Macera başlıyor

59 3 0
                                    

Uyandığımda Burağın göğsüne sıkıca sarılmıştım.O kadar sıkmışım ki Burağın nasıl nefes alabildiğine bakıyordum o ise sağ bacağını bacağımın üstüne atmıştı.Saate baktığımda 4ü geçiyordu hemen Burağı kaldırdım ve onu sürükleyerek duşa götürdüm.O duş alırken bende çantamı ve yolda giyeceklerimi hazırladım.O çıkıp üstünü giyinirken bu seferde ben duşa girdim.Dişlerimi fırçalarken Burağın telefonda konuştuğunu ve ''Bin kere söylediniz zaten merak etmeyin çıkıyoruz şimdi''gibi şeyler söylüyordu.Ben duştan çıktığımda Burak son bavulu götürmek için gitmişti döndüğünde ''Hadi çabuk ol saçlarını kurut geç kalacağız''dedi ve saç kurutma makinesini uzattı.Saçlarım kısacık olduğundan hemen taradım ve kuruttum önceden olsa saatlerce saçımla uğraşırdım ama bu sefer öyle olmadı.Burağın babası bizi götürmek için çoktan arabaya binmişti.Anneside kapıda bizi uğurlamak için bekliyordu.Tam telefonumu alacaktım ki telefon götürmeyeceğimizi hatırladım.Ben yukarı çıkıp Burağın annesi ve kapıda elinde sandviçlerle bekleyen çalışanıyla vedalaşırken Burak elinde telefonumla geldi.Arabaya bindiğimizde babası bize dikkatli olmamamızı ve gönlümüzce eğlenmemezi söyleyip duruyodu.Ben telefonu elime aldım ve Burağa -Neden telefonu mu aldın?- yazan bir mesaj gönderdim.Ben Burağın arkasında oturuyordum ama babasından çekindiğim için yazarak söylemeyi tercih etmiştim.O ise diğerleri gibi lafı dolandırmak yerine direk -senden sürekli haber alabilmeliyiz.Bu yüzden telefonunu sakın yanından ayırma-dedi.Tamam der gibi bir ses çıkardım.Havaalanına son gelen bizdik.Hep beraber bir şeyler atıştırdıktan sonra ilk olarak Murat ve Ezgiyi Meksika uçağına uğurladık.Ezgi giderken onlarca kez arkasına baktı ve ''Kendine dikkat et''diyip durdu.Biz biraz daha oturdup son vedalarımızı yaparken sıra bize geldi.Burak söylene söylene bavullarımızı verdikten sonra ''Bu kadar eşyayla macera mı olur''diyip yanımıza geldi.Sıra şu sarılma olayına gelmişti.Osmana baktım ve dolan gözlerimle sarıldım.O kadar sıkı sarılmıştım ki ''İstersen gitmeyelim''der gibi baktı bana.Buseylede sıkı sıkı sarılıp vedalaştıktan sonra arkama bir kere bile bakmadan passaportumu gösterip uçağa doğru yürümeye başladım.Gözümden düşen iki damla yaş sabah sabah Burağı neşelendirmeye yetmişti.Uçağa binmekten azda olsa korkuyordum ve bu 12 saatlik yolculuk boyunca ne yapacağımı düşünüyordum.Burağın yanımda olması bana azda olsa güven veriyordu.Yerimize oturduğumuzda Burak hemen kucağıma bir sürü kitap koydu ve ''bunlar gidene kadar bitecek''dedi.Koreyle ilgili kitaplardı bunlar.Tabi kide hepsini okumayacaktım ama göz gezdirmem gerektiğini düşüüp 1 saat kadar onlarla oyalandım.Yanımızda bizim yaşlarımızda genç bir çocuk oturuyordu.Sıkılmaya başlayınca o çocukla sohbete girdik ismi çok tuhaftı şuan hatırlayamasamda bizdeki Abdurrezzak gibi bir şey olsa gerek çok uzundu çünkü.Türkiye'de okuyan bir Kore vatandaşıymış.Bize Kore'de ne yapacağımızı sorduğunda ikimiz birden ''bilmiyoruuz''dedik.Güldü ve şaşkın bir ifadeyle ''nasıl yani?'' dedi.Bizde maceramızı detaylarıyla anlattık.''Eğlenceli gözüküyor''dedi ve gülümsedi.''Ama yinede dilini,yaşayışını bilmediğiniz bir ülkeye gitmek sizin için zor olmayacak mı?''dedi.Bizde Burakla birbirimize çocuk çok mantıklı konuşuyor bakışı attık.O bize Korece birkaç kelime öğretti ve bizde salak saçma gözüktüğümüzü bile bile o kelimeleri kullanarak konuşmaya çalıştık.Beceremesekte çok eğlendik.Yanımızda ki genç çantasından bir kağıt ve kalem çıkardı.Ve nerde ne yapmamız gerektiğini,ne yiyip ne yemememizi falan yazdı ve herhangi bir şey olduğunda onu bulacağımız bir adres ve numara verdi ve bende hemen kağıdı alıp ''gumaho''dedim.Burak aptalmışım gibi baksa da çocuk ''çok çabuk kavrıyorsun''dedi ve güldü Burağa dönüp ''kavramak kelimesini bile biliyor.Bak çocuğa sen daha benimle dalga geç''dedim ve dil çıkardım.Biz böyle sohbet muhabbet giderken zaman hızla ilerliyordu.Yolculuğun çok sıkıcı ve bunaltıcı olacağını düşünmüştüm ama uçağa bineli çoktan 5 saat olmuştu ve henüz sıkılmamıştım bile.Biraz kitaplara bakıp korece alıştırması yaptıktan sonra uyudum.Ve uyandığımda saat akşama doğru 4tü.Hiç uyanmadan çok rahat bir şekilde uyumuştum.Uyandığımda Burağın gözleri bayık bayık bakıyordu.''Neyin var?İyi misin?''dedim hemen.O ise o çirkin haliyle bana bakıp ''Kaç saattir uyuduğunun farkında mısın? sıkıntıdan patlayacağım ahh gerçekten daha gelmedik mi?Şimdi geri dönsek daha mı uzun sürer? Çok sıkıldımm Bu yolun daha dönüşü var''gibi şeyler saçmalıyordu.Güldüm ve neden uyumadığını sordum.''Uyuyamıyorum''dedi ve sinirli sinirli baktı.Biraz oyun oynamaya karar verdik.Ve kelime oyunu oynamaya başladık.<elma.>gibi kolay bir kelime ile başladı benim saf arkadaşım.Bende hemen <elma,müstehcen> dedim kullandığım kelimenin anlamını bilmiyordum ama Burağı zorlayacağından emindim gaza gelip <elma,müstehcen,terminatör> dedi.Söyleyebileceği en uzun kelime bu mu diye düşündüm ve onu oyundan atmak için <elma,müstehcen,terminatör,çekoslavaklayamadıklarımızdanmışsınız> dedim.Kelimeyi doğru söyleyip söyleyemediğimden emin değildim ama kendime güvenerek söylediğimden olsa gerek Burak anlayamadı.Ve oyunu kaybetti.Bir kaç saat daha böyle geçtikten sonra o beklediğimiz ses.Seul havaalanına varmış bulunmaktayız gibi bir şeyler söyleyen pilotu gidip alnından öpmek istedik.Oraya vardığımızda çoktan gece yarısını geçmişti saat.Hemen otelimize gitmek istedik ama nasıl gideceğimiz konusunda fikrimiz yoktu.Burak uçaktan iner inmez toprağı öpeye kalkıştı ama onu zar zor engelledim.Bavulları almaya gittiğimizde üniformalı bir bayanın üstünde ismimizin yazdığı bir kartonu havaya kaldırdığını gördüm ve Burağa ''Bu kadın ne yapmaya çalışıyor?''dedim.Ve kafamı p yöne çevirmemeye çalışmıştım.Gerçekten utaç vericiydi ama etrafıma baktığımda o kadın gibi yapan onlarca insan olduğunu gördüm.Ve utancımdan azda olsa kurtulmuştum.Bavullarımızı aldık ve o bayanın yanına gittik meğersem gideceğimiz otelde görevliymiş ve bizi almaya gelmiş.Kadının yanına gittiğimizde kadın bize yolculuğumuzun nasıl geçtiğini aç olup olmadığımızı sodu.Burak'ta hemen nazikçe tokuz dedi.''Nereye tokuz ben açım'' dedim tabi bunları Türkçe söylediğim için kadın birşey anlamadı ama Burak ''odaya bir şeyler isteriz bu saatte nasıl yemek yiyeceksin o nasıl bir mide''dedi.Ona ne oluyorsa.Odama gidince hemen minibarın içine gömüldüm çikolata gofret ne bulduysam yedim.Bitişiğimde ki odada Burak vardı telefonla onu aradım ve uyuyup uyumadığını sordum.O da uyuduğunu ama sayemde uyandığını söyleyince hemen kapattım.Ve camın önüne geçip şehrin ışıklarını seyre daldım...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 22, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Hayat ArkadaşlarımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin