun’a gelmeleri için baskı yapmayı öğütlüyordu. Yeşim ve Cem arasındaki mesafeli el sıkışma töreni kısa cümlelerle taçlandırılmıştı.
-Sizi de bekleriz Cem, bu görüşme burada kalmasın.
-Kesinlikle rahatsız edeceğiz.
Cem’in tebessümü Yeşim’in içini ısıtmıştı. Bu adamın Suat’a benzer yanını bulmak gerçekten zordu. Sahi Suat yoktu. Yeşim için nerede olduğu da önemli değildi ama belki İdil için önemli olabilirdi. Melis’in boynuna sarılması yine aynı etkiyi uyandırmıştı Yeşim’de. Onu daha çok sevme isteği günden güne büyüyor, bu küçük kızla aralarında farklı bir bağ oluşuyordu.
-Seni özleyeceğim Yeşim abla.
-Ben de seni özleyeceğim birtanem. Yine görüşeceğiz.
-Yeşim abla…
Melis’in duraklaması Yeşim’i şaşırtmıştı. Küçük kız sıkkın halini melek yüzüne hemen yansıtıyor ve hiç bir şey gizleyemiyordu.
-Evet canım.
-Amcamla evlensen seni hep görebilirim dimi?
Melis bu küçük dünyasında bu büyük şeyleri nerden akıl edebiliyordu acaba? Yeşim buna gerçekten şaşırmış ve ne yazık ki bu soruyu İdil de dahil herkes duymuştu. Verecek cevap hem Melis’i üzmemeli hem de doğru bir cevap olmalıydı. Ama bunun ne olduğunu Yeşim o anda kestirememişti. Buz gibi olmuştu bu öğlen sıcağında.
Melis merak dolu gözlerle Yeşim’e bakarken düşünmek için zaman yaratamıyordu Yeşim.
-Melis, büyüklere böyle sorular sorulmaz kızım, çok ayıp!
Aylin’in yerinde tepkisi bir anlık duraksamayı örtmüştü. İdil bu davranışa dayanamamış, giderayak yine bombayı patlatmıştı.
-Yeşim ve amcanın evlenmesi kadar saçma bir şey olamaz Melisçiğim, sen böyle kötü düşünceleri bir daha aklına getirme.
Yeşim çok kızmıştı, öfkesi herkes tarafından fark edilir derecedeydi ama İdil buna hiç aldırmış görünmüyordu. Bu bir haftada İdil’in bu kadar değiştiğine inanamıyordu. Git gide patavatsızlığı ele daha çok alan bu kadın artık sinirlerini bozuyor ve bunu kesinlikle onunla konuşmak için bir an evvel Samsun’a dönmek istiyordu.
Kısa vedalaşma bitmiş ve iki genç kadın arabalarına yükledikleri valizlerle yola çıkmışlardı. Yeşim dönüş yolu boyunca İdil’le konuşmamaya kararlıydı. Kızgınlığı ağır basabilir ve İdil’in dikkati dağılabilirdi. Yol boyunca yemek için iki yerde durmuş ve birkaç kısa konuşma harici hiçbir sohbetleri olmamıştı. İdil de Yeşim gibi konuşmamaya kararlı görünüyordu.
Ankara’ya geldiklerinde İdil kenetlenen ağzını açma kararı almıştı belli ki.
-Bir an Melis’in söylediğine şaşırdın değil mi? Bu küçük çocuklar bazen insanları köşeye sıkıştırabiliyor.
-Ben Melis’e değil, senin söylediklerine daha çok şaşırdım İdil.
Yeşim de açmıştı ağzını. Dananın kuyruğu kopmuşa benziyordu. Yol boyu süren sessizlik meğer fırtına öncesi sessizliğiymiş. Şimdi iki genç kadın içlerindeki bütün öfkeyi kusacak gibiydiler.
-Ben doğruyu söylediğim için mi suçlu oldum şimdi?
-Sen doğruyu kime söylediğinin farkında mısın İdil? Bu öfke neyin nesi? Küçük bir çocuğa daha makul bir cevap vermek yerine Suat ve ben söz konusu olunca bir an patlama yaşaman hiç normal değil bence.
-Ne yani Yeşim, kıskandığımı falan düşünmüyorsun değil mi?
-Evet düşünüyorum, Suat ve ben söz konusu olduğunda verdiğin tepkiler beni yanıltmıyor gibi duruyor.
-Saçmalık bu, ben Suat’ın nesini kıskanayım?
-Ben Suat’ı kıskanıyorsun dememiştim İdil.
İşte şimdi derin bir sessizlik oldu. Sanki Yeşim her bir parçayı yerine koymuştu kafasında, İdil ise bu son cümlenin azizliğine uğramış sessizce, kalakalmıştı. Bir müddet sonra dayanamamış ve cevabını vermişti İdil.
-Evet, Suat’ı kıskanıyorum.
Yeşim ne diyeceğini bilemiyordu. Üst üste yaşadığı bu şok, travma etkisi yaratıyor sanki beyni uyuşuyordu. Ne demekti bu, ne demek Suat’ı kıskanmak?
-İdil sen ne dediğini bilmiyorsun.
-Hayır, ne dediğimin farkındayım, sadece sen anlamak istemiyorsun.
-Anlayacağım kadar mantıklı bir şey söylemediğin için olabilir mi İdil?
-Aslında gayet mantıklı konuşuyorum ama sende bir şeyler var, bir türlü kabul etmiyorsun. Farkındaysan ben de bir kalp taşıyorum arkadaşım.
-Sahi mi? Buna nedense hiç inanasım gelmiyor.
-Yeşim bu konuyu irdeleme, ne anladıysan öyle kalsın ve uzatmayalım. Ben Suat’ı kıskanıyorum, sizin ilişkiniz seneler önce bittiğine göre bunda bir problem yoktur umarım!
-Umuyor musun gerçekten? Garip doğrusu, senden böyle bir hassaslığı beklemiyordum!
Yeşim kırgındı. Kime neden olduğunu bilmediği bir kırgınlık yüreğine çöreklenmiş ve oradan gideceğe hiç benzemiyordu. İdil’in söyledikleriyle allak bullak olmuştu, kalbi resmen saf değiştirmiş ve İdil’e duyduğu sevgi öfkeye dönüşmüştü. Onun bu kadar vurdumduymaz olduğunu şimdi daha iyi anlıyordu. Suat’la daha eskiden görüştüklerine artık emindi. Nasılsa Suat İdil’le yüzmüş ve hatta onu yemeğe çıkarmıştı. Onun da boş olmadığı belliydi. Kendini aptal gibi hissediyordu. En yakın arkadaşı tarafından kandırılmıştı. İçindeki karma karışık hisler susmasını söylese de Yeşim diline engel olamıyordu. Kalbinden geçenleri söylemek için İdil’in tek bir cümlesi yeter de artardı.
Ne yazık ki İdil susmayı tercih etmiş ve Yeşim’e hiçbir cevap vermemişti. Ama onun tarafındaki hisler çok daha başkaydı. Yeşim’in kırıldığını biliyor ve buna gerçekten üzülüyordu.
Saat gece yarısını çoktan geçmişti, Samsun’un ışıklı yolları her zamanki gibi yoğun olmayan trafiğiyle eve varmalarını çabucak kolaylaştırmıştı. Geniş bahçeye giren araç bahçede bekleyenleri ayaklandırmıştı. İki kapının da açılması İdil’in de ineceğini gösteriyordu ve Yeşim bu gece daha fazla İdil’i görmek istemediğini ona belli edercesine bakmıştı. Buna aldırmayan genç kadın, arabadan inip bahçedeki çardağa doğru ilerledi, ardından isteksizce adım atan Yeşim rol yapması gerektiğinin farkındaydı.
-Kimler gelmiş kimler?... 
Sevim hanım kollarını açmış, İdil’le kucaklaşıyordu. İdil’in verdiği sıcak karşılığı hiç samimi bulmayan Yeşim anne ve babasıyla kucaklaşıp teyzesine doğru yöneldi.
-Şükür kavuşturana, diye küçük bir sitemde bulundu Sevim Hanım.
-Teyzeciğim hoş geldin.
Yeşim rahatlamıştı teyzesine sarıldığında, bu kadın huzur kokuyordu adeta.
-Asıl siz hoş geldiniz küçük hanım, ben sizi karşıladığıma göre misafirliğim gitmiş oldu.
Gülümseyen genç kadın her zaman aynı sevecenlikteydi.
-Senin için tatili yarıda kestik Sevim teyze, aşk olsun!
İdil’in cıvıltısı hiçbir şey olamamış gibiydi, bu kız gerçekten de güzel oynuyordu.
-Evet teyze yoksa İdil’in gelmeye hiç niyeti yoktu.
Sevim’in çapkın bakışları İdil’le buluştuğunda kahkahalar da yerini almıştı hemen. Perihan Hanım kızının yumuşacık saçlarını özlemle öperken Kemal Bey de tatil anılarını dinlemeye hevesli görünüyordu. Yeşim oranın güzelliklerinden bahsederken İdil yeni tanıştıkları insanlardan bahsediyordu. Bunu anlatmak gereksizdi ama bağlamak istediği yer çok açık ve belliydi.
-Lisede Suat diye bir arkadaşımız vardı Kemal amca hatırlıyor musun?
-O kadar bunamadım küçük hanım.
Neşeli gülüşü herkesi de kendine eşlik ettirmişti. Kemal Bey’in bu hali Yeşim’i oldukça şaşırtıyordu. En son babasını ne zaman böyle keyifli görmüştü hiç hatırlamıyordu.
-Öyle demek istemedim Kemal amca.
Mahcup olmuş hali gerçek gibi görünüyordu. Yeşim, İdil’in hangi hali doğru hangi hali yalan bir türlü ayırt edemiyordu bugün.
-Otelin animasyon şefi ve eşi bizi yemeğe davet etti, orada Suat’la karşılaştık. İnanabiliyor musunuz Suat ve Cem kardeşlermiş?
-Gerçekten mi?
Eski arkadaşlarınızla karşılaşmak sizin için iyi olmuştur. Perihan Hanım’ın kurduğu bu cümle Yeşim’in bakışlarıyla ters köşe yapmıştı. Bu bakışların sebebini Perihan Hanım anlamasa da Sevim Hanım anlıyor gibiydi.
-Evet, kesinlikle güzel bir tatil olduğu belli. dedi Kemal Bey.
Her şeyden habersiz keyifli bakışları bir an duraksayan genç kızların yüzünde gezindi. Kızların durgunluğunu gören bir tek Kemal Bey değildi, Sevim Hanım da durumu hemen fark etmiş ve değiştirmek için girişimde bulunmuştu.
-E yarına bir plan mı yapsak?
Neşeli hali gerginliğini hissettiği kızları yumuşatmak için roldü tabi ki. Bunu Yeşim ve İdil anlayabiliyordu.
-Acelen ne Sevim teyze?
-A olur mu Yeşim! Hiçbir günü boş geçirmek istemiyorum. Hayattan kopmuş bu ayol!
Eniştesinin onayını almak için ona bakarak söylemişti bu son cümleyi. Kemal Bey onaylamak için başını sallamış, çılgın baldızına ortak olacak tek bir cümle kurmamıştı. Elinde kahve tepsisiyle bahçeye gelen Aysel Hanım Yeşim’e özlem dolu bakışlarla bakıyordu. Bu kız evden uzaklaştığında içinde bir parça buz kesiyordu. Cihan’ı da Yeşim’i de kendi çocuğu gibi sevmiş ve büyütmüştü. Daha önce hiç evlenmediği için çocuk sahibi olmamış ve bunun acısını bu iki çocukla gidermişti. Aysel Hanım ve Yeşim arasındaki kısa sarılma oldukça samimiydi. İçilen kahvelerle beraber uykular dağılmış, hoş sohbet gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam etmişti. Cihan bu gece onlara katılamamış daha önceden randevusu olduğu için eve gelememişti. Ablasına hoş geldin demek için telefon etmiş, bu da Yeşim’e yetmişti.
İdil gitmeye hiç niyetli gibi görünmüyordu, saat ilerledikçe Yeşim’in öfkesi dinmiş, İdil’le normal konuşmaya başlamıştı. Ama mesafeli duruşuna kendi de engel olamıyordu. Her fırsatta Suat’tan bahsetmesi canını sıkıyordu. Kaldı ki bu gece yol boyunca olan konuşmanın üstüne tekrar Suat’tan bahsetmesi büyük yüzsüzlüktü.
İdil çok çabuk değişebilen bir kızdı, ne zaman ne diyeceği ve ne yapacağı hiç belli olmuyordu. Yeşim bunu bildiği için çok uzamıyordu kızgınlığı. Gitmek için ayaklanan İdil ev halkının ‘kal’ baskısına yenik düşmüş, annesine telefon ederek Yeşimlerde kalacağını söylemişti. İki aile birbirini iyi tanıdığı için buna rahatlıkla izin veriyorlardı.
Herkes odasına çekildiğinde Yeşim bir müddet daha bahçede oturdu. Güzel ve temiz hava bunun için uygundu. Tatil boyunca olanlar geçiyordu bir bir gözlerinin önünden. Kimseye kırılmamıştı, kimseye alınmamıştı. Ama İdil ve Suat’a karşı içinde bir acı baş göstermişti. Kırgındı bir tarafı, elbette ki Suat’ı kıskanmıyordu, elbette ki İdil’le bu yüzden arasını açmayacaktı. Peki, neydi bu içini sıkan şey? Neydi bunun sebebi? Neye öfke duymuştu bu kadar? Zamanında yüz üstü kalışı buna etkendi, hissediyordu ama bu sadece kızgınlıktı kıskançlık değildi. İki duyguyu birbirinden ayırt edebilecek olgunluktaydı. Acaba o notta ne yazıyordu? Şu anda tek düşündüğü buydu. Aklına gelen fikirler saçmalıktı. Belki de liseden beri İdil ve Suat arasında bir şeyler yaşanmış ve Suat o son mektubunda bunu yazmıştı. Peki ya eline geçmemesinin sebebi neydi? Kafasından atamadığı bu sorular onu daha çok öfkelendiriyordu. Aslında bunları hiç düşünmese çok daha iyi olacaktı, düşündükçe her ikisine karşı inanılmaz doluyordu. Kendini kâbusun ortasında gibi hissediyordu. Suat’ın hayatlarındaki belirsiz varlığı Yeşim’i oldukça rahatsız ediyordu.
    İçinde biriktirdikleri gün yüzüne çıkıyordu. Oysa buna hiç hazır değildi. Saatin hızla ilerleyişi aklında olmadık sorular belirtiyordu. Uyusa geçecekti belki, sabaha her şeyi unutmuş bir şekilde uyanabilirdi.
Odasına gittiğinde sinirinin üstüne eklenen his Yeşim’i daha çok çaresiz bırakmıştı. Büyük çift kişilik yatağının bir ucuna kıvrılan İdil kim bilir kaçıncı rüyasını görüyordu. Alışkındı İdil’le uyumaya. Her birlikte kalışlarında aynı yatağı paylaşıyorlardı. Şu anda durum çok daha farklıydı, aralarına giren sır Yeşim’in bu isteğini örtbas etmiş, aynı yatakta arkadaşıyla uyumanın keyifli olmayacağını hissetmişti. Önceleri uyumadan önce derin sohbetler ederlerdi, gülüşmeleri yan odada kalan Cihan’ın yakınmasına sebep olurdu. Ama şimdi öyle değildi, şimdi bir hata vardı, hissettiği eksik bir şey, bir sır vardı. Bu açığa çıkmadan eskisi kadar kalbinin yumuşamayacağını hissediyordu Yeşim. Yine de çaresizce ve hissettirmeden kıvrıldı kendine pay edilen yere. Uyuması biraz daha zaman almıştı, İdil yanındayken uyumak ilk defa zor gelmişti. Derin düşünceleri sessizlikle örtüşünce korkunç bir hal alıyordu. Kandırılmak, aldatılmak kalbini burkuyor ve kızgınlığını yeteri kadar dile getirememek canını sıkıyordu. Uykuya dalması biraz zor olsa da gözlerini kapadı sıkı sıkı ve nihayetinde Yeşim düşüncelerinden sıyrılmış, karanlık dünyasından uzaklaşmıştı. Arkasında kımıldamadan duran genç kızın gözlerinin açık olduğunu fark etmemiş ve sessizce uykuya dalmıştı.
    İdil, arkadaşındaki garipliği elbette ki hissediyordu. Gözle görülür şekilde bir anda çekmişti kendini İdil’den.
-Seni kaybetmeye izin vermeyeceğim arkadaşım, ne yapıyorsam senin için yapıyorum. Seni seviyorum Yeşim, seni çok seviyorum.
Gözlerinden akıttığı iki damla yaş, içinden söylediklerinin kanıtıydı. Ama Yeşim bundan habersizdi. İdil kendini nasıl bir ateşe attıysa Yeşim’in uzaklaşması da öyle yakıcıydı.
İki dost ilk defa birbirlerine sırtlarını dönmüş ve ilk defa hiç konuşmamışlardı. Aralarına giren uçurum onları koparmaya çalışıyordu. İdil buna izin vermemeye kararlıydı. Suat hiçbir zaman Yeşim’in hayatına gölge bile etmeyecekti. Buna gücü yetmeyecekti. Gerçekleri Yeşim’in öğrenmesi an meselesiydi.
Kahvaltı boyunca havadan sudan konuşulmuş, Sevim Hanım’ın çılgınlıkları masaya meze olmuştu. Paris’te geçen bir anısını anlatırken herkes kahkaha atmış, buna bir tek Yeşim dahil olmamıştı. O İdil’in sabah erkenden gitmesinin nedenini düşünüyordu. Nasıl olur da bir insan konuşma ihtiyacı hissetmezdi, nasıl olur da Yeşim’in kırgınlığını fark etmemişt? Etseydi mutlaka onunla konuşmak için kırk takla atardı. Oysa İdil tamamen sessiz kalmayı tercih etmiş ve yolculuk boyunca yapılan konuşmayı adeta tasdik etmişti. Kalbi inanılmaz bir acıyla can çekişiyordu, resmen hayır olamaz İdil o söylediklerinde samimi olamaz diyordu kendi kendine. Ne demek Suat’ı kıskanmak? “Dokuz sene önce ilişkiniz bittiğine göre bunu problem etmezsin sanırım.” da ne demek? Bu kız çıldırmış olmalıydı. Ne ara Suat’a karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştı? Tatildeki yemekleri mi başlatmıştı bu birlikteliği, aklı almıyordu. Suat’la yolda karşılaşmaları da birlikteliğin bir planı olabilir miydi acaba?
-Tabi ya!...
Çatalı bir anlık kontrolsüzlükle sert bir şekilde tabağına bırakan Yeşim, masadakilerle göz göze geldi. Bu cümleyi sesli kurduğunu fark etmemiş ve kendine kızmıştı. Anlık bakışma Yeşim’in masadan kalkışıyla bitmişti. Odasına giden genç kız bugün o notu nasıl ele geçirebileceğini düşünmeye başlamıştı. Kararlıydı ama nasıl olacaktı bilmiyordu. Kime sorabilirdi, nerde olmalıydı, kimdeydi? Aklına belli belirsiz dahi hiçbir şey gelmiyordu. Suat’ı arama düşüncesi aklına geldiğinde bir an kanı çekildi sanki. Notu kime verdiğini söylemesi yeterliydi. Ama Yeşim’in bunu önemsediğini bilmesini istemiyordu. Ah İdil tam da zamanıydı değil mi en ihtiyaç duyduğu anda Suat’a ilgi duymanın sırası mıydı şimdi? Bu olmazdı, Suat’a soramaz ve İdil’e de açamazdı bu konuyu. Hangi kadın kıskandığı, birlikte olduğu adamın geçmişiyle ilgilenirdi ki? Tam bir çıkmazdaydı, bir yanı o notun peşine düşmesini söylerken diğer yanı durmasını emrediyordu resmen. En mantıklı olanı da durmasıydı sanki. O notu bulması Yeşim’e ne kazandırabilirdi ki? Neden ayrıldılarsa ayrıldılar, şu saten sonra bunun önemi yoktu ama kadınlık duygularına da engel olamıyordu bir türlü.
Kapının çalmasıyla sıyrıldı iç dünyasından. Teyzesi kahveyi yeğeniyle beraber içmek istemiş ve aşağı gelmeyeceğini düşünerek kahveyi alıp kendi çıkmıştı Yeşim’in odasına. Teyzesini gören Yeşim bir an heyecan yapmıştı. Bu kadından kaçış imkânsızdı, ne yapıp edip tüm detayıyla her şeyi öğrenme yeteneğine sahipti. Odanın bir köşesinde duran ince yapılı beyaz berjerler, ahşap oymalarıyla uyumlu olan masanın kenarını süslüyordu, deri minderli berjerler oldukça rahattı, uzun sohbetler için konfor sağlıyor olması Yeşim için vazgeçilmez bir alana dönüşüyordu.
Sevim Hanım yerini aldığında Yeşim bir müddet ayakta kalakaldı. Teyzesine bakan şaşkın yüzü fark edilmiş gibi seyrediliyor ve oturması için baskı yapan gözler hiç huzur vermiyordu. Yeşim, teyzesinin karşısındaki yerini aldığında aklında keşfedilir gibi dönen sorulara kendince yanıt aramaya çalışıyordu. Karşısındaki kadının kıvrak zekası korkulmayacak gibi değildi. Başının üst kısmında atkuyruğu yaptığı sarı saçları nerdeyse beline ulaşıyordu Sevim’in, üzerine giydiği beyaz askılı bluzu ciddi yüzünü daha çok aydınlatıyor ve gözlerinin kahvesini daha çok ortaya çıkartıyordu. Yeşim ilk defa teyzesinden ürktüğünü hissetti. Dikkatli olmalıydı; çünkü Sevim onun ağzından her lafı kolaylıkla alacak kadar akıllıydı.
-Bana anlatmak istediğin bir şey var mı tatlım?
İşte başlıyordu. Konuya bu kadar erken girmesi rahatlığını gösteriyordu.
-Ne gibi teyze?
Sakin olmaya çalıştığı hali alaycı ve hiçbir şey olmamış gibiydi. Yeşim kendine takdir ve teşekkürlerini içinden iletirken bu yolu izlemeye kararlıydı.
-Geldiğinden beri bir garipsin, tatilin iyi geçtiğinden emin misin?
-Her şey oldukça güzeldi teyze.
Havaya kaldırdığı tek kaşı aksini söyler gibi kıvrılmış ve kendini ele vermeyi göstermiş gibiydi.
-İdil’le aranda gerginlik olduğunu hissettim.
-Bunu da nerden çıkardın teyze? O benim tek dostum, böyle bir şey olması imkânsız.
Yalan değildi ama gerginlik olduğu doğruydu.
-Suat konusu açıldığında sen de benim tarafımdan kendini seyrediyor olsaydın bunu sezinlemekten geri kalmazdın.
İnanamıyordu. Bu son duyduğu cümle şimşek hızıyla dün geceye götürmüştü kendini. Gerçekten Suat’tan bahsedildiğinde sadece gereksiz hissetmenin dışında öte bir duygu olmamıştı ama karşıdan kendine bakıldığında bunun tam aksinin söyleniyor olması Yeşim’i rahatsız etmişti. Kahvesinden koca bir yudum alıp vereceği cevabı düşünmeden konuşmuştu. Ama bu konuşma gerçek düşünceleri aynadan bakıyormuş gibi çıkarmıştı karşısına.
-Suat konusuna gerilecek kadar çocuk değilim artık. İdil istediğinden bahsedebilme özgürlüğüne sahip, bu Suat dahi olsa.
Ne demişti böyle? Kendi de duymuyordu dediğini, bir anlık öfkeyle verdiği cevap Suat’la geçmişini simgelemiş ve kızgınlığını ortaya çıkarmıştı. Teyzesinin karşısında kendi kendinin ipini çekmişti adeta.
-Suat dahi olsa…
Başını yukarı aşağı sallayan kadın eksik parçaları tamamlamak üzereydi.
-Anlıyorum seni, Suat geçmişten gelen bir arkadaş olduğuna göre bir de iz bırakmış belli ki.
-Ben öyle bir şey söylemedim.
İtirazları boşa kürek çekmeydi ama İdil’le arasında geçenleri teyzesine anlatmamaya niyetliydi.
-Tam olarak öyle söyledin tatlım. Benden gizlemeni anlayamıyorum, Suat seni neden böyle rahatsız ediyor?
-Beni rahatsız eden Suat değil teyze.
Dayanamıyordu. Biriyle konuşmaya gerçekten de ihtiyacı vardı ve bu teyzesi olabilirdi. Hatta en güvendiği iki insandan biri de oydu. İdil’le bunu daha fazla konuşamayacağına göre teyzesiyle konuşmak mantıksız değildi.
-Bir şeyler var teyze ve bunu ben de bilmiyorum, eksik bir şeyler, yarım bir şeyler…
Gözleri dalmıştı bir noktaya ve gerçekten de içini acıtan bir şeyler vardı.
-En baştan anlatırsan sana yardımcı olabilirim canım.
Bu güzel teklife hayır diyecek gücü kalmamıştı gerçekten.
-Suat ve ben lisede…
Ani duraksaması ne diyeceğini düşünmesindendi. Doğru kelimeyi bir türlü bulamıyordu. Gerçekte olan şeyse tamamen yalan üzerine olduğu için konduramıyor ve ağzına yakışmıyordu. Yine de çare yoktu, tüm çıplaklığıyla konuşsa çok daha iyi olacaktı.
-Lisede beraberdik teyze.Hayatıma ilk giren erkek oydu, ilk hissettiğim, kalbimin en derinine ilk yerleşen adam oydu.Kimse olmadı başka,zaten olmasına izin verecek durumda da değildim.Çok net açılmamıştık birbirimize ama biliyordum beni sevdiğini.Ders aralarında sıradan sıraya ufak tefek notlar yollardık birbirimize.Teneffüslerden geldiğimde defterimin aralarında bulurdum kimi notlarını.Bazen kendi yazdığı sözler bazen bir şairin gizli duygularını anlattığı şiirler…
Bu küçük duraksama o günleri canlandırmıştı gözlerinde, bu belliydi. Sevim arkasına yaslanmış, hiç kesmeden Yeşim’in sözlerine devam etmesini bekliyordu. Karşısında duran genç kadının içinde bir yara olduğu çok açıktı. Zamanla kabuk bağlamış ama o kabuk kopup tekrar kanamaya başlamıştı, bu çok belli oluyordu.
-İdil hiçbir zaman Suat’la görüşmemi istemedi. Ona göre Suat, karakterini oturtamamış ve hain bir adamdı. Neden böyle düşündüğünü bile hiçbir zaman söylemedi ama bildiği tek şey vardı o da Suat’a olan nefretiydi. Bu nefretin sebebini öğrenemeden Suat benden uzaklaştı. Ve ben bunun sebebini de hiç öğrenemedim. Ona o kadar ihtiyaç duyduğum bir anda gitmesini hiçbir zaman kabul edemedim ve…
Şimdi kesilmişti sözü, teyzesi tamamlamak ister gibi atılmış, kahverengi gözlerini yeğeninin yeşil gözlerine dikmişti.
-Ve bunu da hiç sormadın.
Doğruydu, hiçbir şekilde Suat’ın karşısına geçip nedenini sormamıştı. O zamanki duyguları öylesine karışıktı ki kendine yediremediği gururu daha ağır basmıştı.
-Evet, hiç sorgulamadım. Seneler geçti üzerinden ve ben onu hiç görmemiştim. İdil’in atanması için verdiğim partide onunla karşılaşınca bir şeylerin bitmediğini hissettim. Ama bunlar farklı bir şeyi başlattı.
Diline gelmiyordu daha fazla cümleler. Teyzesi merak dolu gözlerle ona bakarken konuşmaya daha çok hevesleniyor ama bir türlü kelimeleri çıkartamıyordu kibar dudaklarından.
-Ney? Yoksa Suat ve İdil! Aman Allah’ım bu olamazdı. Elini şaşkınca ağzına kapatan kadın Yeşim’in hislerine şimdi ortak olmaya başlamıştı işte.
-Tatile gittiğimizde yolda mola verdik ve Suat’la karşılaştık. O da Antalya’ya toplantıya gidiyormuş, yanımızda kısa süre durduğunda İdil sanki senlerdir Suat’ı görüyormuş gibi sarıldı ona. O anda çok kızmıştım ama tatilde de Suat’la yan yana gelince bir şeyleri çözmeye başladım aklımda. Nasıl oluyor da bizi bulabiliyordu bu adam?
-İdil’e sordun mu bunu?
İşte asıl soru ve sorun buydu. İdil’in karmakarışık verdiği cevaplar kaçamak bakışları, Suat’la yemeğe çıkışı ve onu kıskandığını söylemesi…
-Sordum teyze.
Daha fazla konuşmak istemiyordu. Ama devam etmesi gerektiğini biliyordu.
-Mola verdiğimiz yerde Suat’la karşılaştığımızda garip bir konuşma daha oldu. Yanımızdan uzaklaşırken bir an durdu ve dönüp bana baktı.
-Yeşim son notu oku, dedi. Ne demek istediğini anlayamadım, aklımı çok kurcalasa da İdil beni bundan hep alıkoydu; ya konuyu değiştirdi ya da önemsemedi. O son not nedir? Nerdedir? Hiç bilmiyorum.
-Bu çok garip bir durum gerçekten.
-Tatilin ilerleyen günlerinde İdil ve Suat yemeğe çıktılar. O gece sanırım benim aramamla gelmek zorunda kaldı otele. Belki de hiç gelmeyecekti ve onu ben vazgeçirdim bu isteğinden, bilmiyorum. Ama dönüş yolumuzdaki konuşma o gece neler yaşandığını bana kanıtlamıştı sanki.
-Neler konuştunuz ki senin aklındaki sorulara cevap oldu?
-Suat, “kıskanıyorum, Yeşim ve sizin ilişkiniz seneler önce bittiğine göre bunda bir sakınca yoktur umarım.” dedi.
-Ne demek istediği ortada tabi ama bunun gerçekçiliğini bir türlü kabul edemiyorum.
-Ve İdil’le bu noktada anlaşmazlık yaşıyorsunuz haliyle.
-Teyze, İdil haklı, bizim ilişkimiz seneler önce bitti. Ben İdil ve Suat’ın bir şeyler yaşıyor olmasına kızmıyorum. Suat söz konusu olunca İdil’in verdiği ağır tepkilere kızıyorum. Ondan öylesine nefret ederken kendi için ne değişti bilmiyorum. Ama benim ağzıma Suat’ın adını alışım İdil’i bana düşman ediyor, sanki verdiği tepkiler gurur kırıcı oluyor. Kendisinin bu kadar rahat sayıkladığı isim benim için telaffuzu bile olmayacak bir şey ona göre.
-Bence yanılıyorsun Yeşim, İdil sadık bir dost ve senin arkandan iş çevirecek bir kız değil. Onun dürüstlüğünü hepimiz biliyoruz. Suat’la arasında bir şey olsaydı bunu saklamayacak kadar dürüst olduğundan da emin olurdun.
Bu da doğruydu. Kafasını karıştıranlar da bunlardı ya zaten. Birbirinden ayrı iki uçurumun etrafında dolanıp durması Yeşim’i çok zorluyordu.
-Teyze aralarında bir şey olması beni ilgilendirmiyor. Ben o son notu istiyorum. Bana ait bir şeyler var onda ve ben bunu bilmek istiyorum.
-Belki de bilmemen en doğrusu Yeşim, hiç düşündün mü neden o not bu zamana kadar sana gelmedi?
-Haklısın ama bu bana ait olduğu gerçeğini değiştirmez.
-Belki de sana ait olan o şey canını çok yakacaktır.
Bir kere daha haklıydı. Yeşim bu açıdan hiç düşünmemişti.
-Belki de mutlu olmam engellendi.
-Olabilir tabi, bu da bir seçenek. Ama bu noktada İdil yine haklı çıkıyor. Üzerinden seneler geçmiş bir şey seni neden bu kadar ilgilendiriyor Yeşim?
-İdil gibi konuşma. Ben bunca senedir sebebini bilmediğim bir ayrılık acısı yaşadım, bunu öğrenmek benim hakkım.
-O zaman bunu Suat’a sor. Sana o yazdığı notu kendi anlatsın.
-Olmaz teyze, buna İdil izin vermez. Eminim Suat’la görüşmemem için her türlü önlemi almıştır.
Kafası rahatlasa da kalbi daha çok çırpınıyordu sanki.
-Benden istediğin bir şey var mı peki?
-Ne yapabilirsin ki?
-İstersen Suat’la ya da İdil’le konuşabilirim.
Parlak bir fikir değildi. Çünkü şimdiye kadar kendi isteklerini hiç kimseye yaptırmamıştı ve bu çok çocukça bir davranış olurdu.
-Hayır teyze, bunu kendim halledebilirim.
-Her zaman yanındayım güzelim.
Yeşim’in elini kavramıştı beyaz ve yumuşacık bir el. Sevim Hanım samimi ve sevgi dolu haliyle Yeşim’i gerçekten de rahatlatmıştı. Yine de ne yapacağını bilmeyen Yeşim bu konuyu bir müddet kafasından uzaklaştırmaya karar verdi.
-Biliyorum teyze, teşekkür ederim.
Aynı samimiyetle karşılık vermiş ve içindeki kasveti biraz daha atmanın belirtisi olan minnettarlığı gözlerine yansımıştı. Teyzesi kahve tepsisini eline almış ve odadan usulca ayrılmıştı. Yeşim ardından bakarken yeni sorulara açılmış olan penceresini kapatmak ister gibi kafasını iki yana sallıyor, aklını daha çok meşgul eden şeyleri bir an evvel uzaklaştırmak istiyordu. Bugün devlet tarafından atanacağı yer açıklanmıştı ve henüz ona bile bakmamıştı. Aklına geldiğinde öğle saatleriydi, bilgisayarın karışındaki sandalyeye oturduğunda ise kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Mecburi görevini yerine getirmeyi, hemen hizmet etmeyi tercih etmişti. Uzmanlık sınavına daha sonra girecek ve meslek dalını o zaman seçecekti. Şimdi sadece şu kargaşadan uzaklaşmak istiyordu.
   Gerekli bilgileri yazıp onayı verdikten sonra gözlerini kapattı. Görmek istemediğinden değil sadece heyecandan yapmıştı bunu. Aksine bir an evvel gitmek istiyordu. Usul usul gözlerini araladı birkaç dakika sonra. Yazan yeri okumak için birkaç satır atlattı kibar gözlerini.
    ‘KAYSERİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ’  Bu isim onu memnun etmişti. Sevinçle gözlerini defalarca açıp kapayıp tekrar baktı bilgisayarın parlak ekranına. Lisede okul gezisi için gitmişlerdi Kayseri’ye ve çok beğenmişti orayı. Samsun’a çok uzak sayılmazdı da. Bu son günlerde keyfini yerine getiren müthiş bir haber olmuştu Yeşim için. Sağlam temeller atacağı yeni hayatı ona ne getirecekti bilinmez ama Yeşim içinde hissettiği temiz duyguyu çocukça sevmişti. Bu haberi ilk İdil’le paylaşmak istemiş ama arayıp aramamakta kararsız kalmıştı. Sonuçlar açıklandığına göre on beş gün içinde yerleşip çalışmak için gerekli hazırlıkları yapması gerekiyordu. Babası geldi aklına, acaba tepkisi ne olacaktı çok merak ediyordu. Akşam yemeğinde bunu açıklamaya karar verip telefonu aldı eline, İdil bunu öğrenmeliydi, tepkisi ne olursa olsun onlar kötü arkadaş değillerdi.
    Birkaç çalıştan sonra telefonun ucundaki ses cıvıltılı bir şekilde yankılanmıştı.
-Efendim canım.
Bu ses Yeşim’i oldukça memnun etmişti. Hiç böyle bir yaklaşım beklemiyordu.
-Merhaba İdil, sana bir haberim var.
-Merhaba canım, dinliyorum, bir sorun mu var?
Bunu çok samimi söylediği belliydi.
-Hayır, hiç bir sorun yok.
İdil’in aksine Yeşim daha mesafeliydi. Engel olmak istediği sert sesine sözü geçmiyor, bir türlü samimi davranamıyordu.
     -Kayseri’de göreve başlıyorum.
Sessizlik hiç bir şey ifade etmiyordu. İdil susmuştu ve Yeşim bunun anlamını biliyordu.
-Sana veda etmek istedim.
-Bu şekilde mi vedalaşacağız?
İçi burkulmuştu İdil’in. En yakın arkadaşının kırgınlığını görmek ve bu şekilde vedalaşıyor olmak canını yakmıştı. Bu zemini kendi hazırlamıştı elbette. Suat’a olan öfkesi bir kere daha canlanmıştı. İdil buna engel olamıyor ve Yeşim’e her şeyi anlatmak istiyordu. Böyle olmamalıydı ayrılık. Tek bir telefonla vedalaşmayı seçen Yeşim’in ciddi olmadığını düşünüyordu.
-Kutlamalıyız bunu.
-Gerek yok İdil. Bir kutlamanın daha bizi farklı boyutlara taşımasına müsaade edemem.
Söylediği şey çok belliydi. İdil için verdiği parti Suat’ın hayatlarına girmesine sebep olmuştu ve koparmıştı iki genç kızı birbirinden. En azından Yeşim böyle olduğunu düşünüyordu. Şimdi bir parti daha yaşansa kim bilir neler olurdu? Tekrar Suat’la karşılaşmak hatta Suat’ın İdil’le olan samimiyetine şahit olmak istemiyordu.
-Yeşim saçmalama, bu şekilde ayrılmak sence de mantıksız değil mi?
-En iyisi bu diye düşünüyorum.
-Baş başa bir gün geçirsek bari.
İdil’in bu baskısına anlam veremiyordu. Haber bile vermeden sabah erkenden giden sanki kendisi değilmiş gibi şimdi Yeşim’le vakit geçirmek için ısrar ediyordu. Nasıl bu kadar çabuk değişebiliyordu bir insan? Belki de Suat’la ilişkisi bitmişti, bu İdil için olası bir şeydi nasılsa.
-Bir hafta sonra Kayseri’ye yerleşmiş olmam lazım. Şu anda ailem de benimle vakit geçirmek isteyecektir.
-Neden bahane uyduruyorsun Yeşim? Benimle bir araya gelmek seni bu kadar rahatsız mı ediyor?
İdil’in sesi titriyordu. Ağlamamak için direnen gözleri daha fazla dayanamıyordu. Yenik düşmüştü…
-Hiçbir şey için inatlaşmıyorum İdil. Sadece böylesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum o kadar. Şimdi kapatmam lazım kendine iyi bak.
Cevap vermesine fırsat bırakmadan telefonu kapattı genç kadın. O kadar yıpratıcı bir konuşma olmuştu ki. İdil’le konuşana kadar içindeki acıyan yerden habersizdi. Bomboştu artık, bir bir kopup gidenler yerini koca bir karanlığa bırakmış ve hatıralarını bile almıştı elinden. Acılar göğüslenecek kadar kolay, yaşanacak kadar zordu. Kimi zaman çocuk olurdu sesinde, kimi zaman bir anne olurdu düşüncelerinde. Yeşim yaşanılanların hiçbirini yok sayamıyordu. Kaybolsa da onların içinde anılar ona aitti. İstemeden yaşadığı her şeyin bedelini seneler boyunca çekmişti zaten. Şimdi İdil’i kaybedişi kendinden alınacaklar listesinde en sonuncusuydu. Ve o da artık yoktu…

Zamanı Geri AlabilsemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin