Bölüm 13

12 2 0
                                    

Hava kararmıştı.
Yağmur sabahtan beri hiç dinmemişti. Herkes yerde büzüşmüştü. Ben de Aykut'un dizine kafamı koydum. Herkesin gözü kapalı ama eminim kimse uyumuyor. Daha doğrusu uyuyamıyor. Burada ne kadar kalacak olduğumuzu bilmediğimizden krekerlerden çok az yedik. Karnım gurulduyor... Şuan yemek seçecek halim yok!
Demek ki açların hali oruç tutarak anlaşılmıyor. Artık düşünmek istemiyorum. Çünkü her düşündüğümde daha çok üzülmeme sebep oluyor. Bir çıkmazdayım ve ne yapacağım hiç bir fikrim yok!
"Her şey iyi olacak Alev..." Dedim kendime. Dediğim şeye ben bile inanmadım. Ama uyumam lazım..

Gözlerimi araladığımda sabah olmuştu. Yerimden doğruldum ve su sesi yüzünden uyuşmuş kulağımı parmağım ile ileri geri yaptım.
Başım o kadar ağrıyor ki...
Mağaradan kafamı uzattım ve gökyüzüne baktım. Yağmur yağmıyordu fakat hava kapalıydı.
Bizimkilerin yanına gittim ve çantamı açıp içinden herkese 2 tane daha kreker verdim. Karnımızı doyurmayacaktı fakat en azından enerji toplamamız lazım.

"Şimdi Alev yiyeceklerden sorumlu. Caner sen de sulardan. Didem sen de bana ateş yakmakta yardım edeceksin." Dedi Aykut. Çok az su ve yiyeceğimiz kalmıştı. Ne kadar dayanabilecektik? Odunlar azalmıştı... Bulunduğumuz yer küçük bir oyuk diyebilirim. Mağara bile denemez o kadar küçük. Bir iki tane odun var. Kıyafetlerimiz ise hâlâ nemli. Her şey kısıtlı... Bir an önce buradan kurtulmalıyız.
Biz elde ne kadar odun var sağa sola baktık. Çalı çırpı hepsini Aykut'a verdik. O da en kuru yere koydu tüm odunları. Ben de krekerlerden herkese pay çıkarmaya çalışıyordum.
Sular ise 5 tane şişe vardı. Ben bu geziye gelmeden önce 2 şişe getirmiştim. Bu soğukta fazla su tüketmiyoruz ama genede her açıdan yardımı oluyor. Herkes şimdi iyi.
Zaman ilerledikçe ne olacağını tahmin bile edemiyorum. Macera derken kastettiğim bu değildi. Hem arkadaşlarım hem de kendim için o kadar çok korkuyorum ki.
"Allahım lütfen lütfen sen bizleri sağ salim ailemize kavuştur." Dedim tıslayarak. Çünkü tüm suçlu bendim. Benim yüzümden şu saçma yürüyüş fikri benden çıktı.
"Senin suçun değil. Ben kendime hakim olamadım. Caner ile kavga ettim hiç ummadık bir yerde." Dedi Aykut. Yanıma oturdu ve ne kadar yiyecek kaldığını sordu.
"7 tane kıraker. 3 4 gün dayanabiliriz en fazla. Bir an önce buradan gitmeliyiz." Dedim Aykut a.
Bir şey diyemedi ve yere bakmaya başladı. "Gerçekten çok üzgünüm Aykut. Ben sadece-"
"Üzgün olmak bir şeyi değiştirmiyor. Bu senin hatan değil Alev. Şuan tek düşünmemiz gereken şey buradan nasıl çıkacağımız." Dedi yere bakmaya devam ederek.
Evet haklıydı. Üzgün olmamın kimseye faydası yoktu. Ne kadar benim hatam olduğunu ısrar ederek söylemek istesem de Aykut haklıydı. Cebinden sigarasını çıkardı ve yüzünü buruşturdu. Hepsi ıslanmıştı. Ve çakmak nehirde düşmüştü. Aykut açken 10 gün dayanır fakat sigarasız 1 gün bile dayanamaz.
"Artık akşam ateş yakınca hallederim." Dedi ve Caner in yanına gitti. Çantamı karıştırdım ama ise yarar hiçbirşey yoktu. Keşke daha fazla yiyecek getirseymisim. Böyle bir durum olacağını bilsem...
Çakmağı buldum çantamda. Ama onu Aykut a vermek istemiyorum. Böyle bir durumda olsak bile sigara için onunla inatlaşabilirim. Az içmesini istiyorum. Çünkü ciğerleri şu iğrenç dumana dayanamıyor. Gün boyunca öksürüyor. Çantama bir yere sakladım. En azından odunlar biterse başka bir şeyi yakabilir ve ısınabiliriz

Zaten bu durumda sağlıklı düşünmek pek de mümkün olmuyor. Ama biraz daha çabalamam lazım. Günün çoğu düşünerek diğer kısmı ise bu daracık mağarada oradan oraya koşarak geçirdim. Kimse kimseyle doğru düzgün konuşmuyordu. Herkes he şeyi içinde yaşıyordu. Bunu yüzlerine bakarak da anlayabiliyordum.

Kitap nasıl gidiyor?
Lütfen beğendiğiniz bölümleri beğenin. Görüşleriniz için yorum yapabilirsiniz.
~Tuana Korkmaz


ARKEdaşlar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin