Daha bir iki saat uyumuşken Çavuş Kolarov katı sesiyle beni uyandırdı:
-Kalk yurttaş Nazilerle savaşmamız için yemek yememiz lazım.
Gözlerimi ovuşturarak doğruldum, esnedim. Hava sabaha göre daha sıcaktı. Yemek dağıtım noktaları kurulmuştu. Yemek dediğime bakmayın! Sadece kuru ekmek ve çok az peynirden ibaret. Ama savaşta önünüze affedersiniz insan dışkısı koysalar yersiniz. Bunun için iki gündür bunları yemekten şikayet etmiyorum. Tam tersine sanki kırmızı et yer gibi tat veriyor bana.
Yemeğimi afiyetle yiyip suyumu içtikten sonra gemiyle çıkarma yaptığımız yere geldim. Orada bizim mangayla buluştuk. Herkesin ekipmanı tamdı. Tim komutanlarının elinde PPSh-41 vardı.
Avcı eri olarak benim elimde Alman silahı Karabiner 98k vardı. Diğer avcı erinin ise Sovyet tüfeği Mosin-Nagant'ı vardı. Makineli tüfek nişancılarının elinde PPSh-41 vardı. Makineli tüfek yardımcılarından biri ölmüştü. Kalanının elinde ise Sniper Mosin-Nagant vardı.
"Mangamız oldukça şanslı gözüküyor. Sadece bir kayıp vermişiz. Neyse hareketlenmemiz lazım. Tüm birlikler aynı anda Stalingrad'a girmeliyiz." dedi Çavuş Kolarov.
5 - 6 saatlik mola 3 saate inivermişti. Saat sabahın onunda faşistlere yaklaşıyorduk. Az önce girdiğim binaya girdik ve öteki tarafından sokağa çıktık. İlerledik, ilerledik... Yaklaşık yirmi dakika tüm binalara gire çıka ilerledik. Şehrin içlerine girmiştik iyice. Hiç bir Alman birliğinin olmaması ilginçti. Anlaşılan bizi şehrin içine çekmeye çalışıyorlardı. Sonrasında dibimize düşen havanlarla uyandık. Hemen en yakındaki binaya koştuk. Dışarıda yer yarılıyordu adeta. Çavuş Kolarov kendinden emin bağırdı:
"Burası olmaz! Hayır! Bir gün boyunca sürecek bu bombardıman. Zaten şehri ele geçirirken yeterince bombaladılar. Baksanıza! Her üç binadan ikisi yıkık dökük. İki üç gün falan bombalamazlar. Boşuna cephane harcamış olurlar. Boşuna! Alexei, bu binanın bodrum katı var mı çabuk bak!"
Emri alır almaz yerimden fırladım. Alt kata inen bir merdiven aradım ve buldum. Hemen çavuşun yanına döndüm:
"Alt kata inen bir merdiven var efendim! Tek başıma daha fazla ilerlemekten çekindim."
"Doğru yapmışsın Alexei."
Ufak bir parmak hareketiyle "Gidiyoruz yurttaşlar." dedi.
Onları az önce bulduğum merdivene götürdüm. Hep beraber aşağı kata indik. Tahta kapı kırıktı. Çavuş fenerini çıkardı. Elindeki tüfeğin dürbün takılan yerine taktı. Bodrumun ışık anahtarlarını bulduk. Elektrik yoktu. Şaşırtıcı değildi zaten. Bu arada yer ufak ufak sarsılmaya devam ediyordu.
"Evet yurttaşlar. Bombardımanlara ara verilinceye kadar buradayız. Gece olmadan dışarı çıkmak yasak! Çünkü bizim böyle kuytu yerlere saklandığımızı biliyorlar. Tanklarını ve keskin nişancılarını hazırlayıp bombardımanlara ara verildiği kısa dakikalarda onları konuşlandıracaklardır. Şu anda dışarı çıkacak olsanız büyük ihtimalle kafanıza bir Karabiner mermisi yersiniz. Buradan çıkacağımız zamanı ben söyleyeceğim. Bilmiyorum. Belki başka yerleri bombalamıyorlardır. Dostlarımız hatları yarmaya devam ediyordur. Ama bize gelen emir bu. Bombardımana hedef olmamak için saklanma hakkına sahibiz. Yakınımızda yaklaşık on manga daha var. Telsizden konuşmaya çalışacağım. Çıkacağımız zaman onlarla beraber çıkacağız. Daha güçlü görünürüz. Kalabalık olmak bu gibi sokak savaşları için her zaman iyidir. Karanlıkta oturmak kimsenin hoşuna gitmez ama bugün buna mecburuz!" diye uzun bir nutuk çekti Çavuş Kolarov. Kafamız iyice ütülenmişti.
Saat akşam dokuz. Çavuş Kolarov'dan izin isteyip günlüğümü yazmak üzere binanın giriş katına çıktım. Şu an bu satırları ay ışığı sayesinde yazabiliyorum. Bodrumda ışık yok. Tek yaptığımız zifiri karanlıkta beklemek.
Kafama bir mermi yememek için kendime güvenli bir yer buldum. Zaten binanın kapısını kimse girmesin diye sıkıca kapattık. Açmaları bir hayli zor. Karnım hafif acıktı. Sabahın onunda yediğim yemekle duruyorum çünkü. Bombardımanlar akşam beşe kadar çok kısa aralıklarla devam etti. Tüm şehri bombaladıklarını düşünüyoruz. Diğer mangalarla telsizden konuşmaya çalıştık. Yedi tanesiyle iletişim kurabildik ve yarın sabah hep beraber çıkacağız ve buluşma noktasına gideceğiz. Buluşma noktası bizim buraya yaklaşık beş dakika uzaklıkta. Riskli bir iş. Her tarafta sniper olabilir ama Çavuş Kolarov savaşta bu riskleri almamız gerektiğini söyledi. Bir ay boyunca burada kar yağmasını ve görüşün düşmesini beklersek açlıktan öleceğimizi söyledi.
Bunları yazarak günlüğümü bitiriyorum. 18 Eylül 1942. Günlüğümün ilk üç sayfasını kapladı. Her gün günlük yazamayabilirim ama fırsat bulduğum sürece yazmaya devam edeceğim. Şimdi uyuma zamanı. Yarın yorucu bir gün olabilir.
Er Jukovic Alexei
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikamın Çağrısı
Historical Fictionİkinci Dünya Savaşı'nda Doğu Cephesi'nde savaşan bir Sovyet askerin günlüğüdür. Bu asker ailesinin canlı canlı yanarak ölüşünü görmüş ve bunun sorumlularından intikam almaya ant içmiştir.