Sabah uyandığımda hizmetçiler bir o yana bir bu yana koşuşturuyorlardı. Odamı toparlıyorlardı. Herşeyim valizlere konmuş ve çoktan faytonlara yerleştirilmişti. Yataktan çıkıp odamda ki mini banyoda günlük işlerimi halledip giyindim.Banyodan çıkıp yatağıma oturdum.Hizmetçi gelip korsemi en az annem kadar sıkı bağladı.Bir yandan bu şişman ve hiç bir zaman gülümsemeyen hizmetçiden kurtulacağım için mutluydum.Bir yandan ise daha kötüsü karşıma çıkar diye endişe duyuyordum.
Odamdan çıkıp merdivenlerden aşağıya inmeye başladım.Çoktan herkes faytonlara binmişti bile.Bu yüzden odama veda edememiştim.Her neyse deyip Prensin beni beklediği Faytona doğru ilerlemeye başladım. Prensin bana uzattığı elini umursamayıp faytona tutunarak bindim ve faytonun kenarına yapışacak şekilde oturdum. Bana rahatsız gözlerle bakıp yanıma oturdu. Benim aksime bana yakın oturdu.Lanet olsun geç uyandığım için kahvaltı etmeyi unutmuştum. 2 gün boyunca prensle yolculuk yapmak zorundayım.Neden mi? Birbirimize alışalım diye. Oysaki ben abim Bambam ve onun eşi İrene ile yolculuk yapmak istiyordum...
Şu anda Güney Kore'ye gidiyoruz.Orada evleneceğiz ve tedirgin durumdayım. Oraya nasıl alışacağım? Ayrıca dün bana fazlasıyla yakın ve samimi davranan Prens neden şu anda fazlasıyla soğuk ve sinirli görünüyordu. Hatta o kadar uzak davranıyordu ki sabah bana 'Günaydın' bile dememisti. Sanırım böyle davranmam onu fazla kızdırıyordu.Peki bunu neden umursuyorum ?
2 gün sonra Güney Kore..
Herşey dışarıdan güzel görünüyordu.Harika bir saraya sahiplerdi.Hayatımın tamamını geçireceğim bu devasa saraya gözümü kırpmadan bakıyordum ki Prensin sesiyle kendime geldim. ''Prenses.'' Bu sefer onu daha fazla kızdırmak istemediğim için elini tuttum. Çünkü sinirli tarafını görmememi tavsiye etmişlerdi. Benim ailem ve Prensin ailesi de arkamızdan geliyorlardı.Prensin kolunda saraya girdik. Bütün hizmetçiler sıraya girmiş selam veriyordu. Hayatım boyunca hep hizmetçilerin ilgisinden nefret ettim. Bu yüzden hayalim bir köylü ile evlenmekti. Prens kalacağım odaya kadar bana eşlik etti.Odanın kapısının önüne gelince karşısına geçtim.
''Bir süre burda kalacaksın Prenses. Yani evlenene kadar.''
''Peki. Teşekkür ederim.''
''Rica ederim.'' dedi Prens ve hafif tebessüm etti. Bu içimi rahatlatmıştı.Çünkü tuhaf ama ondan korkuyordum.Odaya girip etrafa göz gezdirmeye başladım. Burada bir kaç gün kalacak olmama rağmen fazlasıyla iyi döşenmişti. Sanki uzun süre kalacakmışım gibi. Zaten bir kaç gün sonra düğün vardı ve daha sonra Prensle uyuyacaktım. Bu tuhaf hissettirmişti.
DÜĞÜN...
''LİSA! uyan artık.'' Annem başımda endişeli bir şekilde bağırıyordu.Doğal olarak haklıydı. Çünkü bugün evleniyordum. Anneme anlamsız ve uykulu bakışlarla bakarken annem kolumdan tutup beni hızlıca odada ki duşa soktu. Üzerimde geceliklerim olmasına rağmen soğuk suyu üzerime tutuyordu. ''Anne dur! Lütfen yapma'' ''Bu kendine gelip,işin ciddiyetini anlaman için hayatım.'' ''Anne tamam dur. Kendime geldim. Çok soğuk. Bak gelin olmak istemiyor olabilirim ama hasta bir gelin hiç olmak istemiyorum. Dur lütfen. '' Annem üzerime şu tutmayı bırakıp beni tekrar kolumdan çekiştirdi. Hizmetçiler yanıma gelip sıcak suyu açtılar. Annem dışarı çıktı ve bende sıcak bir duştan sonra havluyu kendime sarıp odaya geçtim. Annem gelinliğim ile ilgileniyordu. Bembeyaz ve harika görünüyordu. Kraliçe Rose'ye güvenmekle çok iyi etmiştim. Hizmetçiler beni iyice kuruladıktan sonra iç çamaşırlarımı da giydim ve sıra gelinliğe gelmişti. Gelinliğimin derin bir sırt dekoltesi vardı ama yine de bu aptal korseden kurtulamamıştım.Korsem de sıkıca bağlandıktan sonra hafif bir makyaj la birlikte saçım da yapıldı. Dağınık ama hoş bir topuz yapılmıştı. Sade ama parıltılı taşlarla süslenmişti. Abartılmayacak şekilde aksesuar da takıldıktan sonra topuklu ayakkabıları da giydim. Gösterişsiz ama parıltılı bir sadeliğim vardı. Kendimi beğenmişlik yapmak istemem fakat gerçekten güzel olmuştum. Prenslerin beni niçin arzu ettiğini şimdi anlıyordum. Babam içeri girdiğin de beni iltifat yağmuruna tuttu. Sadece gülümsüyordum. Zorla da olsa bunu yapıyordum. Ardından babamın koluna girdim. Bahçeye doğru yürümeye başladık. Her taraf mükemmel görünüyordu. Herkes çok şıktı. Abim Bambam ,İrene, Kuzenlerim vs. Olabildiğince gülümsemeye çalışıyordum. Yoongi görüş alanıma girdiğin de bu tarafa bakmıyordu. Gözlerini bize çevirdiğinde büyülenmiş bir şekilde bize bakmaya başladı. Etkilendiği açıkça belliydi. Babamın kolundan çıkıp Yoongi'yle nikahımızı kıyacak olan adamın yanına gittim. Yoongi elimi tuttu ve tören başladı. ''Siz Prenses Lalisa Manoban açlıkta,toklukta,savaşta,barışta her türlü zorluk ta Prens Min Yoongi'nin yanında olacağınıza Yüce Tanrı'nın, Kraliyetın ve konuların önünde yemin ediyor musunuz?'' ''Yemin ediyorum.'' bunu söyledikten sonra tuttuğum nefesimi bıraktım. ''Siz Prens Min Yoongi Prenses Lalisa Manoban 'nı açlıkta,toklukta,savaşta,barışta her türlü zorlukta sonsuza dek yanında olup onu koruyup seveceğinize dair Yüce Tanrının ,Kraliyetın ve konukların önünde şerefiniz ve namusunuz üzerine yemin ediyor musunuz? '' ''Yemin ediyorum.''''Prensesi öpebilirsiniz Prensim.'' Prens beni nazikçe kendine çevirdi. Gittikçe bana yaklaşıyordu. Dudaklarında ki sıcaklığı dudaklarımda hissettiğim de refleks olarak gözlerimi kapatmıştım. Bu sırada çığlık sesleri ve coşku artmıştı. Prens hafif geri çekildiğin de bittiğini sanmıştım ki dudaklarıma tekrar yaklaşıp ufak ufak buseler konduruyordu. Utanç dolu bakışlarla etrafa bakındım. Kendimi sarhoş gibi hissetmiştim. Çünkü dudakları şarap tadındaydı. Prensin beni kolumdan tutup dans edeceğimiz alana sürüklemesi ile kendime geldim.''Mükemmel görünüyorsun.'' dedi Yoongi hayranlığını belli edercesine. Aptal korsemin içinde aldığım zorlu nefesle birlikte sadece gülümseyebildim .Ama yapmacık olduğu açık ve netti. Prens kulağıma eğildi. ''Bir sorun mu var?'' ''Korsem çok sıkıyor.'' diyebildim güçlükle. Normalde alışkındım. Ama sanırım dans ediyor olmamızdan kaynaklanıyordu. Prens Kraliyet orkestrası ile ufak bir göz temasında bulunduktan sonra işkence dolu dakikalar sona erdi......
Gelen tebrikleri kabul ettikten sonra sıra çiçeğimi atmaya gelmişti. Gelinlik çağı kızlar yan yana sıraya girmişti. Yoongi'nin kolundan çıkıp kızlara arkamı döndüm ve yüzümü Yoongiye döndüm. Çiçeği arkaya atıp arkama döndüm. Çiçek tanımadığım birine gelmişti ama yine de sarılmıştık. Tuhaf. Buruk bir gülümse ile Yoongi'nin yanına gittim. Sıra saray balkonu na çıkıp selam vermekteydi. Ben bu gelinlik ile birlikte merdivenlerden nasıl çıkacağımı düşünürken bir an yükseldiğimi farkettim. Prens beni kucağına almıştı. Bu bir gelenekti. Balkona geçtiğimizde Prens beni indirdi ve halka selam verip saraya girdik. Sıra vedalaşma ya gelmişti. Berbat hissediyordum. Aileme tek tek sarıldıktan sonra bir kaç nasihat dolu sözle birlikte onlarda gittiler. Işte bu sefer tutmadım kendimi ağlamaya başladım. Prens başımı göğsüne bastırdı. Sakinleştirmeye çalışıyordu. Ama ben ölmek istiyormuşcasına ağlıyordum. Kısa bir süre sonra saraya girdik.Hizmetçiler le birlikte yatak odasına çıktık. Prens ise gelenek olan kutlamaya gitmişti. O gelene kadar hizmetçiler beni hazırlayacaklardı. Düğün yorgunluğunu ancak bir duş giderirdi. Gelinliğim çıktıktan sonra aksesuarlardan da kurtuldum ve duşa girince rahatladım. Hizmetçiler beni en güzel kokan şeyler le yıkıyorlardı. Duştan çıkıp kurulandıktan sonra gecelik giydirildi. Rengi koyu mordu.Nedeni ise Prensin en sevdiği renk olduğu içinmiş. Hizmetçiler beni hazırladıktan sonra iltifat etmeyi bırakıp kıkırdayarakak gittiler. Bende odada ki koltuğa oturup sırtımı kapıya döndüm. Yaklaş 10 dakika sonra Yoongi kapıyı açıp içeriye girdi. Üstü başı epey bi dağılmıştı. Örneğin:Gömleği çıkmış, üstten çoğu düğmesi açılmış ve saçları birbirine karışmıştı. Itiraf etmeliyim ki bu onu çekici kılıyordu.Bana doğru biraz daha yaklaştı. Ben hala oturuyordum. Bir tutam saçımı alıp kulağımın arkasına koydu. Şaşkınlık ve korkuyla onu izliyordum. Biraz daha eğilip yüzünü yüzüme daha fazla yakınlaştırdı. Korkuyordum. Çünkü sarhoştu ve bana verdiği ''Sen istemediğin sürece sana dokunmayacağım'' sözünü unutmuş olabilirdi.