14

17.6K 1.3K 1.9K
                                    

Gökhan Kırdar - Üstüme Basıp Geçme

Kyungsoo, iki bacak dört ayaklı ahşap masanın köşesine bildiği eski bir ninninin damağında bıraktığı yumuşak tadı iki büyülü parmağına aktarırken, kısa bir an duraksadı ve güneşin yansımasıyla parıldayarak göz kırpan yıldız kökünü yakaladı. ''Yıldız kökü.'' diye mırıldandı yumuşak bir şaşkınlıkla, ellerinin yarısına zarif ve kıvrak bir üçgenle inen kadife kumaşın altından parmaklarını kıvırdı ve avucunun içerisine aldı. ''Artık hiç yetişmediğini sanıyordum.''

''Yetişmiyordu.'' Kahin, sarmaşık oymalarıyla süslenmiş ahşap bastonu üzerinden ona yan dönüp kısa bir bakış attı ve tekrar ateşe çevirdi başını. Alevlerin çıtırtısının yaşlı ruhuna iyi geldiğini söylüyordu. ''Bu sabaha dek.''

Kyungsoo kaşlarını kaldırıp ona baktı ve derin bir nefes soluduktan sonra, sanki gözbebeklerine kadar titreyen o değilmiş gibi yutkundu. ''Çok severdi.''

''Severdi.'' dedi Kahin ve başını sallayıp gülümsedi. ''Belki bu yüzden kendiyle yerin altında tutmuştur bunca zaman onları, kim bilir.''

Kyungsoo yorgun bir gülüş bıraktı ve gözlerini kapatıp açtı. Bir süre sustu ve yıldız kökünü seven tarafın asıl kendisi olduğunu söylemeden izledi avucundaki güzelliği. ''Hangi sebeple çağırdınsa beni, de hele artık ihtiyar.'' dedi ardından başını kaldırıp. Yıldız kökünü izlemekten sıkıldığından değil, onlardan asla sıkılmazdı, toprağın altında biten, gökten düşmüş parlak bir yıldızdan görüntü olarak farksız ama hafifçe çatlayınca üzeri içindeki tomurcuk meyvesini veren mükemmel varlıklardı onlar. Sadece burada durdukça içindeki manalandıramadığı sıkıntı büyüyordu. ''Evvela sevgili kralınızla ilgilenmem gerekti, durumun vehameti yüksek dedin diye sırf, geri bıraktım onu.''

''Senin kralın değilmiş gibi konuşursun.''

''İtaat etmem lazım gelmez.'' Kyungsoo, hafifçe çenesini sıktı ve gözlerini dikti yere. ''Her Zimogs ömrü boyunca yalnız bir krala itaatle şartlıdır, benimki öldü Kahin Efendi.''

Kahin Efendi gözlerini kıstı ve bir süre bakışlarının arasında başka bir şeyler arayarak sert bedeni ve duruşunun altında Kyungsoo'nun gözlerini izledi. ''Sekiz sene evvel bir bedeninin ölüp tek ruhunun bu bedende yeniden doğduğu gece yarısı, kan çanağından hallice gözlerin ve bitap vücudunla, tam şu oturduğum yerde otururken ben, dizlerinin üzerinde el pençe divan yalvarırken ağlayışını hatırlıyor musun?''

Kyungsoo rahatsızlıkla kıpırdandı ve sinirli bir ifadeyle gözlerini kapatsa da, yavaş bir ritimde güldü. Neyi unuttuğunu bilmiyordu şimdi, bildiği tek şey bir şeyleri unuttuğuydu, unuttuğunu bilmeyi de unutmayı denese de bundan kaçışı yoktu. ''Zaten hatırlamamak için buradaydım Kahin Efendi.'' dedi. ''Ne çabuk unuttun?''

''Sen unuttun Kyungsoo Efendi.'' dedi Kahin Efendi yumuşak bir yükselişle, sol avucu önündeki bastona ağırlık verirken diğer kolunu bastona yaslı kolunun üzerinden sarkıttı. ''Sen unuttun, ben değil.''

Kyungsoo yorgun gözlerini ateşe çevirdi ve başını salladı ağır ağır. ''Ben bir hata ettim.'' dedi Kahin Efendi. ''Ama kendiliğimden etmedim bu hatayı, tanrı bu hatayı etmemi istedi.''

''Bir hata değildir.'' dedi Kyungsoo. ''O vakit.''

***

''Bana dokunmamasını söyledim.'' Sehun'un sorusunu esneyerek cevapladığımda kaşlarını kaldırıp bana baktı ve elindeki elma dilimini soymayı keserek, sıkılmış olması muhtemeldi, ağzına tıktı. 

draw your swords // chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin