17

17.1K 1.3K 1.9K
                                    

Erkin Koray - Seni Her Gördüğümde

''Baron.'' Oyuk krizantemlerin ahşap üzerinde kazandığı her kıvrımda batan güneşin evvelinden birikmeye başlayan toz zerrecikleri saman kağıt kokusuyla bezelenmiş odada usulca salına dursun, nefes nefese, yorgun, kırmızı yanaklarını ak paklıktan sıyıran en az üç günlük sakalları ve yürüdükçe toz kaldıran peleriniyle Çavuş toz zerreciklerini savurarak içeri süzüldü. Odaya doğru kendisiyle birlikte Baron'un son zamanlarda görmeye alışık olduğu ve aralarındaki rütbe farkındaki birkaç çizgiyi her nasılsa çentiklemeyi başaran bir panik dalgası savurdu. Chanyeol, toplantı masasında dağılmış gömleğiyle otururken doğrulmaya lüzum görmedi, başını çevirip askerine bakmadı, elindeki gümüş kadehi hafifçe sıkmakla yetindi, içerisindeki şarabın dalgalanışıyla dişlerini birbirine bastırdı. 

''Komutanım.'' diye geç kalınmış bir çaresizlikle selamladı onu asker, ama ne asker ne de Chanyeol bu çaresiz selamın üzerinde durmadı. 

Baron Seung Hyun çatılı kaşlarını düzeltme gereği görmeden ellerini kalçalarının üzerinde bağladı ve başını salladı hafifçe. 

''Prenses Monuke saraya giriş yaptı efendim.'' Asker sert bir soluk bıraktı ve bir aslan pençesine benzeyen mor damarların keskin kavislerle kestiği boğazından yukarı muhtemelen hayvani bir iç güdüyle fırlayıveren gür sesiyle görevlendirildiği bildiriyi duyurdu. ''Tahmin ettiğiniz gibi, Prenses Monuke, babası Zellus Kralı I. Izanboshi'nin Klamus varisi Reddedilmiş Kral I. Zitao'nun emriyle Ulu Bermus Hanedanlığına bir ordu göndereceğini biliyormuş.''

Baron başını hafifçe eğdi ve salladı, aşağı yukarı, usulca. Arka planda, birbirini bölen üç kerestenin altında dört safirden parıldayan yorgun, batmakta olan güneş ışığının önünde, Bermus Hanedanlığına biat etmiş Klamus Ordusu'nun Komutanı Sehun, ölü Prensin, tahtın gerçek varisi ve ravilerin parmakla gösterdiği aşkının, ömrünün en büyük vurgununun ve Zimogs'u Kim Jongin'in, belini saran parmaklarının karnının üzerinde gerildiğini hissetti. Elini çenesine çıkardı yavaşça ve hiçbir şey söyleme gereği duymadan eğilip usulca dudaklarının kenarından öptü onu, baş parmağı zarif bir şekilde dudağının unutulmuş öbür kenarında oyalanıyordu. Jongin dokunuşu altında hafifçe titredi ve kanındaki bütün gerginliğe rağmen eğilip yüzünü ömrünün bam telinin kulağının altına gömdü, usulca öperek ve rahatlatmak isteyerek, avını koruyan vahşi bir hayvandan daha duygusal, ama kesinlikle daha tehlikeli bir keskinlikle, belini daha kuvvetli sardı ve gövdesini ona bastırdı tamamen, kimin olduğunu, kime ait olduğunu göstermek ister gibi, içindeki topraklarının ve aidiyetinin arzusuyla yanıp tutuşan kralı göstermekten bir süredir çekinmiyordu. 

''Ala.'' dedi Baron usulca, sessizliği bölerek. ''Güçlük çıkardı mı?''

''Hayır efendim.'' Asker sessiz bir telaşla reddetti onu. ''Başlangıçta bizimle savaşacağını düşündük çünkü askerlerini geri çekmedi. Lakin Komutan Park Chanyeol'un -duraksayarak hazır ola geçti- kendisini beklediğini duyunca askerlerine kılıçlarını kınlarına geri koymalarını söyledi.''

Chanyeol sert ifadesi bir an bile gevşemeden yuvarlanan gözleri ve çatılı kaşlarıyla kadehindeki son yudumu boğazından yuvarladı ve çıkan tok sese odadaki herkes gibi aldırmayarak, önündeki ahşap masaya vurdu. Sandalyesinden doğrulurken, ağırlığını siyah deri botlarının siyah pantolonunu sarıp bileğinin üzerinde yükseldiği tek bacağına verdi ve dağılmış siyah saçları mavi yeşil gözlerinin üzerinde dalgalanırken başını omzuna yatırdı usulca. Bileğini gövdesine kaldırarak gömleğinin kollarını kendinden emin ve keskin hareketlerle katladı. ''Izanboshi'nin gönderdiği orduyla ilgili bir malumatı var mıymış?'' dedi ardından. ''Ağzından laf alabildiniz mi?''

draw your swords // chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin