Terk edilmiş bir kasabadan geçiyoruz. Bomboş evler, yok olmaya bırakılmış benzin istasyonu, uzun zamandır minarelerinden ses duyulmamış bir cami... Ve biz, gürültücü bir otobüsteki yolcular... Benden başka kim farkına varmıştır bu kasabanın? İçinden geçip gittiğimiz bu anılar mezarlığının kaçı farkına varmıştır dersiniz? "Kuş uçmaz kervan geçmez" lafı burası için söylenmiş bile olabilir. Gerçekten düşündüğüm kadar boş mu, yoksa herkes evlerine mi gizlenmiş? Kasabanın içinde bulunduğu orman yolundan ilerliyoruz. Biraz uzaklaştık ama dönüp baktığımda sıvası dökülmüş evlerin siluetini hala seçebiliyorum. Yanımda oturan kadın yakınlardaki bir köydenmiş, burada doğmuş burada büyümüş. İstanbul'a kardeşini ziyarete gidiyormuş. Geçtiğimiz kasabayı sorunca önce şaşırdı. Orayı fark etmiş olmama mı şaşırdı yoksa kendisine sormuş olmama mı? Biraz düşündü. Sanki doğru cevabı bulamıyormuş ya da doğruyu söylemeye karar veremiyormuş gibi. Kasabaya ne olduğunu bilmediğini ama küçükken orada yaşayan bir arkadaşı olduğunu söyledi. Peki ne olmuştu o arkadaşa? Omuzlarını silkti. Arkadaşı İstanbul'a kaçıp evlenmişti orada. O kasabayla olan tüm bağı da bitmişti yol arkadaşımın. Gerçekten tüm bildiği bu kadar mıydı? Belki. Ona güvenebilir miydim? Hayır. Bu kasabayla bir ilgim var mıydı? Var mıydı sahi? Beni bu şehre eğitimimden başka bağlayan bir sebep var mıydı ki burayla bir ilgim olsun. Alt tarafı evime dönerken geçip gittiğim bir kasaba. Geçip gittiğim "terk edilmiş" bir kasaba. Ormanın hemen içinde olması mı yoksa terk edilmiş olması mı bu kadar etkilemişti beni bilmiyorum. Gece karanlığında geçmiş yolculuk etmemize rağmen her bir görüntüsünü ezberlemeye çalışmış, gözlerimi kasabada bırakmıştım adeta. Oysa ben ormanlardan, terk edilmiş yerlerden her zaman korkmuşumdur. Üstelik bir de geceyse. Yol arkadaşım bariz bir şekilde sorularımdan kaçmayı tercih etti, uyuyarak. Ya da uyuma numarası yaparak. Ben de çareyi kulaklığımı takıp müzik dinlemeye ve bunları yazmaya devam etmekte buldum. Geceleri ( ve gündüzleri de) uyuyamamak gibi bir alışkanlık edinmiş bulunuyorum. Yapı gereği dikkatimi asla bir konu üzerinde uzunca bir süre toparlayamadığım için, daha önce okuduğum bir kitabı yarım bırakıp bir başkasına başladım. Hem de daha sekiz saatlik bir otobüs yolculuğuna yeni başlamışken. Evet biraz tuhafım. Ama o kasabada daha tuhaf bir şeyler vardı. Evet, yine ve yine o kasaba. Adını yol arkadaşımdan bir türlü öğrenemediğim o yer. Birkaç sıra arkamda oturan yolculardan biri; saat on iki buçuğu biraz geçe koridorda yürümeye başladı. Sanırım oturmaktan bacakları uyuşmuştu. Koltuğumun yanından geçerken bir an duraksayıp; "Kasabanın adı Uluca," dedi ve yerine gidip uyuklamaya başladı. "Uluca". İsmini öğrendiğimde; düşündüğümün aksine içim ürpermedi. İsmini öğrendiğime göre orası artık o kadar da gizemli ya da korkutucu değildi. Artık orası bir "Sessiz Tepe" olamazdı. Göründüğünden fazlası yoktu Uluca'da. Peki ama adam kasabanın adını sorduğumu nereden biliyordu? Cevabı bulmak zor değildi aslında. Yol arkadaşıma sorarken duymuş ve cevabı bildiğini göstermek istemişti. Bir dava daha çözüldü Sherlock, uyu artık! Kendime son bir soru daha. Peki kasaba neden terk edilmişti? İşte bu beni araştırmaya iten soruydu. İnternet bağlantısının olmadığı bir otobüste giderken nasıl araştırma yapabilirsin? İnsanlara sorular sorarak tabii ki. Ama insanlar yalan söylerler, abartırlar ya da bilmedikleri halde cevap verebilmek için hayali senaryolar üretirler. Oysa elimde kesin bilgiler olsa ne de iyi olurdu. Kendimle sonuç alamayacağım bir tartışmaya bir tartışmaya girdiğimde, birkaç saat de olsa uyumayı tercih ederim. Şimdi olduğu gibi...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KASABA
Short StorySadece terk edilmiş bir kasaba mı?Tabii tabii öyledir :) Siz yine de pek dolaşmayın oralarda...