Emel teyze gittikten sonra bütün akşam ve gece eski odamda öylece yattım. Ne olmasını bekliyordum bilmiyorum. Gerçek bir hayalet bulmayı mı? Ama bulduğum şeyler sadece iyi anılardı. Babamın bile olduğu anılardan bahsediyorum. Küçücük bir çocuktum ve babam o kadar da kötü bir adam değildi. En azından birkaç yıl daha "o" adama dönüşmeyecekti. Anılarımın neredeyse hepsi bu evle, annem, dedem ve komşumuz Emel teyzeyle ilgiliydi. Ve Atilla'yla da. Çocukluk arkadaşım, tek arkadaşım. Hala da öyle. Dedem odamı hiç değiştirmemiş. Ahşap duvarlarda astığım çizimler duruyor hala, kendi yaptığım birkaç basit çizim de var. Tamamladığımda çerçevelediğim yapbozlar da öyle. İçlerinde bir tane de üç bin parçalık bir Mona Lisa vardı. Üniversiteye başlayacağım sene bitirmiştim. Ama onu duvara asmak dedeme nasip olmuştu. Daha ne kadar böyle anılar geçidini izledim bilmiyorum ama uyuklamaya başladığımda hava ağarmaya başlamıştı.
Cenazede, "cenaze evindekinden" çok daha fazlası vardı. Ve pek çoğunu tanıyordum. Çevredeki esnaf ile dedemin ve babamın arkadaşları vardı. Ne yazık ki bu insanların çoğu Atilla onları çağırdığı için buradaydılar. Ölünün arkasından konuşmak hakkında söylediklerimi hatırlıyor musunuz? İnsanlar, ölünün arkasından konuşuyorlardı burada. Konuştukları dedem değildi ama. İnsanların konuştukları "ölü", babamdı.
Bir kadının; "Hakan yüzünden adam rahat yaşayamadı. Veysel Bey öldü de kurtuldu,"dediğine kulak misafiri oldum. Sanki dedem birilerine muhtaç bir adammış da ölüp bu acısından kurtulmuş gibi. Sanki, babasından önce ölmüş bir oğul geri gelip babasını öldürmüş gibi. Sağ olsun Emel teyze kadını susturdu da benim de olay çıkarmam için bir sebebim kalmamış oldu. Mezarlıkta herkes gidince yeni kapatılmış mezarın yanına toprağa oturdum. Dua ediyordum. Kaybettiğim herkes için. Ve daha fazlasını kaybetmemek için de. Sanki sahip olduğum başka birileri kalmış gibi... Sesini duyana kadar kimsesiz olduğumdan emindim. Yanıma oturdu, üzerinin toprak olmasına aldırmadan.
"Eve hoş geldin demek için yanlış zaman sanırım?"
"Yanında olmalıydım. Hep öyle olmak isterdim. Yani ölmesini istemezdim. Bu olduğunda yanında olmak isterdim. Aileden kalan son kişi olarak."
"Bilemezdin. Ne zaman öleceğini bilemezdik. Kendisi de bilemezdi. Hem sen onun torunu değil tek kızıydın."
"Oğlu olmanı isterdi. Senden her bahsedişinde. Atilla iyi bir evlat, derdi."
"Ne dersin Aslı, iyi bir evlat olduk mu ona?"
İşte babamın kulaklarını çınlatacağım soru buydu. Babamdan daha iyi evlatlar olabilmiş miydik dedeme?
"Sahip olduğundan daha iyisi olduk. Biz babamdan daha iyi evlatlarız. Allah da biliyor ya umarım ona bir az bile çekmemiş olmayı diliyorum"
"Babandı o senin. Yani bu kadar kötü müydü?"
"Tahmin bile edemezsin, Atilla."
Aramızda oluşan sessizlikleri seviyordum genelde ve şuan da o anlardan biriydi. Çocukluk arkadaşım ve ben kaybettiğimiz bir "baba" için mezarlıkta yas tutuyorduk. Bütün günü orada oturup susarak geçirebilirdik.
Ama susmak Atilla'ya göre değildi. En azından şuan. Ayağa kalkıp üzerini çırptı ve kalkmam için bana elini uzattı. Ben de elini tutup kalktım onun gibi üzerimi çırptım. Eve yürümeye başladığımızda sessizliği bozdu.
"Kalacak mısın yoksa geri dönecek misin? Yani oraya."
İşte suskunluğu bozmak için süper bir giriş. Alkışlar Atilla'ya!
"Bilmiyorum. Ama burayı özlediğimi fark ettim. Beni oraya bağlayan bir şey yok, okul da bitti."
"Ne yapacağına karar verene kadar burada kalıp biraz nefes almaya ne dersin?"
"Bilmiyorum Atilla. Bu evde çok fazla acı var."
"Çok fazla mutlu anı da var. Beraber yaşadığınız onca yıl... Bir hafta ver o eve. Bir hafta sonra gitmek istersen otogara seni kendim götürürüm."
İyi bir anlaşma. Kaybedeceğim bir şey yoktu. Kazanacağım şeyler hakkında da bir fikrim yoktu ama zaten genelde kazançlar benim için ikinci sırada gelir. Evlerimizin önüne gelince anlaştık ve ben evime o da anneannesinin evine girdi. Acılar evinde bir hafta... Odamdaki kitaplarımın bile yerini değiştirmemişti. Aynı davranışı çocuğunu kaybeden ebeveynlerde görürüz. Yıllar önce ölmüş olsa da çocuğunun tek bir eşyasının yerini bile değiştirmeyen aileler biliyorum. Sahibi öldüğü halde, yıllarca onun geri gelmesini bekleyen bir anılar müzesi... Aslında sadece bir odadır orası. Ama her yanı buram buram duygu barındıran bir oda.
Kitaplığımı dedem kendi elleriyle meşe ağacından yapmıştı ve iki duvarımı kaplıyordu. Neredeyse dörtte üçü doluydu bu kitaplığın. Stephen King kitapları bir yere, Dan Brown'lar başka bir yere... Korku nağmına hangi kitabı ya da yazarı ararsanız vardı bende. Oyuncak bebek biriktiren yaşıtlarımla sık sık tartışırdım küçükken. Beden eğitimi derslerinde bir köşede oturur kitap okurdum. Kızlar voleybol, erkeklerse futbol toplarına hep beni hedef seçerlerdi çünkü ben onlara göre sıkıcı bir baş belasıydım. Ders çalışmazdım ama sınav notlarım iyiydi. Öğretmenlerim iyi bir dinleyici olduğumu söylerler ve beni diğerlerine örnek gösterirlerdi. Ve bilin bakalım ne oldu? Bu örnek gösterme olayı onların benden daha çok nefret etmelerini sağladı. Ben kitaplarımdan vazgeçmedim onlar da bana top fırlatıp alay etmekten vazgeçmediler. Atilla'yla aynı okula gitmek benim için en güzel hediye olurdu. Ya da okuduğum okuldan başka herhangi bir yer de fena olmazdı. Ama dediğim gibi hayat acımasız. Ve bana da sadece bu yüzünü gösterdi. İlkokulu, ortaokulu bu işkencelerle geçirdikten sonra lisede biraz daha iyi bir yerdeydim. Kötünün iyisi dedikleri şey buydu işte. Sahip olduğum ilk ve tek lakap lisede kazandığımdı: "Kütüphaneci". Daha iyisi olamazdı! Mesleki olarak bana ilham verdiklerini bilmiyorlardı tabii. Onlar sadece can sıkıcı çocuklardı o kadar. Bense asosyal bir kütüphane faresiydim... Yirmi iki yaşında bir yetişkin olarak hala bu lakabın hakkını verdiğimi düşünüyorum. Okulu bitirdiğim ilçede kalıp belediye kütüphanesinde iş bulduğumda bu haberi ilk olarak dedeme vermiştim. Aslında kalmak için ondan bir nevi izin istiyordum. O idare ediyordu, benim iş bulmuş olmam da pek sevindiriciydi. Keşke, diyorum, orada kalmak yerine geri dönseydim. Ama zaman geri döndürelemez. Öyle olsaydı babam hiç bağımlı olmaz, annemle beni hırpalamaz ve babaannem ölmezdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KASABA
Короткий рассказSadece terk edilmiş bir kasaba mı?Tabii tabii öyledir :) Siz yine de pek dolaşmayın oralarda...