Sabah olduğunda Yeşim aynanın karşısında kendini inceliyordu. Görenler hemen ağladığını fark edecekti; çünkü geç saate kadar uyumamış ve sinirle ne var ne yok akıtmıştı içinden. Şiş gözleri ele veriyordu hemen kendini ama buna bir çare yoktu… Aşağı indiğinde henüz uyanan yoktu. Aysel Hanım kahvaltı hazırlıyordu ve Yeşim’in geldiğini duymamıştı. Mutfağın girişinde duvara yaslanmış Aysel Hanım’ın mırıldandığı şarkıyı dinliyordu. Yeşim, kimsesiz ve bir o kadar da mutlu olan bu kadına hep imrenmişti ama o kimseyi hayatından çıkaramayacak kadar kalabalık bir aileye sahipti. Kiler gibi kullandığı odaya doğru yönelen Aysel Hanım Yeşim’i görünce bir an ürkmüştü.
-Allah iyiliğini versin kızım, insan bir ses verir!
Başparmağını ağzına götürmüş, ardından eliyle kalbinin olduğu yeri tutmuştu Aysel Hanım, korktuğu belliydi.
-Öyle güzel şarkı söylüyordun ki hiç bozmak istemedim sultanım.
Gönül almasını iyi bilen genç kadın kollarıyla Aysel Hanım’ı sarmalamış, epeyce kilosu olan kollarını sıkmaya başlamıştı.
-Dur kız, cimcime, uğraşma benimle herkes kalkmak üzere, kahvaltıyı zamanında yetiştirmem lazım.
Kıkırdayan kadın Yeşim’in ellerinden kurtulmuş ve kilere doğru yol almıştı. Bu sırada Yeşim tazecik doğayı koklamak için bahçeye doğru yönelmişti, hava mis gibiydi gerçekten. Birkaç güne buradan ayrılacak olmak içini sıksa da yeni yaşayacağı yere hemen uyum sağlayacağından emindi. En azından orda kafasını meşgul eden arkadaş ve eski sevgili sorunu olmayacaktı. Onları görmeyecek olmak içini rahatlatıyordu ama İdil’den bu kadar uzak düşmek hiç mutlu etmiyordu onu. Bugün bunu düşünmeyecekti, dün gece olanlar için yeteri kadar gözyaşı dökmüştü. Demek ki dostlukta bitebiliyormuş deyip kendini buna alıştırmaya yemin etmişti genç kadın. Kim bilir belki Kayseri’de çok iyi bir dost edinir hatta evini bile paylaşabilirdi. Sahi Cihan hâlâ ev konusunda bir şey söylememişti. Nerden olacağı önemli değil hastaneye yakın olsun yeterdi Yeşim için. Araba kullanmayı pek sevmeyen genç kadın mecbur kalmadıkça genelde bütün işlerini yürüyerek ya da taksiyle hallederdi. Babasının ve annesinin doğum gününde aldığı araba garajı süslüyor, Yeşim onu çok nadir kullanıyordu. O araba daha çok Cihan’ın işine yaramıştı.
-Kahvaltı hazır, diye bir ses duydu. Arkasını dönüp baktığında İdil’le göz göze geldi. Ne zaman gelmişti hiç bilmiyordu ve gerçekten çok şaşırmıştı İdil’in orda olmasına.
-Günaydın, diye gülümseyerek yaklaşıyordu üstelik. Acaba uyanmamış mıydı? Yok canım, olur mu elini yüzünü bile yıkamıştı? Kesin ben hâlâ uyuyorum, diye düşünmeye başlamıştı Yeşim. İdil yanına yaklaşıp boynuna sarmıştı kollarını. ‘Ve rüya görüyorum’ diye ekledi içinden genç kadın.
-Günaydın, dedi şaşkınlığını belli eden bir sesle.
-Sen neye şaşkınsın böyle?
-Kusura bakma, seni burada beklemiyordum.
Gerçekten yarım ağız konuştuğunun kendi de farkındaydı ama şaşkınlıktan adeta dilini yutmuştu. İdil her zaman yeni yeni huylar çıkarıyordu. Daha dün ağlayarak evi terk eden genç kadın şimdi sabahın köründe damlamış ve hiçbir şey olmamış gibi Yeşim’e sarılıyordu. Yok, bu kız kafayı yemiş olmalıydı.
-Nedenmiş o?Aarkadaşımın yanına gelmek için de mi izin alacağım artık?
Biraz kırılmış gibiydi İdil ama kusura bakmasın da Yeşim’i de sersem yapması gerekmezdi yani.
-Yok hayır, tabi ki izin alman gerekmiyor ben sadece…
Susmuştu, tamamlayıp tamamlamamakta kararsızdı. Sonunda olacak hiçbir şey daha çok canını acıtmayacağından söylemeye karar verdi.
-Ben artık arkadaşlığımızın bittiğini düşünüyordum.
İdil kahkaha mı atmıştı? Tabi tabi gülüyordu resmen nesini komik bulmuştu ki bunun?
-Yeşim sen benden kurtulacağını mı sandın, bizim dostluğumuz bu kadar basit mi? Hem dostluğumuzun bitmesi için bir sebep mi var?’
İdil ciddiydi. Dostlukları asla bitmeyecek derecede sağlamdı. Bunu kimsenin bozmasına izin vermezdi. Üstelik Yeşim hiç bir şeyi bilmiyordu ve bu akşam her şeyi ona anlatacaktı, kararlıydı.
-Dur bakalım, siz kesin Suat’la ayrıldınız, o yüzden böyle konuşuyorsun. Tabi ya Suat’ın neden aradığı belli oldu şimdi.
-Suat seni mi aradı?
Bir anda durgunlaşan İdil Yeşim’in göz hapsinden kaçmamıştı.
-Evet, dün akşam beni aradı, benimle çok acil ve özel konuşmak istediğini söyledi.
-Sen ne dedin?
-Tabi ki sevgilisi olarak görüşmemizi hoş karşılamayacağını ve senden izin alması gerektiğini söyledim.
-Biz sevgili değiliz Yeşim.
-Bunu görüyorum, Suat ta tam olarak sizin aranızı yapmam ve bu ayrılığınızı kavuşmayla sonuçlandırmam için aramış demek ki baksana.
-Yeşim…
Öyle üzgün görünüyordu ki İdil. Birden yüzündeki tüm çiçekler solmuş, on dakika önceki cıvıltısından eser kalmamıştı.
-Merak etme arkadaşım, birleşmeniz için yapmam gereken bir şey varsa söyle, seve seve yardımcı olurum.
Alaycı sesi İdil’i çok rahatsız ediyordu.
-Yeşim, dinler misin? Biz Suat’la sevgi değiliz ki. Bunu da nerden çıkardın hiç anlamıyorum? Yeşim’i birileri tutup kaynar suyun içine atmış ve çıkarmıştı sanki. Ne diyordu bu kız böyle? Saçmalamakta kendini aşan İdil yine ağzından çıkanı duymuyordu.
-Ne diyorsun sen İdil?
Gerçekten anlayamamıştı. Ya ayrıldılar onu söylemek istemişti ya da gerçekten hiç sevgili olmadılar onu demeye çalışıyordu. Hangisi doğru olabilirdi ki?
-Bizim Suat’la aramızda hiçbir şey yok, olmadı da sen bunu nerden uydurdun kuzum?
-Ama onu kıskandığını söyledin.
-Sevgili olduğumuz anlamına geldiğini sanmıyorum.
-Ama yemeğe çıktınız…
-Hâlâ sevgililik niteliğini taşıyan bir sebep değil.
-Ben aramasaydım o gece gelmeyecektin, onunla kalacaktın.
-Külliyen yalan, sadece saatin farkında olmadım. Ayrıca biz o akşam sadece yarım saat, o da otelin köşesindeki pastanede oturduk o kadar.
Yeşim duyduklarına inanamıyordu.
-Dün akşamki ağlayışın ve evi terk edip gidişin…
-Beni kaybettiğini düşünüp, dostluğumuzun bittiğini söylediğin içindi.
-Ya tatilden döndükten sonraki gün gidişin?
-Aynı sebep. Senin Suat konusundaki hassaslığın, benimle mesafeli oluşun, odaya gelip benimle hiç konuşmaman.
-Ama uyuyordun.
-Ağlıyordum…
Yeşim duyduklarına inanamıyordu.
-Bak canım, benim Suat’ı kıskanman aramızda bir şeylerin olduğunu göstermez, en azından bana bunu açık açık sorabilirdin. Kendi kendine kuruntulara kapılıp aramıza bu kadar mesafe girmesine izin vermemeliydin. Biliyorsun ki sen benim için herkesten değerlisin. Değil Suat bu dostluğu kimsenin bozmasına izin vermem.
-İdil bilmiyorum, kafam çok karıştı. Bu noktaya nasıl geldik ben de anlayamıyorum. Her şeyi kafamda kurup büyütmüş olmam büyük aptallık. Ben sandım ki sen uzaksın, sen kopmaya çalışıyorsun.
İdil kahkahayı patlatmıştı. Bu saçmalığa Yeşim’in inanması aslında sinirlerini bozmuştu ama gülüşü onun çocukça konuşmasındandı.
-Sen benim en kıymetlimsin güzelim. Bana inan, bana güven diye defalarca söyledim sana ama sen hiç kimseye güvenmediğin gibi bana da güvenmemeyi seçtin, çok yazık gerçekten. Seninle arama okyanuslar da girse çözülmeyen dev buzul dağları da olsa aramızda asla dostluğum bitmez ve şunu bil bunu zedeleyecek hiçbir şey yapmam ben.
İdil arkadaşının ellerini sıkı sıkı kavramış konuşuyordu. Yeşim dolan gözlerini ters çevirip başını biraz arkaya yaslamıştı. Ağlamak istemiyordu.
-İdil özür dilerim, ben seni çok özledim.
Sıkı sıkı kavramıştı genç kadının boynunu. İşte şimdi tamamen huzura ermişti.
-Ben de seni çok özledim arkadaşım. Şundan emin ol sen kopsan da ben asla kopmam senden asla!
Kucaklaşan genç kızları geriden seyreden Perihan ve Sevim Hanım mutlulardı. Aralarında problem olduğu herkes tarafından fark ediliyordu ve bu problemin bitişine şahitlik etmek iki kadını da oldukça keyiflendirmişti.
-Diyorum ki yemekten sonra seninle güzel bir alışverişe gitsek. Bütün günü dışarıda beraber geçirsek, ne dersin?
-Muhteşem olur derim, seninle vakit geçirmeye çok ihtiyacım var.
-E hadi o zaman kahvaltıya.
Şaşkınlıkla arkalarını dönen kızlar kendilerini izleyenleri görünce tebessümle karşılık verdiler.
-E gelelim madem, dedi İdil gülerek.
Masaya geçtiklerinde Yeşim günlerin acısını çıkartır gibi doldurmuştu tabağını. Uzun zamandır yaşadığı huzursuzluk yüzünden iştahı kaçan genç kadının şimdi her şeyi yiyecek kadar midesinin yerinden oynamasına şaşılırdı doğrusu. İdil de dahil masadaki herkes onun tıka basa doldurduğu tabağını ve iştahla kahvaltı yapışını izliyordu. Sevim Hanım İdil’e doğru eğilip kulağına yaklaşmıştı.
-Onu bir an önce evden çıkartmasan her şey mahvolacak.
-Tamam tamam merak etme hemen çıkarız.
-Yeşim, yakında kilolar yüzünden yerinden kalkıp hastalara bakamayacaksın?
-Laf sokma canım, karnımız aç herhalde.
Kıkırdayan kızlara masadakiler de dahil olmuştu.
-A abla Selçuk’la görüştüm, birkaç ev bulmuş, fotografları mail olarak gönderecek, akşam bakarız kararını verirsin. Yarın gidip evi tutar.
-Çok iyi bir haber bu, teşekkür ederim canım, akşam hallederiz.
Kardeşinin yanağına kocaman bir öpücük konduran Yeşim bugün oldukça keyifli ve enerjikti.
-Çarçabuk hazırlanıp geliyorum İdil.
Yeşim odadan çıktığında herkes ondaki mutluluğu fark edip arkasından bakmıştı bir müddet. Genç kadın hissettiği her duyguyu fazlasıyla dışarı yansıtabiliyordu. Kısa sürede hazırlanıp gelmişti. İki genç kadın bugün biraz alışveriş yapıp eğleneceklerdi. İdil’in arabasıyla gezmeyi uygun görüp çarçabuk yola koyuldular. İkisi de halinden oldukça memnun görünüyor, gülüşüp sohbet ediyorlardı. Büyük alışveriş merkezinin önünde durdular. Heybetli bir cüsseye sahip olan bu alışveriş merkezi yine tıklım tıklım dolu gibi görünüyordu. En üst katta bulunan mağazalarda gezinmeye başladı iki genç kadın. Yeşim’in bir şeye ihtiyacı yoktu gerçi ama İdil gece için ona çok şık bir elbise aldırmıştı. Yeşim’in haberi yoktu partiden ama İdil’in baskısına yenik düşmüş ve kendisine çok yakışan uzun koyu mavi elbiseyi almıştı. Omuzlarında ince zincirler olan bu elbise zarif omuzlarını daha çok ortaya çıkarıyor, ince bedeni dar elbisenin içinde daha gösterişli ve zarif görünüyordu. Yeşim gerçekten göz kamaştırıyordu. İdil’deki güç yine Yeşim’i yenmişti.
Evdeki hazırlıklar bütün hızıyla devam ediyordu. Perihan Hanım kızının sevdiği bütün ikram çeşitlerini hazırlamış, organizatörler bahçedeki hazırlıkları inceliyorlardı. Eksik bir şey olmamalıydı. Yeşim ve İdil’in ailesi de dahil olacaktı partiye, geri kalan herkes lise ve üniversite arkadaşlarıydı.
Kalabalık olmayan parti sadece Yeşim’in eğlenip mutlu olacağı şekilde hazırlanmıştı. Bembeyaz masalar büyük bahçenin güzel çimlerine çok yakışmıştı, masaların üzerindeki rengârenk çiçek buketleri canlı ve güzel görünüyordu. Spot aydınlatmalar yeterli ve pist olarak ayarlanan yeri şimdiden cıvıl cıvıl gösteriyordu. Yeşim’in kavalyesi hazırdı. Kemal Bey takım elbisenin içinde hâlâ genç ve yakışıklı görünüyordu. Kızıyla dans etmeye oldukça hevesliydi üstelik. İdil bu sefer bahçe girişini kullanmamıştı, avludan girip direkt Yeşim’in odasına çıkıp onu bir şekilde hazırlamalıydı.
‘Bahçede oturup birer kahve içseydik ya neden buradan girdin?
-Olur mu hiç? Sevim ve Perihan teyzeme yeni aldığın elbiseyi göstereceğiz
-İyi ya gösterirdik. Ah Yeşim zorlamanın ne anlamı var, inat etme bir kere de.
-Olur mu hiç öyle yavan yavan kuzum? Şimdi odana gideriz, güzelce giyersin elbiseyi, üstüne öyle görürler.
İşin en zor kısmı da burasıydı işte. Yeşim bunu çok zor kabul edecekti ama mecbur edecekti.
-Hayatta giymem! Bu kadar yorgunluğun üstüne soyunursam ayıcıklı pijamalarımı giymek için soyunurum.
Kıkırdayan genç kadın aslında yalan söylüyordu, İdil onu yormamak için kısa dolaşmaların hemen ardından oturtmuştu hep.
-Uydurma hanımefendi, yorgun falan değilsin, o elbise giyilecek!
-Yarın gösteririm.
İdil’in çabası Yeşim’in inadıyla kıyasıya yarışırken arabayı park etmiş ama arabadan inmemek için direniyordu adeta İdil. Yeşim’i ikna etmeden inemezlerdi ama Yeşim daha aceleci davranıp lafı İdil’in ağzına tıkıp atmıştı kendini arabadan.
-A Yeşim, dur bekle beni, nereye gidiyorsun?
-Evime ve evimin en güzel yeri olan bahçeye.
-Hayır efendim, gidemezsin.
İdil bu sefer gerçekten zorlanıyordu ikna etmek için.
-O nedenmiş o? Delirdin herhalde, eve girmeyip burada mı duralım yani?
-Ay saçmalama, tabi ki gireceğiz. Bak beni dinle, azıcık hatırım varsa elbiseyi giy, öyle geçelim bahçeye.
İdil resmen son kozlarını oynuyordu. Ama Yeşim de ikna olacak gibi görünmüyordu.
-İyi tamam ama bu akşamlık bu benden son isteğin olsun küçük hanım.
İnanılır gibi değildi, İdil’in düşünceleri, tam aksine olmuş ve Yeşim pes etmişti.
-Ay canım benim, tamam sen ne istersen öyle olsun, hadi şimdi doğru odana…
İdil gerçekten çok sevinmişti, plan tıkır tıkır işliyordu. Bu sırada bahçedeki hazırlıklar bitmiş, gelen konuklar sessiz ve ışıklar kapalı bir şekilde esas kızın partiye teşrif etmesi bekleniyordu.
Elbise içinde parlıyordu genç kadın adeta, İdil özenle fermuarı çekmesine yardımcı olmuş ve temiz cildine allık sürüp hazır etmişti genç kadını. Hiç bir detaya ihtiyacı olmayan Yeşim koyu mavi elbisenin içinde bir mücevher gibi parlıyordu. Esmer teni elbisenin renginden mi bilinmez daha koyu duruyor ve bu kadına gerçekten çok yakışıyordu. Yeşim elbiseyi kaldırması için yüksek topuklu siyah deri ayakkabısını giydiğinde ise elbisenin saten etekleri yerde resmen dans ediyordu, saçlarına hiçbir şey yapmaya gerek bile yoktu.
-Çok güzel oldun.
İdil hayran bakışlarını Yeşim’in üzerinde gezdirirken bu akşam Suat’ın gelmeyecek olmasına içten içe sevinmişti. Çünkü kesinlikle Yeşim’i böyle görse daha çok çarpılacak ve etkisinden çıkamayacaktı, İdil emindi buna.
-Abartma canım.
Kendi de farkındaydı güzelliğinin ama yine de hep abartıldığını düşünürdü.
-Hadi aşağı inelim.
-Peki inelim, elbiseyi görsünler ve bir an önce çıkartıp pijamalarımı giyeyim.
İdil’in gülen gözleri Yeşim’in tam tersiydi şu anda. Yeşim cümlesini bitirdiğinde kendine sırıtanın sessiz kalışına hayret etmişti doğrusu. İdil de yeni aldığı kısa pembe elbisesini Sevim ve Perihan Hanım’a gösterme bahanesiyle giymişti. Sade pembe elbise sadece göğüs üstünden başlayan tek parça bir elbise olduğu için dikkat çekiyordu. Boynuna taktığı sade kanat kolye dikkati o noktada topluyordu adeta.
Merdivenlerin ahşap oluşu topuklu ayakkabı sesinin bir tık fazla çıkmasına sebep oluyordu. Bunu hiç önemsemeyen Yeşim ve İdil usulca merdivenleri iniyorlardı. Salona açılan kapılardan içeri girdiler ama oda bomboştu.
-Bahçedeler galiba.
-İdil, bahçe kapkaranlık görmüyor musun?
Tek eliyle bahçeyi işaret etmiş ve arkasını dönmeye yeltenmişti. Ani bir hızla İdil yapıştı koluna.
-Yine de bir gidip baksak, onlar haber vermeden bir yere gitmez ki kesinlikle o bahçeye bir şekilde gitmeliydi Yeşim.
-Canım görmüyor musun bahçede ışıklar yanmıyor? Eğer orda olsalardı mutlaka sesleri olsun duyulurdu.
-Yürü, bir kere de inat etme yahu! Çekiştire çekiştire Yeşim’i bahçeye doğru götürmüştü İdil ve ilk adımı atar atmaz kapkaranlık olan bahçe birden aydınlanıvermişti.
-Sürpriz!...
Hep bir ağızdan çıkan ses Yeşim’i korkutmuş, birkaç adım geri gitmesine sebep olmuştu. Nihayetinde böyle bir şeyi hiç beklemiyordu, ellerini ağzına kapatmış, küçük gözlerini de irice açmıştı genç kadın. Karşısında duran kalabalık Yeşim’in bu masumane tepkisine gülerken İdil kolunu arkadaşının beline dolamış, kalabalığa doğru götürmeye çalışıyordu.
-Senin başının altından çıktı değil mi bu? Hepsi planlıydı, hain sorarım ben sana bunu!
Çocuksu itirazı İdil’i güldürmüştü.
-Hepsi senin için birtanem, sadece benim değil annen baban teyzen herkes ortak buna.
-Sorarım ben size!
Yeşim hâlâ şaşkınlığını üstünden atamamıştı. Önce ailesinden başladı kucaklaşmaya, daha sonra tüm konukları sırayla selamladı samimi ve içtenlikle. Bütün masalarda gezerken aklında tek bir şey vardı, acaba Suat gelmiş miydi?
-Canlı müzik bile var inanamıyorum, kim düşündü bunu?
-Benim de bir payım olsun dedim abla.
Cihan gülerek yaklaşıyordu ablasına, biraz geç kalmıştı ama Yeşim’i ve ailesini yüzüstü asla bırakmazdı.
-Seni deli çocuk, çok sevdim bu ince ayrıntıyı, teşekkür ederim. İyi de bu partinin konusu nedir?
-Atanmanın şerefine diyelim.
Kemal Bey kızına ilk kez çok güzel gülümsüyordu. Bu, Yeşim’in dikkatinden kaçmamıştı.
-Senden kurtulmamızın şerefine diyorsunuz yani.
Kıkırdayan genç kadın öylesine kurduğu cümlenin yaratacağı etkiyi bilmiyordu. Perihan Hanım kızmıştı bu son cümleye.
-Ömrün boyunca ömrümde yerin var kızım, bunu hiç unutma, dedi annelik güdüsüyle. Yeşim birden içinden akan ılık sevgiyle sarıldı annesine.
-Annem öyle demek istemedim ben, biliyorum her daim yanımda olacağınızı, şaka yaptım.
Yeşim gönül almasını iyi bilirdi. Kimseye kolay kolay küsmez, küsse bile çok kısa sürede hemen barışırdı. Genç kadın lise arkadaşlarına doğru ilerlerken Sevim Hanım İdil’i bir tarafa çekmiş, koyuca sohbet ediyorlardı.
-Suat’ı davet etmedin değil mi canım?
-Hayır Sevim teyze, bunu yapmayacağımı bilmen lazım.
-Ben yapmayacağını biliyorum da tedirgin oluyorum işte. Bu gecenin güzel geçmesini istiyorum sadece hayatım.
Sevim Hanım o kadar samimiydi ki söylediklerinde, Suat’ın gelmesi demek Yeşim’in gülen yüzünün anında solması demekti. Ama gelmeyeceğinden artık emindi. İdil çağırmadığını söylediğine göre içi rahat bir şekilde konuklarla ilgilenip dans edebilirdi. Şimdiden gözüne kestirdiği biri bile olmuştu. Kavalyesiz dans olmazdı sonuçta. İdil’in yanından uzaklaşırken içkisinden büyük bir yudum aldı, bu onu rahatlatacak gibiydi. Kırk beşli yaşlarda esmer adam kendisine yaklaşan kadını süzüyor ve davetkâr bakışlarıyla cesaretlendiriyordu adeta. İdil bu manzarayı seyrederken gülümsemişti. Gözleri Yeşim’e kaydı ardından, öyle mutlu görünüyordu ki onu sonsuza kadar hep böyle görmeyi istiyordu. İçten içe bunun için dua etti arkadaşını seyrederken.
Yeşim her şeyin en iyisini hak ediyordu gerçekten, hayat ona hiç adil davranmamıştı ama bundan sonrası için İdil her zaman onun yanında olacak ve en iyi şekilde yaşaması için elinden geleni yapacaktı. Şu anki çocuksu mutluluğu İdil’i oldukça memnun ediyordu. Yeşim kıpır kıpırdı uzun zamandan sonra ilk kez onu böyle görüyordu. Bu parti ve bütün sevdiklerinin orada oluşu Yeşim’i inanılmaz keyiflendirmişti. Birkaç, arkadaşıyla durduğu yerden dans etmeye başlamıştı bile. Tabi bu son yarım saatte aldığı alkolün etkisindendi. İdil, Yeşim’in çok nadir alkol aldığını bilirdi. Belki de bu üçüncü ya da dördüncüydü ama her seferinde onu böyle keyiflendirir, dozunu her zaman bilirdi.
İdil sessizce kenarda arkadaşının analizini yapıyordu. Yeşim birden duraksadı, gözleri daldı. İdil bayılacak sandı ama bir müddet Yeşim’i olduğu yerde izledi. Birkaç adım attı genç kadın, İdil bu sefer neye doğru yürüdüğüne bakmak için başını Yeşim’in baktığı yere doğru çevirdi. Gördüğü manzara karşısında adeta büyük bir yıkım yaşayan genç kadın, tekrar Yeşim’e döndü. Yeşim tepkisizdi, gülen yüzü yok olmuştu, ağır ağır adımlar atıyordu. Nereden yürüdüğüne bile bakmıyordu genç kadın, uzun elbise eteği hafif rüzgârla uçuşuyor, dağınık saçları da ona eşlik ediyordu.
Yeşim dalgın ama omuzları dik bir şekilde kendini çeken şeye doğru ilerliyordu. İdil onu bu elektrikten kurtaramayacağını bildiği için kenarda öylece izliyordu. İçinden akanlar onu sinirlendiriyordu, aslında buna dur demeliydi ama olmuyordu, bir türlü ileri adım atamıyordu. Yeşim Suat’a çoktan kapılmış, ona doğru gözünü bile kırpmadan ilerliyordu.
Emin ve ağırdı adımları, Suat’ınki gibiydi… Bu karşılaşmayı çoğu kişi fark etmişti. İki genç karşı karşıya geldiklerinde herkes susmuş, sadece müzisyenler fısıldıyordu mikrofona. Bir müddet gözlerinin derinliklerinde gezindiler. Suat özlem doluydu, Yeşim hayret etti buna. Konuşmayı mı unutmuşlardı yoksa? Ya da alkolün etkisiyle hayal mi görüyordu Yeşim? O kadar çok da içmemişti aslında ama neden konuşamıyordu ki? Suat neden böyle bakıyordu, Yeşim neden üşüyordu? Elleri soğumuş, kanı çekilmişti birden ama neden?…
-Benimle dans eder misin?
İlk sözün bu olması normal mi acaba diye düşünürken eline uzanan el, Yeşim’i birden bütün dünyadan sıyırıvermişti. Beline dolanan el kibarca kavramıştı genç kadını, öyle ki saten kumaşın altında delici bir sıcaklık hissetmişti Yeşim. Kendini farkında bile olmadan kollarına alan genç adam hafif tebessümle Yeşim’in hem bedenini hem başını döndürmeye başlamıştı. Genç kadın siyah takım elbise içinde oldukça yakışıklı görünen adama bir türlü karşı koyamıyordu. Kenara çekilen konuklar hayranlıkla çifti izlerken kendilerince ‘Çok yakışıyorlar birbirlerine’ ‘Sevgili olmalılar’ diye yorumlar yapıyorlardı. Yeşim ve Suat hepsinden habersiz sadece birbirlerinin gözlerine bakıyor, kimse yokmuşçasına bütün pist alanında geziniyorlardı. Müzik iki çifte uygun çalıyor ve şarkıyı okuyan kadın hiç bitirmeye niyetli gibi durmuyordu.
Hem sana ihtiyacım var hem de bana delice
Al beni bırakma hiç bir an bile kendime
Aşkın benden de öte bir yere gidemem ki
Sen benim kalbimsin ya alma yaşayamam ki
O kollarda bulamazsın gerçek aşkı
Yangınlarda sönemezsin benden ayrı
Sen korksan da yine aynıyım aşığınım…’
-Geleceğini bilmiyordum.
Yeşim buğulu gözleriyle Suat’ın kahverengi gözlerine bakıyordu. Suat yüzünde hafif tebessümle eğildi Yeşime, öyle ki neredeyse dudakları birbirine değecekti iki gencin. Yeşim nefesini tutmuş, öylece bakıyordu Suat’ın yüzüne. Bu gece bir garipti bu adam, en son yıl sonu partisinde dans etmişlerdi, Yeşim o an bunu hatırladığı için kendine kızsa da aynı sıcaklığı hâlâ alıyor olmasına çok şaşırmıştı. Bir adam senelerce hâlâ aynı parfümü kullanıyor olabilir miydi? Bir kadın seneler sonra bile bu kokuyu unutmamış olabilir miydi? Aklından geçenler kalbinin derin köşesine bir bir sıralanıyor ve her birine sahip çıkarcasına yer açıyordu Yeşim. Suat’a ait olan her şeyi sakladığı gibi aklına gelen her şeyi de sevmeye başlıyordu adeta. Bu adam yıllar önce nasıl heyecanlandırıyorsa hâlâ aynı şeyi nasıl başarıyordu bilinmez! Ama doğru olan bir şey vardı, Yeşim bu adamın etkisi altından bir türlü çıkamıyordu.
-Gelmeyeceğimden emin miydin Yeşim?
Bu fısıltı Yeşim’in yüreğinin ağzında atmasına sebep olmuştu ama sanki Suat bunu fark etmemiş, ettiyse de önemsememişti. Yüzündeki tebessüm oldukça etkileyiciydi, öyle ki genç adam her adımda Yeşim’i kendine daha çok çekiyor ve daha çok tebessüm ediyordu.
-Gereksiz bir soru oldu bu! Kimse geleceğinden bahsetmemişti. Açıkçası benim de aklıma gelmemiştin.
Yalan söylediğini anlamaması için gözlerini kaçırdı genç kadın. Suat’ın omzundan etrafa bakınıyor ama kimseyi görmüyordu, boş boş baktığının kendi bile farkındaydı.
-Aklındaydım! Ve beni de buraya getiren bu oldu zaten.
-Ne demek bu?
-Sen istedin, ben de geldim! Hissettin, hissettim Yeşim.
-Yani kimse çağırmadı seni, öyle mi?
-Eski dostlardan aldığım duyumları saymazsak aile davetlisi değilim.
Tebessümü sesli ama kısa bir kahkahaya dönüşmüştü. Yeşim de buna eşlik etmişti. Sustular…
Sevim Hanım gözlerini ayıramıyordu bu iki gençten. Kendi gençliği gelmişti aklına, hüzünlenmişti. İçkisinden koca bir yudum alırken belli etmişti bunu. Üniversiteye ilk gittiği senede kaptırmıştı gönlünü Gökhan’a, kumral adam kantine giren Sevim’in hemen dikkatini çekmiş, o anda vurulmuştu. Kendi kendine hissettiği tek bir şey vardı. O da hayatının aşkını bulduğuna olan inancıydı. Gökhan’a yaklaşmak kolay olmamıştı, o seneler hayatında Ela adında bir kız vardı Gökhan’ın. Sevim bunu duyar duymaz çok kıskanmıştı. Ela uzun bacaklı ve uzun boylu esmer güzeli bir kızdı, kıskançlığı kendinden güzel olduğuna inanmasındandı. Aynı sınıftaydı Gökhan’la. Bir gün yanına yaklaşmıştı Sevim’in. İlk konuşmaları her zaman Sevim’i gördüğünü belli eder şekildeydi.
-Sen de geliyorsun değil mi partiye?
Sevim önce afallamıştı, heyecandan dili tutulmuş, verecek cevap bulamamıştı. Kızaran yüzüne bir çare bulmak imkânsızdı. Pembe yanaklarına bakınan bir çift göz başını öne eğmesine sebep olmuştu. Sevim o zamanlar gerçekten çok toy ve içine çok kapanıktı.
-Kimin partisi? dedi usulca. Haberi yoktu tabi ki. Henüz kendine bir arkadaş edinememiş, sadece selamlaştığı bir iki kişi haricinde sessizce gelir, sessizce giderdi okuldan.
-Bizim Selma ve Yusuf evlenmeye karar verdiler. Bunun için bir eğlence düzenliyorlar, haberinin olmamasına şaşırdım.
Masmavi gözler Sevim’e etkileyici bir şekilde bakarken ne dediğinin anlaşılmasını bekleyemezdi herhalde. Sevim tabi ki söylenileni duymamıştı bile sadece kumral adamın büyüsüne kapılmış, çekim alanına oldukça girmiş olmanın azizliğini yaşıyordu şu anda. Gökhan gayri ihtiyari gülmüştü bunu anlamış gibi.
-E geliyorsun değil mi?
-Şey… Tabi gelmeye çalışacağım.
Sevim titrek sesine engel olamamış, Gökhan’ın bunu anlayıp anlamamasına aldırmamıştı bile. Hoşlandığı adam sınıfın eğlencesine onu da davet etmişti, bundan daha güzel ne olabilirdi ki?
Giydiği beyaz elbise masumluğunu ortaya çıkarıyordu. Genç kadının sırtındaki dekolte yerindeydi, dar elbisesi mini ve gerçekten şıktı. Hatlarını cesurca ortaya çıkartıyordu. Sınıfta süslü kokanalardan daima farklı ve sade duruşunu şimdi bir kenara bırakmış olması, hemen dikkat çekmesine sebep olmuştu. Yanına yaklaşan Gökhan, ilk etapta Sevim’i süzmüş ve ‘Hoş geldin’ diyerek yanağına bir öpücük kondurmuştu. Arkadaşlarının yanında yer alan Sevim git gide sohbetlere katılıyor ve daha çok rahatlıyordu. Gökhan hiç konuşmadan Sevim’in her hareketini takip ediyordu. O an geldiğinde ise Sevim’in bütün yağları erimişti.
Genç adam yerinden kalkıp ağır ağır yaklaştı güzel kadına, elini uzattı. Bunun ne demek olduğu belliydi, hiç konuşmayan çift sadece bakışlarla anlaşabiliyorlardı. Sevim usulca yerinden kalktı. Beline dolanan iki kol Sevim’in hareketlerine şekil veriyordu. Bacaklarının güçsüzlüğünü hissetmiş olmalıydı Gökhan.
-Şey, Ela görürse…
-O yok, gelmedi, bundan sonra da gelmeyecek.
Sevim daha net öğrenmek istercesine kıstı gözlerini.
-Okulu bıraktı, bir haftadır olmayışını fark etmediğini söyleme bana.
-Alaylı gülümsemesine Sevim de ortak olmuştu.
-Gerçekten fark etmedim.
Samimiydi. Artık Ela ve Gökhan’la ilgilenmemeye karar verdiğinden beri onlara hiç bakmıyordu.
Uzun süre dans etti iki genç ve o geceden sonra artık sık sık görüşmeye başladılar. Aralarında adı konmayan gizli bir bağ vardı. Gökhan onsuz yemek yemez, hatta gezmez olmuştu, okul gezilerine gitmişlerdi beraber. Kaldıkları otelde sırf vakit geçirebilmek için sabahlara kadar gezmişlerdi gençler. Gökhan bir keresinde ay ışığının altında sabahlamaya karar verdikleri bir gecede,
-Seversen birini, geç kalma, söyle ona, demişti.
-Sen söyler misin?
-Mutlaka söylerim Sevim.
Genç adam buğulu gözlerle bakıyordu Sevim’e. Sevim günden güne daha çok ısınıyordu kumral adama. Bir gece Gökhan aradı.
-Sabah okula biraz erken gelmeni istesem kabalık etmiş olur muyum güzel bayan?
-Tabi ki kabalık olmaz. Nedenini söyler misin peki?
-Seninle konuşmak istediğim önemli bir konu var. Okuldan alacağım seni, görmen gereken çok güzel bir yer var. Sevim’in kalbi duracaktı neredeyse. Acaba? Acaba sevdiğini mi söyleyecekti Sevim’e?
-Tabi, seve seve gelirim.
Telefonu kapattığında uyumak imkânsız olmuştu artık. Sabahı zor etmiş ve heyecanla okulun yolunu tutmuştu erken vakitte. Tam da Gökhan’ın istediği saatte okulda olmuştu. Bir garipti, bugün okulda herkes Sevim’e bir garip bakıyordu sanki. İnanılır gibi değil Ela bile gelmişti bugün okula. Sonraki bir saat Gökhan yine gelmemişti, hiç gelmeyeceğini öğrendiğinde ise dünyası başına yıkılmıştı. Hiçbir zaman sevdiğini söyleyemedi Gökhan’a. Ani gelen ölüm ayırmıştı Sevim’i sevdiğinden. Gökhan motor tutkunu bir adamdı. Birkaç defa Sevim’i de bindirmişti ama Sevim hızdan korktuğu için Gökhan’ı da vazgeçirmeye çalışmıştı sonraları. Ama olmadı, o sabah okula geldiğinde aldı kötü haberi. Sevdiği adam hiçbir zaman bunu bilmeden gencecik yaşında gitmişti bu dünyadan. Hatırladığı bu anı içinde biriken gözyaşlarına sebep olmuştu sadece. Sonraları hiç toparlanamadı genç kadın. Bu acıyı nerde sabah orda akşam ederek atlatmaya çalıştı. Birçok adam girdi hayatına, unutmak istedi bu aşkı ama yapamadı. Dönüp dolaşıp hep Gökhan’a çıkıyordu bütün yolları.
Sevim Hanım Yeşim’in de üzülmesinden korkuyordu. Hem kızıyordu hem sadece Yeşim’in istediği her anı dolu dolu yaşamasını istiyordu. Kendi çektiği aşk acısını senelerce Yeşim de çekmişti. Şimdi onun verecek bir şansı daha olabilirdi. Bu ne kadar doğru olurdu bilinmez ama buna engel olmayı yine de istemiyordu.
Sessizce dans ediyordu Suat ve Yeşim. Sürekli değişen ama hiç bitmeyen müziğin kollarına bırakmışlardı kendilerini. Pistte onlara eşlik eden başka davetliler de vardı. Yeşim biraz daha rahatlamıştı. Öyle ki kimse olmasa sabahın ilk ışıklarına kadar dans edebilirdi Suat’la. Bir ara İdil’e kaydı gözleri. Nasıl oldu da bunca zaman unutmuştu, onu hiç bilmiyordu. İçten içe kendine inanılmaz kızdı, İdil durgun bakıyordu ama Yeşim bunun altında birçok şey arıyor gibiydi acaba kızmış olabilir miydi? Ne de olsa Suat’a karşı bir şeyler hissediyordu, elbette ki kızıyordu. Yeşim’in suratı düşmüştü. Suat bunu fark etmiş, tek elini Yeşim’in belinden çekmişti ani hızla. Suat’ın eline kayan bakışları çenesinde kesişti. Suat Yeşim’in çenesini havaya kaldırmış, burun buruna gelmişti genç kadınla.
-Ne oldu? Neyin var senin?
Ani gelen soruya hazırlıksız yakalanmıştı kırgın kadın. Gerçi böyle bir soru beklemediği için cevap da düşünmemişti. Suat’ın bu kadar çabuk fark etmesine şaşırmıştı.
-Bir şey yok ne oldu ki?
-Asıl sana ne oldu, yüzün düştü birden?
-Dikkatlisin.
Yine tebessüm oluşmuştu Yeşim’in yüzünde.
-Sadece sana dikkatliyim, tek odağım sensin.
Sustu genç kadın, dudaklarını ısırdığını fark etmiyordu. Bu adamın söylediği her şey kalbine hunharca saldırıyordu resmen.
-Şey, aslında bir şey var.
-Ne?
-İdil (!)
-Ne olmuş İdil’e?
-Dans ediyor olmamız onu kızdırdı sanırım, tabi hakkı var siz yeni bir şeylere başlamak üzeresiniz.
Kinayeli sorusu hiç dikkatten kaçacak gibi değildi.
-Yeni bir şeyler mi? Bu da nerden çıktı?
-Yapma Suat, aranızda bir şey olduğunun farkındayım.
-Peki küçük hanım, onunla aramda bir şey varsa ya da bir şeyler olmaya başladıysa neden onunla değil de seninle dans ediyorum?
Biraz da sırıtmıştı genç adam, kıskanılmak hoşuna gitmiş olmalıydı.
-İdil de sen de alay eder gibi davranıp kafamı karıştırıyorsunuz.
-Yeşim!
Yüzündeki sıcaklık dağılmıştı adamın. Ani ciddiyeti Yeşim’i bir an ürkütmüş, sadece bakakalmıştı yüzüne.
-Sen hâlâ farkında değil misin? Ben hâlâ seni seviyorum, içim dışım hâlâ sen dolu, bunu görmüyor musun?
Kabul etmeliydi ki Yeşim’in de istediği buydu. Hâlâ Suat tarafından sevilmenin güzelliğini unutabilmiş değildi.
-Suat bunları konuşmak için çok geç kaldık.
-Hayır güzelim! Yeni başlıyoruz.
Yeşim’in gözleri parlıyordu, Suat’la yeniden bir şeylere adım atmak heyecan vericiydi ama aklında tek bir soru vardı: İdil.
-Biz yeniden başlamaya uygun adaylar değiliz.
İtirazı kendinin bile kabul etmediği şekildeydi. Bunca sene birbirinden hiç haber almayan iki genç, nasıl olur da kaldıkları yerden devam edebilirdi ki? İkisi de büyümüştü artık, bütün duyguları değişmiş olmalıyken hâlâ aynı olmasına Yeşim şaşırıyordu.
-Yeniden başlamıyoruz ki.
Suat aynı alaycı tebessümü yüzüne oturtmuş, Yeşim’i şaşırtmaya devam ediyordu. Bu adamı anlamakta her zamanki gibi güçlük çekiyordu genç kadın. Geçen onca senenin ardından hâlâ yüz yüze bakabiliyorlar ve hâlâ konuşabiliyorlardı. Bu bile Yeşim’e çok fazla geliyordu.
-Kaldığımız yerden devam ediyoruz.
İrice açmıştı gözlerini güzel kadın, kalbi artık kendinde değildi belli ki; çünkü bir türlü kontrol edemiyordu duygularını. Her geçen dakika bildiğin şok geçiriyor ve terk ediyordu aklı hassas bedenini.
-Biz hiçbir yerde kalmadık, her şeyi bitirdik.
Bu sefer daha ciddiydi uyarışı, Suat bunu anlamış ve konuşmaya daha çok heveslenmişti. Ne yapıp edip Yeşim’in gönlünü tekrar kazanmalıydı biliyordu bunu. Çünkü hâlâ seviyordu bu güzel kadını.
-Hayır güzelim yanılıyorsun, biz hâlâ kaldığımız yerdeyiz. Ben hâlâ sendeyim, görüyorum ki sen de hâlâ benimsin.
Git gide bir girdabın içinde yolculuk etmeye alışıyordu Yeşim. Bu adam her sözüyle başını döndürüyordu ama İdil elini kolunu bağlıyor, fazlasıyla duygularına ve Suat’a engel olma isteğini arttırıyordu.
-Bu kadar emin olma Suat, ben bu defteri kapatalı çok oldu.
İçi sıkılmıştı birden, kendini çaresiz ve güçsüz hissetmek hayatı boyunca duyduğu en kötü histi genç kadının.
-Peki, şimdilik senin dediğin gibi olsun hanımefendi.
Müzik susmuştu, iki uzun şarkıda durmaksızın dans etmişti genç çift. Yeşim hâlâ devam edebilirdi ama babası da dahil birçok kişinin göz hapsinde olduğunu fark ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamanı Geri Alabilsem
Teen FictionAşkta gurur olmaz demeyin! Gururuna aşkını kurban eder bir kadın...