3.Bölüm'YASAK'

29 3 1
                                    


Kendimi fazlasıyla yorgun hissediyordum. her şey üst üste geliyordu ve ben buna müdahale edemiyordum. Tek yaptığım şey uzaktan kendi hayatımın yavaş yavaş şekillenmesine tanık olmaktı. Kafama koymuştum artık. Yarın ki ilk işim burada tek tanıdığım insanı; Sıla'yı bulmak olacaktı. İlk öğreneceğim şey ise neden burada kalmak zorunda olduğumdu. Şimdi yapmak istediğim ve elimden gelen tek şey gözlerimi kapatıp uyumaktı. Kendimi dipsiz bucaksız bir karanlığa bırakırken hissedebildiğim tek şey, kaldığım odanın kapısının açılmasıydı.

Bir anda bir kırılma sesi duydum ve yatağımdan olağanca hızlı bir şekilde sıçradım. Kırılma sesinin odağını ararken yanımda Sıla'nın olduğunu ve yerdeki cam kırıklıklarını topladığını fark ettim.  Neyi kırdığına dikkatli bakınca gece lambasını kırdığını gördüm. Kırılacak başka da bir şey yoktu tabii.  Sonunda uyandığımı görünce dalgın gözlerle beni süzdü.

''Özür dilerim, bilmeden oldu.''

''Niye geldin?'' Onu tersler gibi verdiğim bu cevaptan dolayı şaşırsa da belli etmedi ve ''Yemek saati geldi. Eğer gelmessen aç kalma olasılığın çok yüksek.''

Gözlerimi ovuşturdum ve onu daha dikkatli incelemeye başladım. Kahverengi gözleri ve her genç kızın kıskanabileceği türde siyah saçları vardı. Gözlerimi aşağıya indirdiğim zaman üzerinde koyu lacivert bir kazak, altında siyah bir pantolon, ayaklarında ise siyah spor ayakkabıları vardı. Eğer onunla daha normal ve olağan şartlarda tanışsaydık onunla arkadaş olabilir miydim diye düşündüm. Kesinlikle olabilirdim. ''Üstüme verebileceğin bir kıyafetin var mı?''

Yaklaşık on dakika sonra üzerime giydiğim mavi askılı tişört gözlerimin mavilerini daha çok belli ederken, omzumun biraz aşağısında biten sarı saçlarım daha göz alıcı duruyordu. Altıma giydiğim siyah dar pantolon bacaklarımı olduğundan ince gösteriyordu. Aynada son kez görüntüme baktıktan sonra ayağıma siyah postalları geçirdim ve beni kapının önünde bekleyen Sıla'nın yanına geldim. Onun arkasından ilerlerken artık omzumda olan gözleri umursamıyordum. Herkesin çatalını masanın üzerine bakıp dikkatli gözlerle beni incelemesini umursamıyordum. 

Geldiğimiz yerde sıra sıra dizilmiş masalar ve onun biraz ilerisinde yemek alınması için açılan bir yer vardı. Burası bir çeşit yemekhaneydi. Sıla beni rastgele bir yere oturturken '' Sen burada bekle ben yemek alıp geliyorum.'' tamam dercesine başımı sallarken herkesin eski düzenine geri dönmesi uzun sürmedi. Bir iki masa ilerimde oturduğum çocuğun delici bakışları beni rahatsız ederken Sıla önüme yemeğimi koyup kendi yemeğini yemeye başladı. Çatalımla patateslerle oynarken başımı kaldırıp soru soran gözlerle Sıla'ya baktım. 

''Ben niye buradayım Sıla. Niye o çukur bir anda açıldı da ben buraya düştüm?'' daha sorularıma devam etmeyi planlarken Sıla'nın dur işaretini gördüm ve konuşmasını bekledim. 

''Sana bunun cevabını daha önce vermiştim . Buraya benden daha önceden gelenlerde var ve herkesin burada bir işi var. Hadi kalk, sana burayı gezerek göstermek istiyorum.''  Sıla ile birlikte uzun bir yoldan ilerlerken sağ tarafı işaret ederek ''Burada dövmeciler oluyor. Genelde dövme yaptırmak isteyenler burada yaptırıyor.''

Biraz daha ileri gittiğimiz zaman sol tarafı işaret ederek ''Burası eskilerin evi. Yani buraya izi sinmiş, saygı gösterilen kişilerin.'' Biraz daha ilerledikten sonra sol tarafı işaret ederek'' Burada spor aletleri var. Spor yapmak istersen buraya gelebilirsin'' Sıla daha sözlerini devam ettirecekken ben daha da ilerisini , yolun bittiği yeri göstererek ''Peki orada ne var?'' diye sorarken hala o tarafa doğru bakıyordum. 

''Oraya sakın gideyim deme İmge. Seni ilk ve son kez uyaracağım oraya girmek yasak ve eğer oraya girmek gibi bir düşüncen varsa direk onu aklından çıkar. Oraya girmek hayatında yapacağın en aptalca şey olurdu.'' Fakat Sıla'nın bilmediği bir şey vardı. Gerekirse aptal olacaktım fakat yinede oraya gidecektim. 

Sıla ile yol boyunca yürürken veya dönerken söylediği hiç bir şey ile ilgilenmiyordum. Düşünebildiğim tek şey oraya nasıl gireceğimdi. 

''Hey sen beni dinlemiyor musun?'' Deyince olabildiğince dikkatli bir şekilde ona batım ve ''Ehh tabii tabii dinliyorum da biraz yorgunum. Odama gitsem sorun olur mu?''

''Sorun olmaz, yolu biliyorsun.''

                        ***                                    ***                                      ***                                     ***

Herkesin gittiğine emin olduktan sonra parmak uçlarımda yürüyerek kapıya ulaştım. Kapıyı en yavaş şekilde açtım ve kafamı kapıdan dışarı çıkarıp etrafı kolaçan ettim. Hiç kimse yoktu. Parmak uçlarımda o tarafa doğru ilerlerken bir yandan da etrafıma bakıyordum. Biri beni görürse işim bitebilirdi. Yolun sonundaki aydınlığı görünce ulaştığımı anladım ve dişlerimi gösterecek şekilde gülümsedim. Bir adım daha atıp merakımı giderecekken ağzımı bir el kapadı ve beni gövdesine yasladı. 

''Bence sen özgüvenini yukarıda bırakıp gelmeliydin. Aksi taktirde bu özgüvenini kollarımda yitirmezdin''

Buraya ilk geldiğim günkü duyduğum sesle aynı sesi duyunca tüylerim ürperdi. İlk sesini duyduğum andaki korkuyla aynı korku sardı bedenimi. Yine aynı duygular çevreledi zihnim her bir kuytu köşesini. 

Belime biraz daha elini bastırınca olduğum yerde tepelenmeye başladım. Tam elini ısıracakken beni ileri doğru itti ve yüzünü görmemi sağladı. Yüzü tam belli olmasa da gözündeki parıltıları görebiliyordum. Gözleri hayranlık uyandıran cinsten bir maviydi. 

Ona cevap vermek için ağzımı açacakken Sıla'nın sesini duydum. ''Belkide bir şeye ihtiyacı olduğu için çıkmıştır. Çünkü ben cidden onu bu konuda uyarmıştım.''

''Seninle konuşsaydım göz teması kurardım. Şimdi odana git.'' Kaba herifin teki.

''Çekil önümden oraya gideceğim ben.'' Korkusuzca ağzımdan çıkan kelimelere ben bile şaşırmıştım. Onun karşısında az önce tir tir titrerken bu ani gelen cesaret bende şok etkisi yaratmıştı. Beni bundan daha da şaşırtan bir şey varsa oda Sıla'nın bu adamın lafını ikiletmeden göz önünden kaybolmasıydı.

''Buradasın. Ben aksini iddia edene kadar.'' Sanırım ani gelen cesaretim iki cümleriyle tuzla buz olmuştu. Bir şeyler diyebilmek için kendimi zorlarken sadece ona onu daha da sinir edecek bir soru yönelttim.

''Pardon da sen kendini ne sanıyorsun?. Bana istediğin gibi hükmedemessin.'' 

''Bak güzelim burası benim imparatorluğum ve burada benim hükümlerim geçer. Onun için bu yaptıklarının cezasını çekeceksin.''

Dediği her bir kelime vücudumda deprem etkisi yaratıyordu. Ona tam bir şeyler diyecekken buna halimin kalmadığını anlamıştım. Vücudumu daha fazla ayakta tutamayacağımı anlayınca kendimi yere bıraktım ve bilincimin kaybolmasına izin verdim. Hissedebildiğim tek şey onun sert kokusuyla, onun kucağında taşınmamdı.

Kaç güneş battı o gece bilmiyorum. Ama bir daha sabah olmayacak gibiydi. Bir söz kaç güneş batırır o zaman öğrendim.


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 27, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

İLLEGALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin