BÖLÜM 9

30 8 0
                                    

Bazı rüyalar, çok gerçekçidir. Öyle ki uyandıktan sonra kendinize gelmeniz biraz zaman alır. Sabaha karşı uyuyakaldığımda tam da öyle bir rüyanın içine düştüm. Gece olduğu halde tek başıma araba sürüyordum. Rüya olduğunu buradan anlamalıyım. Çünkü benim arabam yok ve tek başıma asla gece araba kullanmam. Ama kullanıyordum işte. Ve orman yolunu bırakıp küçük bir patika yola girdim. Uluca'nın içindeydim. Tek bir çıt bile çıkmıyordu arabanın sesinden başka. Bir yerden sonra ağaçlar o kadar sıklaştı ki arabayı bırakıp yürümeye başladım. Nereye gidiyorsun, diyordum kendime. Ama bir cevap alamıyordum. Belki korkudandı belki başka bir şeyden; sadece yürüyordum. Ağaçların dalları kollarımı çiziyor, kanatıyordu. Rüya o kadar gerçekti ki. Bir o kadar da rüyaydı işte. Uluca'nın içinden, yıkık dökük boş evlerin arasından yürüyüp ormana girerken boş camlardan izlendiğimi hissediyor ama korkudan dönüp bakamıyordum. Yürümeyi bırakamıyordum. Durursam beni izleyen her neyse beni yakalayabilirdi. Aklımda garip bir düşünce dolaştı. "Başlangıç" filminden bir sahne: "Rüyadayken gördüklerimiz bize gerçek gibi gelir. Ancak uyandığımızda bir tuhaflık olduğunu fark ederiz." Şimdi gördüklerim uyandığımda bana da tuhaf gelecek belki de korkutacak bile. Ama yürümeye devam ediyorum. Birden ayağımda bir acı hissedip aşağıya bakıyorum. O zaman fark ediyorum çıplak ayaklarımın perişan hallerini. Çamura, çam ağaçlarının iğnelerine ve kana bulanmış ayaklarım... Telaşla koşmaya başlıyorum çünkü arkamda bir hışırtı duyuyorum. Arkama bakarak koşarken birine çarpıp çığlık atıyorum. Atilla...

Çığlıkla yerimden sıçradığımda, gözlerimi açtım ve Atilla'nın bana bakan korkmuş gözlerini gördüm. Gördüğüm rüyadaki kadar dehşete düşmüş değil de daha çok şaşırmış gibiydi. Koltukta doğrulup oturdum. Bir iki dakika sonra kafama dank etti.

"İçeri nasıl girdin Atilla?"

"Kapıyı açık bırakmışsın küçük hanım. Arabada bir kutu daha kalmış yeni fark ettim. Getireyim dedim ama kapıyı açık bırakmışsın."

Omzumun üzerinden kapıya baktım, Atilla içeri girdiğindeki gibi aralıktı. Elimle alnıma hafifçe vurdum. "Nasıl bu kadar aptal olabilirim ya? Ya eve hırsız girseydi?"

"Tamam sakin ol. Olmadı bir şey. Neden çığlık atıyordun? Kabus mu gördün?"

"Çığlık mı atıyordum?"

"Evet. Sana bir şey oldu diye kapıyı vurmadan daldım içeri. Çığlık atıyordun."

"Farkında değildim. Bir  rüya gördüm. Biraz korkutucuydu."

"Kabustu sanırım."

"Evet."

Atilla kapının yanına bıraktığı kutuyu alıp kapıyı kapattı, kutuyu getirip koltuğun dibine yere bıraktı.

"Bu arabada kalmış. Üzerinde; "ÖNEMLİ" yazıyor. Getireyim dedim."

"Sağ ol arkadaşım."

Kollarını göğsünde kavuşturup önümde dikilmeye devam etti.

"Anlatacak mısın artık?"

Derin bir iç çekip anlatmaya başladım. Anlatmaya buraya gelirken otobüste olanlardan, Uluca'yı ilk görüşümden başladım. Rüyamı anlatıp bitirince tebessüm edip hayal gücümle dalga geçmesini bekledim. Hatta bunu umuyordum. Düşündüklerimin saçma ve gülünç olduğunu söylemesine ihtiyacım vardı. Ama yüzünde sadece düşünceli bir hava vardı, anlattıklarımı kendi gerçeklik tartısında ölçüyordu. "Korkmakta ya da etkilenmekte haklı olabilir mi," diye düşündüğünü duyabiliyordum.

"Orayı araştırmamı ister misin? İnternetten falan bahsetmiyorum. Bilen birilerinden öğrenmekten ya da gidip bakmaktan bahsediyorum."

"Bilen birilerinden öğrenebilirsen minnettar kalırım. Ama oraya gitmeni istemiyorum. Söz ver Atilla. Oraya gitmeyeceksin."

"Oraya yalnız gitmeyeceğim; söz."

Kapıya doğru yürümeye başlamıştı bile. Arkasından seslensem de durmadı. "Yalnız değil, oraya hiç gitmemelisin. Atilla!"

Bu hafta izni bitiyor ve görevinin başına geri dönüyordu. Oraya gitmek için vakti olmayacaktı. Bunu bilmek beni biraz olsun rahatlatıyordu. Ama o yer de tekin olmayan bir şeyler vardı ve beni kendine çekiyordu. Kapıyı iki kere kilitledikten sonra yatağıma döndüm.

KASABAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin