BÖLÜM 7

41 8 0
                                    

Evime döndükten bir hafta sonraydı. Gece uykusuzluk nöbetlerimden birindeydim ve dışarıda yeni haftanın ilk yağmuru vardı. Geçen sefer ki gibi sıcak bir meltem değildi tam anlamıyla bir fırtınaydı. Şimşeklerin çaktığı ve havanın birden soğuduğu şu fırtınalardan biriydi. Penceremin önüne oturup çakan şimşekleri izliyordum. Dikkatimi elimdeki kitaba veremiyordum bir türlü. Ağacımın altında bir şey gördüğümü zannettim. Karanlıkta hayal gücümün bir ürünü olmalıydı. Ama değildi. Sonraki şimşek etrafı aydınlatınca gördüm. Bu bir köpekti. Aslında bir Alman Kurduydu. Yağmurdan ağacın altına sığınmıştı ama bu hiç de akıllıca bir seçim değildi. Bulutlar elektrik yüklüyken ağaçların altında durmamalısınız. Bu şimşekleri üzerinize çeker ve sonu hiç de iyi bitmeyebilir. Bazen ikinci kez düşünmeden karar verir ve harekete geçerim. Bu kez hiç düşünmedim. Ayakkabımı bile giymeden bahçeye koştum. Zavallı köpek bacağından yaralıydı ve çok korkmuştu. Çok da sevimliydi ufaklık. Annem yaptığım şeyi görseydi kalbine inerdi. Köpeği dikkatlice kucağıma alıp çabucak eve girdim. Zavallı annem hayvanları çok severdi ama bir o kadar da korkardı. Mutfak masasının üzerine bir havlu serip köpeği üzerine yatırdım. Zavallı titriyordu, üşümüş ve yaralıydı. Şuan için ona yapabileceğim bir iki şey vardı sadece. Kurulayıp karnını doyurmak ve yarasını sarmak gibi. Keşke veteriner olsaydım, dediğim anlardan birindeydim. Zavallı köpek, ben yarasını sararken öyle acıklı sesler çıkarıyordu ki içim parçalandı.

Sabah gözümü açtığımda mutfak masasının önünde, sandalyede uyuduğumu fark ettim. Köpekçik yattığı havlunun üzerinden kocaman kulaklarını olabildiğince dikmiş bana bakıyordu. Yüzümde oluşturduğu gülümsemeyi anlamaz gözlerle izliyordu.

"Günaydın kurtçuk. Şimdi ikimiz de karnımızı doyuralım sonra seni Yusuf abiye götüreyim."

Gidip dolaptan dün aldığım sosislerden getirdim. Bacağı yaralı olmasa olduğu yerde sıçrardı eminim. Çok oyuncu bir köpeğe benziyordu. O karnını doyururken ben de çay ve tostla çabucak bir kahvaltı yaptım. Boş sırt çantamı sırtıma, köpeği de kucağıma alıp evden çıktım. Yeni dostumu Canavar'ın arkasındaki sepete yerleştirdim. Sepet onun için biraz rahatsız ediciydi sanırım ama dün gece ki halinden daha iyiydi. Bizim orada tek bir veteriner vardır, o da babamın lise arkadaşı Yusuf abi. Babamın kalan tek arkadaşı. Veteriner kapalıydı. Ama bu sorun olmazdı çünkü Yusuf abi hemen üst katta oturuyordu. Hemen evinin ziline bastım o da balkona çıktı.

"Aslı, kızım bir şey mi oldu?"

"Yusuf abi müsaitsen kliniğe gelebilir misin? Yaralı küçük bir dostum var da."

"Tamam hemen geliyorum."

Adamcağız hastaymış o yüzden daha kliniğe uğrayamamış. Hemen üzerine beyaz önlüğünü giyip eldivenlerini taktı. Köpeği muayene ederken bir yandan da bana sorular soruyordu.

"Bu sevimli oğlanı da nereden buldun böyle? Pek de sevimli kerata."

"O beni buldu Yusuf abi. Dün gece ki fırtınada bizim bahçeye sığınmış."

"Sen de dayanamadın tabii."

"Yarası iyileşecek değil mi? Canı dün gece ki kadar yanmıyor gibi."

"Merak etme. Kırık ya da çıkık yok. Dikenli tellere takılmış herhalde. Şimdi bir sprey vereceğim sana. Günde bir kere yarasına biraz sıkarsın çabucak iyileşir. Evde bakacaksın değil mi ufaklığa?"

"Evet Yusuf abi. Bana da ev arkadaşı olur hem."

"O zaman aşılarını da yapalım küçük beyimizin."

Yusuf abiden ufaklık için köpek maması, su kabı birkaç tane de oyuncak alıp eve geri döndük. İsim lazım. Köpekçik için bir isim. "Ufaklık" güzel olur mu ki? Evet evet. Pek yaratıcı olmaz elbette ama yakıştı da.

"Pekala Ufaklık, yeni evine hoş geldin."

KASABAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin