28 Eylül aşkı adına gelen say my name 3.smut!
Son iki bölümden daha uzun olan ve hepimiz için değerli bir günde yayınladığım bu bölümü admin hanım'a ithaf ediyorum *kalpkalpkalp*
*bölüm parçaları:
arctic monkeys - why'd you only call me when you're high?
zayn ft. sia - dusk till dawn
the acid - basic instinct
*multimedya'da bölümün içeriği ile ilgili bir kolaj var.
UYARI: SMUT
Huzursuz bir andı. 28 günün her saati hem acı hem özlem dedikleri şeyi aynı anda, defalarca ve kılıktan kılığa girmiş gibi farklı şekillerde tatmama sebep olan adamla karşı karşıyaydım. Nefeslerimiz bile birbirine sığınırken söylenmesi gereken kelimeler kifayetsiz kalıyordu. Sanki bir yanım yaprak döküyor, diğer yanım çiçek açıyordu. Ellerimiz birbirimizin yakalarında öylece asılı duruyordu. Ellerim beni yaşarken öldüren adamın yakalarındaydı ve öylece asılı duruyordu. Vücudumun geri kalan kısmını hareket ettirecek gücü kendimde bulamıyordum. Yüzünde gezinen duygu karmaşası beni olduğum yere mıhlamıştı. Koyu yeşil gözlerinde öyle bir bakış vardı ki sanki biz hariç kimse bir şey bilmiyordu. Suçluluk yoktu bakışlarında, ama mutluluk da yoktu. Karmakarışıktı, tam şu an ona bakarken hissettiklerim gibi.
Ona bakıyordum ve bana yaşattıklarını görüyordum. Hatırladığım cümlenin tesiri azalırken yaşadıklarımdan dolayı duyduğum öfke artıyordu. Onsuzluğa olan öfkem onunla olan sevincime meydan okuyordu. Damarlarımda günlerce dayanan sabırlı bir insanın öfkesini, her geçen gün daha çok suskunlaşan içine kapanık bir insanın sevgisini taşıyordum. Sadece hislerim değil, beni ben yapan her şey karşımda duran adama karşı kin doluydu. Ruhum kızgın, gururum kırgındı. Aklım bir kördüğüm kadar karışık, bedenim eskimiş yaşlı bir plak gibi yorgundu. Kalbim ise tüm bunlara rağmen hala yerinden çıkacakmışçasına atıyordu.
Düşüncelerim öyle kalabalıktı ki beni parçalara ayırıyordu. Bir yanım yokluğuyla bana çektirdiği acıların aynısını onun da çekmesi için yanıp tutuşurken diğer yanım sadece özlemini çektiği her parçası ile onu istiyordu. Sanki zihnimde iki kişi aynı anda konuşuyordu ve ikisi de birbirini anlamıyordu. Ne yöne döneceğimi bilemiyordum, bir çıkış bulamayan ne varsa, o an bendim. Beni terk ettiği için ondan nefret ediyordum ama onu ne kadar sevdiğimi aramıza mesafeler girince anladığımı da biliyordum. Beni sevdiğini artık biliyordum ama bunu beni terk edince anlamıştım çünkü bu zamana kadar ondan nefret etmiştim. Bildiklerim beni ona iterken bilmediklerim beni ondan çekiyordu. Neden kendisini sevdiğimi öğrendikten sonra çekip gitmişti? Bilmiyordum. Neden 28 gün sonra geri dönmüştü? Bilmiyordum. Bilmediklerim karşısında bildiklerimin işlevini yitiriyordu.
Kafamın içindeki gürültünün dışarı sessizlik olarak yansıdığını acı bir yakarış duymamla fark ettim. "Bir şey söyle." dedi, boğuk ses. "Bağır, çağır, küfürler et ama bir şey söyle."
Sustum. Hiçbir şey söylemedim. Ruhumu alarak uzaklara gidip geri döndükten sonra benden istediği şeyi ona vermek istemedim. O bana gideceğine, beni yapayalnız bırakacağına dair hiçbir şey söylememişken ben ne söyleyebilirdim ki?
Ona tepeden tırnağa sarılmadan ölmek istemememin ölüm gibi bir şey olduğunu söylesem ne fark ederdi? Ona olmadığı yere dayanabilmemin tek sebebinin bir yerlerde var olduğuna inanmam olduğundan bahsetsem ne değişirdi? Ona bekle diyerek gitmeyeni özlemle beklemenin ne tür bir acı olduğunu anlatsam beni anlayabilir miydi ki?