(Bazıları 13'ün uğursuz olduğunu düşünüyor olabilir. Ama ben bu konuda onlara katılmıyorum. Bu "hikaye" sizce ne kadar uzun ya da kısa oldu bilmiyorum ama benim için sonlanma vakti geldi. Hikayeyi tırnak içinde yazıyorum çünkü okunurluğu hakkında her zaman şüphelerim var. Okuyan tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum. Bu hikayeyi 13. bölümde pek de şaşırtıcı olmayan bir sonla bitirdiğim için de ayrıca özür diliyorum. İyi okumalar...)
Klasik bir evdi. Büyük bir bahçesi vardı ama dedemin ki gibi bakımlı değildi. Ağaçlar bile ölü gibi duruyordu; ki ağaçlar çok fazla bakım istemez. Adam kırklı yaşlarında olmalıydı ama olduğundan on yıl daha yaşlı duruyordu. Gözlerinin altında yılların yorgunluğunu biriktirmişti. Ve gözlerindeki ışığın git gide söndüğüne yemin edebilirdim. Bizi içeri buyur edip ellerimizi sıktığında sanki kuru bir dalla el sıkışıyor gibiydik. Atilla'yla sabah sadece bir iki kelime konuşmuştuk. Adamla kimin konuşacağını sormuştum o da kendisinin konuşmasının daha iyi olacağını ama sorum olduğunda sorabileceğimi söylemişti.
"Ne anlatmamı istediğinizi bilmiyorum aslında. Bayağıdır kimse orayı sormuyordu bana. Zaten neden sorsunlar ki? Kimse ilgilenmez orayla. İlk hanginiz gördünüz orayı?"
"Aslı gördü ilk. Sonra oradan beraber geçtik. Benim de ilgimi çekti nedense."
"Sen orayı düşünme hanım kızım. Orası eski ve tozludur sadece."
"Orayı rüyamda gördüm bir kere. Dün gece de orada uyandım."
"Tek başına mı gittin oraya? Hem de bilmeden?"
"Evet. Uykumda gittim."
Atilla bizim konuşmamızı bölmemek için kendini zor tutuyordu. Ama bir şeyler öğrenebileceksek benim konuşmama izin vermek zorundaydı.
"O zaman size anlatabilirim çocuklar. Önce ki olanları az çok biliyormuşsunuz anladığım kadarıyla. Ormancı Kadir oğlu kaybolduktan sonra intihar etti. Ondan sonra da birkaç kişi daha canına kıydı. Hep biz baktık oradaki olaylara. Ne oldu bitti pek bilmem ama akla yatkın bir iki açıklamam vardır her zaman. Önce size bir şey sormama izin verin çocuklar. Dün gece orada bir şeyler gördünüz mü?"
"Biz... Birini gördüğümüzü zannettik. Yaşamayan birini."
"Boğazı kesik bir çocuk gördünüz demek. O ormancının oğlu. Adam intihar ettikten sonra bulduk cesedini zavallının. İyi ki babası görmemiş diyorum bazen. Allah'ım o ne dehşet bir şeydi öyle. Kim yaptıysa cehennemde çürüsün. Zavallı kaybolduğunda hepimiz seferber olduk. Arama köpeklerinden biri ormanın içinde küçük bir mağara girişi gibi bir şey buldu. Biz de içeri bakalım diye içeri girdik. Girmez olaydık. İçeride hidrojen sülfür birikmiş nasıl olduysa. İyi ki sigara içen falan yoktu. Gerçi Asım komutan bir ara içmeye meyletti ama vazgeçti sonra. Erlerden biri zehirleniyordu neredeyse. Gaz maskesiyle devam ettik. Mağaranın devamı girişi gibi küçük değildi. Bazı yerlerde üç adam yan yana bile yürüyebiliyordu. Bir sürü kola ayrılmıştı. Oğlanın cesedini de mağaraya ikinci kez gidişimizde bulduk. Babasının ölümünden iki gün sonraydı. Dedik ki bari oğlunun cesedini bulalım da adam mezarda rahat etsin. Çocuğu girişin ilerisinde bulduk. Biri boğazını kesmişti. Ama öyle bıçak mıçak değildi o yaraları açan. Dört derin kesik vardı. Sanki bir şey pençesiyle boğazını deşmiş gibiydi. Bizim komutan; "hayvan saldırmıştır" dediydi. Ben yine de bir resmini çekmiştim bir uzmana gösteririm diye."
"Neymiş? Çocuğu öldüren neymiş öğrenebildiniz mi?"
"Öğrendim ya pek de tatmin etmedi aldığım cevap. Kurt yapmış dediler. Allah aşkına nerede görülmüş kurdun ceset sakladığı. Haa saklar saklamasına ama parçalarını saklar."
"Katili araştırılmadı mı?"
"Katilini vurdular sözde. Avcılardan biri bir kurt vurup getirmişti, kasabanın orta yerine atıverdi cansız hayvanı. "Alın," demişti; "katil istiyordunuz alın size katil." Ama orada bitmedi bu iş. Geceleri kurt basar oldu köyü. Sen sanırsın ki kurtlar sade dolunayda delirir basar köyleri. İçlerinden birini öyle hiç acımadan vurur da öldürürsen peşini bırakmaz hiçbiri. Sorarsın bana kasaba neden boş? Kurtlar öyle istedi çünkü. Ne zaman birine bir şey olsa vahşi diye hayvandan çıkardı o kasabalı hıncını. Sonra evlerinde rahat oturamaz oldular. O gördüğünüz çocuğu da, o kasabayı da unutun siz. İyi değildir oranın toprakları."
"O çocuğu başka gören de var mı?"
"Olmaz mı ya? Ondan sevmezler, ondan geçmezler oradan. Uğursuz derler oraya ya asıl uğursuzluğu getiren insandır her yere. Derler ki; kurtlar parçalamış o çocuğun katilini ama insan yine de kurdu vurmuş katil diye. O çocuk ondan rahat yatamaz mezarında. Kurtları savunur insana karşı."
Atilla, eve geri dönerken tam da kasabadan çıktığımızda bir şey sordu. Hava güneşliydi ve öğle saatleriydi.
"Anlattıklarına inanıyor musun?"
Gözlerimi, bize el sallayan o "çocuktan" ve lacivert gözlerinden alamadan cevap verdim.
"Evet. Anlattığı her şeye inanıyorum."
Atilla'nın da inandığını da biliyordum.
Emel teyzenin evinin önünde durduğumuzda gece yarısını geçiyordu. O gece onlarda kaldım. Ertesi sabah Ufaklık'ı yürüyüşe çıkardım. Ertesi hafta bir çevirmenlik işine başladım. Sonra ki hafta yeni bir iş aldım. Orayı bir daha rüyamda görmedim. Ne bir daha uyurken yürüdüm ne de canlı olmayan bir çocuk gördüm. Ama asla unutmayacağım bir korku yaşadım ve Atilla gibi ben de bunu asla inkar etmeyeceğim. Biz tükenmiş bir hayat ve yaptıklarının bedelini ödemiş bir insan topluluğu gördük. Kasabanın geri kalanı nereye gitmiştir bilmiyorum ama hala kurtların ulumalarını duyduklarına eminim. Onları, yani intihar edenleri çıldırtan da bu olmalı. Yaptıklarının bedelini ödeyecek olmanın verdiği o huzursuzluk... Her gece duydukları o ulumalar... Vicdanları rahat olmayan insanlardaki ağırlık dünyanın en ağır yükünden bile fazladır ve taşımak mümkün değildir.
Hayatlarımıza devam ettik. Hiçbir şeyden haberi olmayan insanlar ve biz ufacık bir farkındalıkla tanışmış olan iki küçük çocuk. Belki gün gelir unuturuz tarihleri ama korkular hep bizimle kalır. Biz o gün Uluca'da iliklerimize kadar korkuyu yaşadık. Bizi korkutan ölü bir çocuk değildi aslında. Bizi korkutan insan denilen yaratığın diğer yaratılmışlara olan acımasızlığıydı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KASABA
Short StorySadece terk edilmiş bir kasaba mı?Tabii tabii öyledir :) Siz yine de pek dolaşmayın oralarda...