Yüzyüzeyken Konuşuruz - Kediler
''Yavaş gel.'' Kyungsoo, bin parçaya bölünecekmiş gibi duran testiyi bin parçaya bölünebilecek olmasını hiç umursamadan tahta masaya vururken, metal kadehi Chanyeol'un önünden çekti. Son zamanlarda bin parçaya bölünüverecekmiş gibi duran o kadar çok ruha tanıklık etmiş ki, bir süredir toprak testiler ilgi alanını daha az işgal ediyordu. ''Ayyaş kahrını çekmem için fazla yaşlısın.''
Ama yıldız yağmurunun ardından bulutların gökyüzünü beyaz bir çarşaf gibi katlayıp daha az karanlık ve bin parçaya bölünüverecekmiş gibi duran ruhlar için kesinlikle daha az katlanılır kıldığı o gece yarısı Chanyeol, Kyungsoo'yu duyuyormuş ve başka zaman olsa bacak titretecek tehditleriyle dolu gözlerini fark ediyormuş gibi gözükmüyordu. Gözleri gökyüzü kadar bulutluydu, gömleği göğsünün ortasına kadar açılmıştı, saçları darmandağındı, sakallarının gıdıkladığı çenesini parmaklarının ucuyla yoklayıp duruyordu ve başını taşıyamıyordu. Ardı ardına devirdiği kaçıncı kadeh olduğunu bilmiyordu şimdi, hoş umursamıyordu da, kendi dünyasıyla, gözlerinin önünden gitmeyen bir çift kara gözle ve beyninde yankılanıp duran o bıçak kesiği bir çift sözle tekrar tekrar bin parçaya bölünmekle meşguldü.
Kyungsoo'nun işlettiği bu meyhanenin neye benzediğini unutmuştu, Akira'nın ölümünü yok edeceğini sanarak gençliğinin bir dönemini bu tahta iskemlelerde hiç etmişti. Bu iskemleleri ve bu tahta masayı severdi, Bermus meyhanelerinde koca bacaklarını içine almayı başarabilecek kadar yüksek tahta masalar bulmak pek kolay değildi ve Chanyeol de kolay kolay içmezdi.
İçiyorsa ya unutmak istiyor ya da olan biteni kafasında tekrar tekrar oynatmaya muhtaçlık duyuyor demekti, canı acıyor demekti yani, olan biten her şey, bir şeyler canına okuyor demekti. Yalnızca kıymet verdiği, onu öldürebilecek güçte olduğuna inandığı her şey canına okumayı başarabilirdi ve Chanyeol, uğruna ölebileceği şey her neyse vakti gelip de onu sahiden öldürecekmiş gibi hissettirdiğinde, bir meyhane masasında bacaklarındaki rahatsızlığı düşünmeden saf acıyla bin parçaya bölünmeyi yeğlerdi.
Şimdi de koca bacaklarını tam anlamıyla içine almayı başarabilen bu tahta masanın üzerinde, bu karanlık mahzenden bozma meyhanede, taş duvarların arasında belki de Bermus'un en şaka götürmez herifinin karşısında, tehditlerini hiçe sayarak bilmem kaçıncı kadehini yuvarlarken, tam anlamıyla öldüğünden emin olmak istiyordu. Yanakları kızarmış, teni alev almıştı ve durup durup ''Herkes gibisin.'' diye mırıldanıyordu ağzının içinden. Sonra histerik kahkahalarla gülüyor, bir dakika sonra hıçkırıklara boğuluyordu.
Kyungsoo bir süre daha sessizlikle izledi onu, kadehini yarım yarım doldurmanın onu daha ayık tutmayacağını ve bir kere ölmeye karar veren birinin elini tutmanın ona hiçbir fayda sağlamayacağını bildiğinden belki, tek seferde boşalttığı bir başka kadehi çatılı kaşlarının altından doldurdu ve tek koluna yüklenerek ona doğru eğildi. Chanyeol bir başka histerik kahkahanın tam ortasındaydı. ''Herkes gibisin!'' diye haykırdı bir kez daha, yüzünü sıvazladı iki eliyle, düzgünce katlanmayan gömleğinin kollarından biri sıyrılıp beyaz tenini açığa çıkardı. ''Herkes gibiyim.'' dedi en sonunda. Kyungsoo ortalama bir buçuk saattir kurduğu ilk farklı cümlenin ötekinin bir başka türevi olduğunu fark edince gözlerini devirdi.
''Ne bekliyordun ki?'' dedi en sonunda. ''Nişane takıp boynuna sarılmasını mı?''
Ama Chanyeol, gözlerini kadehinden kaldırmadı ve yutkundu yavaşça. ''Herkes gibiyim.'' dedi. ''Onun için.''
''Damarlarında kral kanı dolaşıyor.'' Kyungsoo iç çekti ve yavaş bir yudum yuvarladı boğazından, gözleri boş meyhane masalarından birine takıldı ve sevgi dolu bir ifade geçti bakışlarından ama Chanyeol, o an için ölmekle çok meşguldü. Fark etmedi. ''Söylememekte direttiğin müddetçe daha da huzursuz edeceksin onu.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
draw your swords // chanbaek
Fanfiction"Ben Komutan Park Chanyeol. Bundan böyle, kralım Byun Baekhyun, benim en büyük yeminim."