Bu bölümü Ecexime ithaf ediremKorku denilen illet şey ilk başta ruhu sonra bedeni ele geçirir ruha tıpkı sinsice vücutta yayılan kanser gibi yaklaşır. Fakat korkunun gelişim süreci saniyeler saliseler kadar sürede gerçekleşir. Onu ya ölüm durdurabilir ya da üstüne gitmek. Eğer ondan kurtulmak istiyorsak parmak boğumlarımızın arasında dahi boşluk kalmayacak şekilde onun kafasını sıkmalı, sonrasında tıpkı bir yılanın kafasını patlatır gibi patlatmalısınız. Ancak asıl sorun onu daha da bulaştırmamaktır. Çünkü bir yılanın kafası patladıktan sonra kan olmayacak yer yoktur...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Okul revirinde Eda'nın başında bekliyordum. ona sormam gereken çok şey vardı.
Boynunda hatırı sayılır bir morluk vardı. Polisler geldiğinde bunun bir darbe izi olduğunu fakat cinsel bir istismarın vücudunda bulunmadığını söylemişlerdi.
Onun hala kendisine gelmediğini görünce revirden çıkmaya karar verdim. Kantine doğru inmeye başladım. Neden reviri üst kata koyarsınız?
Kantinden sesler gelirken içimi bir duygu kapladı. SİNİR. Sonunda kantinin duvarını döndüğümde herkes birbirine el kol hareketi yaparak sustu. Tabi bu benim de durmama sebep olmuştu. Kaşlarımı çattım. Haber bu kadar hızlı mı yayılmıştı.
"Neye bakıyorsunuz siz ! Dönün önünüze !" o sırada sağ kolumdan hafifçe tutuldum. Kafamı oraya çevirdiğimde yüzü tanıdık gelen fakat ismini hatırlayamadığım kız ve arkasındaki grubu bana doğru bakıyorlardı.
"Geçmiş olsun şekerim. Zor olmalı. Edaya da söylersin onu tekrar sahalarda görmek istediğimizi.". Kaşlarım daha da çatılırken kolumu elinden çektim.
"Acır gibi konuşma, Eda ölmüş gibi de. Kimse acır gibi bakmayacak na bana ne o kıza! İşinize her zamanki gibi devam edin bana bulaşırsanız sonucuna katlanırsınız! Şimdi herkes işine dönsün! Eğer bir dedikodu duyumu daha alırsam bu sefer esip gürlemek yerine direk faaliyete geçerim!.."Kantin daha da sessizleşirken tekrar bağırdım "Anladınız değil mi !" herkes kafasını olumlu anlamda sallarken tekrar sağ kolumdan çekildim. Fakat bu sefer sertti.
"Kızım geçmiş olsun diyorum sanaa"
"Şu hareketlere bak sen!" deyip kahkaha attım. Zaten bir tehdit konusuyken bir de böle manyaklarla da uğraşıyordum."Canına mı susadın sen bas git işine. Sonra tırnakların kırılır tekrar yaptırmak zorunda kalırsın" dedim ve kolumu tekrar çektim
"Eh sana da iyilik yaramıyor be!" diyip arkamdan çirkef bir şekilde bağırdı. Tekrar kolumdan tutulduğumda gözlerimi yumdum
123 derin bir nefes...
İçimden ona kadar saymak beni hiçbir zaman yatıştırmazdı.
Kolumu hızla çevirip sağ ayağımı yerde sürükleyerek arkamdaki kişinin ayağını doğru hızla vurdum. Kolunu arkaya doğru kıvırdım ve başında dikilmeye başladım. Fakat bu bana az önce sataşan kız değildi. Aksine şu ismini bilmediğim sıra arkadaşım denen çocuktu.
"Kolumu acıtıyorsun." dedi hem yerinde fısıltılı hem de yüksek çıkardığı sesiyle
"Arkamda ne yapmaya çalışıyordun. Kolumla sorununuz ne sizin..."dedim ve kolunu bırakıp onu yukarı çekiştirip ayağa kaldırdım.
"Iı şey bir kız geldi ve sana bunu vermemi söyledi.". elindeki şeye dikkatle bakıyordum. Siyah bir kağıttı. Fakat siyahlığı asla bir kağıdın olabileceği gibi bir siyah değildi. Ürkütücü bir siyahtı. siyahtan daha farklıydı. Sanki yeryüzünde bulunmayan eşi benzeri olmayan bir renk gibydi. Siyahtan daha koyuydu. Çocuk onu parmağının ucuyla tutuyordu. Elinden çekip aldım. Kantin hala sessizdi ve yine odak noktasıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAİNİTE #Wattys2017
Teen FictionKirletilmiş bedenlerin içindeki dokunulmamış ruhları kana bulamak kolaydır. Asıl marifet ruhumuzun mabedindeki taşları kazınmamış halde saf ve temiz tutmaktır. ~ Yıllardır onun ne yaptığını biliyordu. O hayatını sürerken gölgesi gibi ardında onu i...