Yol bu sefer daha kısa sürmüş gibi geldi bana, oysa daha uzun sürmesini isterdim. Ya korkudan ya da heyecan yüzünden sanırım. Atilla sürekli beni tembihlemekle meşguldü.
"Yanımdan ayrılma Aslı." "Dikkatli ol Aslı..." "Birini görürsen peşinden gitme."
Bense sadece başımı sallıyordum. Kahramanlık yapacak değildim ne de olsa. Asker olan oydu ben değil. Hem orada ne bulmayı umuyordu ki dikkatli olmamı sürekli tekrarlıyordu? Bazen hayal gücüm beni korkutur. İzlediğim, okuduğum tüm canavarları içine alan bir kutu gibi. İçindekileri öyle zamansız ortaya çıkarırdı ki ödüm patlardı bazen.
Ana yoldan, Uluca'ya giden geniş patika yola girdik. Biraz ilerleyince kasabanın merkezine ulaştık. Atilla'nın görüşeceği adam, Uluca'dan sonra ki kasabadaydı. Yolu daha da kısaltmak için Atilla bu terk edilmiş yerden geçmeye karar verdi. Daha önce sadece minaresini uzaktan gördüğüm cami tam kasabanın merkezindeydi ve tüm heybetiyle önümüzde uzanıyordu. Kubbesinden sökülüp yerlere düşmüş kaplamalar tüm cami avlusunu kaplıyordu. Dışında ki boyalar bakımsızlıktan kalkmış ve kavlamıştı. Kırılmış camlarından dışarı çiçek açmış sarmaşıklar uzanıyordu. Ve kesinlikle korkutucu görünüyordu. Arabayı birkaç dakikalığına telefonla konuşmak için durdurunca bana da camiyi pür dikkat izlemekten başka çare kalmamıştı. Yarı kırık kapısından bir karaltı geçti. İnsan olamayacak kadar ufak tefekti ama bahsettiğim hayal gücü o karaltıya uyan en az yarım düzine korkutucu şey bulabilirdi. Atilla da görmüştü karaltıyı üstelik. Telefon elindeyken arabadan inip camiye doğru yürüdü. Tam avludan içeri girmişti ki içeriden gri tüyleri olan bir kurt yavrusu fırlayıp ormana girdi. Atilla telefonu kapatıp gülerek yanıma geri geldi. Bense oturduğum koltukta korkudan sinmiştim.
"Kurt muydu o?"
"Merak etme sadece bir yavru. Hadi gidelim. Hava karardığında burada kalmak isteyeceğini hiç sanmıyorum küçük hanım."
"Diğer yoldan gitsek olmaz mıydı canım? İlla buradan geçmek zorunda mıydık?"
"Bu işi bir an önce halletmek istiyorsak en kısa yolu seçmemiz en iyi seçenek. Hem burası sadece boş bir yerleşke o kadar. Bana göre insanın olmadığı yerde kötülük de olmaz."
"Tamam sormadım farz et. Peki daha çok var mı?"
"Ne kadar sabırsız olduğunu unutmuşum Aslı. Az kaldı merak etme."
"Peki orada nerede kalacağız?"
"Arabada."
"Ne demek arabada?"
"Sence ben seni hiç tanımadığımız insanların evlerine emanet eder miyim? Kimseye o kadar güvenemem."
"Atilla bizim burada ne işimiz var? Onca yolu ne için geldik? Sırf meraktan mı bunca uğraş?"
"Sen merak ediyorum dedin ben de biraz araştırdım ve artık ben de merak ediyorum. Alt tarafı yolculuğa çıktık."
"Arabanın bagajında iki tane silah var Atilla. Ve bir tane de torpido gözünde. Bu alt tarafı bir geziden fazlası. Ne için bu kadar tedbir? Benden bir şeyler saklıyorsun."
"Bak kasabaya ne olduğunu bilmiyorum ama kötü bir şeyler olmuş tamam mı? Birileri ölmüş. Hatta çok daha fazlası ölmüş. Sana bunları oraya gidene kadar anlatmayacaktım aslında."
"Dinliyorum."
"Oğlu kaybolan ormancı arama ekipleriyle her gün aramaya çıkmış. Umutlarını kestikleri bir gün, arama köpeklerinden biri deli gibi havlamaya başlamış. Jandarmalar, adam... Herkes başına toplanmış."
"Ne bulmuşlar? Buldukları kaybolan çocuk değildi, ne bulmuşlar!"
"Bir geçit bulmuşlar. Girişi kütüklerle kapatılmış bir geçit. Adam oğlunun orada olduğunda ısrar etmiş. Üç adam zar zor açmışlar girişi ama içeride iğrenç bir koku varmış. Jandarmalardan biri "Sülfür, sülfür bu," demiş. Küçük bir mağara düşün içi de hidrojen sülfürle dolu. Jandarmalardan biri zehirlenmiş. Gaz maskeleriyle araştırmaya devam etmişler ama pek bir şey yokmuş."
"Pek bir şey mi?"
"Kurumuş kan izleri bulmuşlar ama laboratuvar bunun hayvan kanı olduğunu söylemiş. İki hafta sonra oğlu kaybolan ormancı kendini asmış. Her gece oğlunun çığlıklarını duyduğunu söylüyormuş. Çocuğun cesedini hiç bulamamışlar. Ama 'intiharlar' devam etmiş. Tam 6 kişi peş peşe intihar etmiş. Sonrasında ne olduğunu bilmiyorum."
"Umarım tüm sorularımıza cevap alabiliriz."
"Pek umudum yok. Telefonla konuştuğum o adamdı. Bana bildiklerini anlatacağına söz verdi ama pek bir şey bilmiyor gibi. Yine de hayatta olan ve olayla ilgili bulabildiğim tek kişi o."
Güneş batmak üzereyken; Sarnıç Köyü'ne ulaştık. Köy beklediğimin aksine oldukça sıradan ve normal görünüyordu. Adamın evine sabah gidecektik. Atilla bir süre ortadan kaybolduktan sonra geri geldi ve arabayı tek katlı güzel bir evin önüne çekti. Birileriyle konuşup bir ev ayarlamıştı, en azından arabada değil de rahat bir evde uyuyacaktık. Ben odalardan birinde Atilla'ysa salonda yattı. Onun yatabileceği bir oda daha vardı ama kapısını kilitlediği evin salonunda, yastığının altında dolu bir silahla yatarak beni, bizi korumaya almak istemişti.
Neye karşı, kimden korumak istiyordu, bilmiyorum. Ama bahsettiği şeylerden sonra silahın işe yarayacağına güvenemezdik. Tek istediğim bir cevap alalım ya da almayalım eve dönmekti, Atilla'yı bu işe bulaştırmakla hata etmiştim. Ona bir şey olursa mahvolurum ben.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KASABA
Short StorySadece terk edilmiş bir kasaba mı?Tabii tabii öyledir :) Siz yine de pek dolaşmayın oralarda...