Yiyecekler bitti. Su şişeleri halen var. Odun desen... Bitti. Telaşlıyız çünkü artık bir şekilde buradan çıkmalıyız.
Caner oyuğun orada duran odunu ateş yakmak için aldı. Ve birden hepimiz sallanmaya başladık. Sanki oyuk üzerimize yıkılacaktı. Sonra demirin demire sürtercesine bir ses çıktı. Ve oyukun arka tarafı açıldı.
Açılan kısım karanlık olduğu için hiçbir şey gözükmüyordu.
"İlk ben gireyim sonra da siz gelin" Dedi Caner. Yavaşça ilerledi ve bir ayağını karanlık tarafa koydu. Ardından tüm vücudu ile karanlık tarafa geçti. Ve bir ses... Caner çığlık atıyordu. Hepimiz aynı anda oraya girdik. Bir yerden kayıyorduk. Ve geldiğimiz yer saniyeler içinde kayboldu. Yukarı çıkmak imkansız. Bu dik ve pürüzsüz yere çıkamayız.
Aşağı doğru yuvarlandık ve ayağa kalktım. Hemen cebimdeki çakmağı çıkardım ve elimi duvara sürterek bir sap buldum ve baş kısmını yaktım. Etrafa bakmaya başladık. Daha doğrusu Aykut elimdeki çakmağa bakıyordu.
ahşaptan yapılmış bir odaya geldik.
Duvarlarda değişik portreler...
Çok ilginç kutular. Mücevherler...
Evet burası keşfedilmemiş bir yer!
Bizimkilere döndüm.
"Sanırım. Hepsi antik!" Dedim. Didem portrelere yöneldi ve dokundu.
"Mükemmel"
Herkes her şeyi inceliyordu. O kadar farklı ve ilginç ki... Ama en çok dikkatimi çeken şey ortada duran mücevher tasarımlı kutu. Bu güzel kutunun içinde mükemmel bir şey olduğuna bahse girerim. Oraya doğru yöneldim ve kutuyu elime aldım. Elime almam ile iğrenç bir ses odada yankılanmaya başladı. Hemen kutuyu çantama koydum. Ve duvarda duran portreleri bizimkilere çantasına koymasını söyledim. Herkes büyük bir dikkatle portreleri çantasına koydu.
"Kulağım..." Dedim sessizce. Bu ses o kadar sinir bozucu ki. Ama bu ses kesilince burada bir şey olacaktı. Bunu anlamak hiç te zor değildi.
"Tavana bak!" Dedi Didem.
Dediğini yaptım. Her yerde böcekler... hepsi buraya doğru geliyor! Böcek diyince hamam böceği falan zannetmeyin. Bir el büyüklüğünde kıllı ve tüylü yaratıklar!
Etrafımız bu iğrenç böceklerle sarılmıştı.
"Onların deliklerini bulun!" Diye bağırdı Caner. Ne kadar saçma gelse de buradan kurtulmak için bir şeyler yapmalıydık.
"İşte burada!" Diye bağırdı Aykut. O deliğe baktığımda bize yakın sadece biraz üst taraflardaydı.
"Tek tek oraya gireceğiz tamam mı?" Diye bağırdı Caner.
"Nee?? Saçmaladın mı sen?!" Diye bağırdı Didem.
"Bana güvenin!" Diyince bize yaklaşan böceklere baktım. Ardından yapılacak başka bir şey yoktu. O delik belki bizim için bir son ya da maceranın devamı demekti.
"İlk ben giriyorum!!" Dedim ve deliğe doğru yöneldim.
"Alev saçmalama!" Diye arkamdan Aykut bağırdı.
"Üzgünüm başka bir seçenek yok!!" Dedim ve deliğe girdim. Topraktan küçücük bir yerdi. Ama genede ben girebilmiştim. Her yerimde böceklerin olduğunu hissediyordum. Birisi karnımda diğeri pantolonumda kafamda yüzümde her yerimde onların tüylü ve yapışkan vücutlarını hissediyorum. Yavaş yavaş ilerledim. Ama sanki sonu yoktu... Sonunda bir ışık gördüm. Gözlerimi kısarak oraya bakmaya devam ettim. Bu ışık tanıdıktı. Bu ışık güneşti! Bir an önce buradan çıkmak istiyorum. İlerledim... Ve dışarı çıktım. Üstümdeki tarantulaları aldırmadan ağlamaya başladım. Kurtuldum. Hemen deliğe yöneldim ve bağırmaya başladım.
"Heme-hemen buraya gelin!!! Duydunuz mu deliğe girin acele edin lütfen! !!"
Aykut çıktı ardından Didem ve en son Caner. Hepimiz birbirimize sarıldık.
"Kurtulduk."
Şuan duymak istediğim en güzel sözdü bu... Gülmeye başladım.
"Kurtulduk!" Dedim bağırarak.
Çantama baktım ve kutu oradaydı. Hemen bizimkilere döndüm.
"Çantalarınız nerede?" Dedim endişeyle.
"Deliğe sığmadılar. Orada bırakmak zorunda kaldık." Dedi Didem.
"Ne demek bırakmak zorunda kaldık?" Dedim ve deliğe yöneldim.
Evet oraya tekrar girecektim. O portreler ne kadar önemli! Deliğe kafamı soktum. Ve Aykut un sesini işittim.
"Hemen buraya gel! Oraya girmeyeceksin Alev!!" Dedi Aykut.
"Eğer 10 dakika içerisinde gelmezsem tahminlerime göre kamp şurada kalmış olmalı. Oraya gidin." Dedim
ve istemeyerek tüm vücudumu soktum. Aynı şekilde her yerimde ler. "Allahım lütfen portreler orada olsun" Diye yalvarıyordum. Hızlıca geçtim ve çantaları buldum. Didem haklıydı. Delik küçüktü ve portrelerin buradan geçmesi imkansızdı. Eğer biraz denemeye çalışsam bu tarihi eser bozulabilirdi. Odada yeri göremeyecek kadar böcek doluydu. Ve hepsi sanki bana bir yemek gözüyle bakıyorlardı. Ben şimdi ne yapacağım? Bu eserleri asla burada bırakamam. Çantaların hepsini sırtıma yükledim ve böceklerin üzerinden atlayarak karşı tarafa geçtim. Oraya geçmemin nedeni parlak bir şey bulmamdı. hemen oradaki kolu çevirdim. Ama çok sıkıydı. Kolu daha sert çevirmeye çalıştım. sonunda açıldı. Ellerimden damla damla süzülen kanlara aldırmadan kendimi açılan kapının nereye açıldığını düşünemeyerek geçtim. Hızlıca kapıyı arkamdan kapattım. Geldiğim yer küçük bir delikten güneş ışığı alıyordu. Fakat o delik çok yukardaydı. Ağlamaya başladım. Duygularımı o kadar yoğun yaşıyordum ki... Daha 15 dakika önce dışarı çıkmıştım ve mutluydum. Şimdi ise nasıl kurtulacağım hiçbir fikrim yok ve çok korkuyorum. Ama en azından bizimkilerin iyi olduğunu bilmem az da olsa acımı hafifletiyor.
Oturduğum yerden doğruldum ve ne yapacağım onu düşünmeye başladım. Hızlı olmalıydım.
Oda uzun bir koridor gibiydi ve tavanından ışık geliyordu. Her iki yanında özel heykeller vardı. Özel...
Çünkü neyden yapıldığını anlayamıyorum. Odun? Taş? Altın?..
Hiçbiri değil.
Gözlerimi onlardan ayırdım ve sarmaşık veya ona benzeyen bir şey bulmaya başladım. Belki ipi o deliğe doğru atarsam çıkabilirim.
Ama etrafta ipe benzeyen hiçbir şey yok. Strese girmeye başladım.
Aklıma gelen hiçbir fikri gerçekleştiremiyorum. En azından bu saçma fikrim yüzümden ben ölecektim. Peşimde arkadaşlarım yoktu. Dostlarım da...
Benim bu portreleri kurtarma çabam belki canımı alarak sonuçlanacaktı.
Oda da hiçbirşey yok! Sadece 2 tane heykel var. Onlarla zaten hiçbir şey yapamam çünkü çok ağırlar. Hemen bana en yakın olan heykelin yanına gittim ve etrafına bakmaya başladım. Heykelin altında ip vardı. Yüzümde bir tebessüm oluştu. Hemen ipi almaya çalıştım. Bu ağır heykelin altından bir şekilde almalıyım!
Ayaklarımı heykele dayadım ve ipi tüm gücümle çektim.
Sonunda çıktı. Hemen ipi o deliğe atmaya başladım. O daracık deliğe bir türlü atamadım.
Ayaklarımda hissettiğim sıvı ile sendeledim ve hemen yere baktım.
Kan...
2 heykelin ağzından fışkırıyordu.
Her yere demirimsi bir koku oluştu. Kan her dakika daha çok geliyordu.
Midem bulandı. Aslında eğer kan yükselirse ben de o deliğe kolayca ulaşabilirim. Fakat vücudumun kan golünde yüzmek istediğinden emin değilim. Kan diz kapağımın biraz altındaydı.
"Alev!!"Yukarı baktığımda Bağıran Aykuttu.
Halisilasyon mu görüyordum?
"Gerizekalı cevap versene!" Sesini de işitince bu benim biricik Aykutum olduğunu anladım.
"Şu ipi tut biz seni çekeceğiz tamam?!" Dedi ve ipi kafama doğru attı. İpi tuttum "Tamam çekebilirsiniz!" Dedim.
Daha yeni de demiştim benim arkadaşlarım yanımda değildi belki.
Dostlarım da ailem de...
Ama ArkeDaşlarım yanımdaydı.
Ve eminim ki yanımdan ayrılmayacaklar. Bugün yaşadıklarımın bir rüyadan farkı yoktu. Bacaklarından aşağı süzülen kanlara aldırmadan bağıra bağıra Gülmeye başladım. Sonunda beni çektiler ve hep birlikte sarıldık.
"Neden gitmediniz? Ben size o kadar ne dedim??" Dedim sarılmaya devam ederek.
"Seni bırakamazdık. Bu arada sence gidermiydik biz??" Dedi Caner.
Ne kadar saçma soru sordum ben!
Onlar bırakıp gidemezdiler.
"Size çok teşekkür ederim. Eğer kan degseydi bu portreler bozulurdu ve tüm çabam boşuna olurdu." Dedim ve Aykut un göğsüne kafamı daha çok gömdüm.Sarılma aşaması bittikten sonra şimdi kamp alanını bulmamız gerekiyordu.
Nerede olduğumuzu bilmiyorum fakat ilerleyince selaleyi gördük. Demek ki kamp alanı buranın tam tersi yönünde. Perişan haldeyiz ve şuan birisi bizi uzaktan görse koşarak uzaklaşır. Dizime kadar kurumuş kan. Ellerim hakkında konuşmak istemiyorum. Saçlarım kabarmış ve böcek hala olabilir. Tshirtim in yarısı yırtıldı. Uzaktan "moda" zannedebilirler orası ayrı.
Abi harbiden maceraya doyduk be!
Daha neler bekliyor bizi...
Onlara tekrar baktım ve gülümsemem daha da büyüdü.
"Alev gözlerin ile taciz etmeyi bırakır mısın?" Dedi Caner.
En azından artık Caner espri yapmaya başladı.Bölüm nasıldı? Benim için en önemli şey tabikide okumak fakat bir yazar görüşlere ihtiyacı var.
Vote bence gerçekten de beğendiğiniz bölüme verin.
Hepinizi kocaman öpüyorum.
Görüşlerinizi bekliyorum 💋💋💋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARKEdaşlar
AdventureAlev küçüklüğünden beri Arkeolog olmak ve her fırsatta bununla ilgili aktivitelere katılmayı istemesine rağmen ailesi bu mesleği seçmesini istememiştir. Ama Alev ve Tayfası bir şekilde yaz kampına gitmişlerdir. Onlar orada eğlenmek ve ilginç maceral...