Bu sabah oldukça soğuk bir havaya uyandık. Ekimin ortalarından beri etkisini azar azar gösteren kar yağışı, bugün kendini iyice hissettirdi. Sabah yedide uyandım ve neredeyse 6 saat kadar aralıksız kar yağdı.
Dün gece ele geçirdiğimiz sokaktaki bir binada geceyi geçirmiştik. Bir sokak ötemizde Almanlar varken uyumak oldukça güçtü fakat savaş şartlarında buna alışıyordunuz. Ki zaten nöbetleşe uyuyorduk.
Sabah uyanır uyanmaz çantalarımızdaki konserveleri yedik. Guliyev'in emriyle tam tamına 30 kişi öteki sokağa doğru yürümeye başladık. Bir dakika sonra kavşağa geldik. Sağa ve sola doğru giden sokaklar bizdeydi. Kavşağın ilerisine tam gaz devam etmeliydik. Yol dümdüz gidiyordu ve belli bir mesafe boyunca sağında ve solunda hiçbir bina bulunmuyordu.
Saat yediyi yirmi geçerken sokakta binalar artmaya başlamıştı. Kar yağışı fazlaydı ama bu keskin nişancıların görüşünü pek de etkilemezdi. Daha fazla devam etmek intihar olurdu.
Hemen sağda ilk gördüğümüz binanın içine girdik. Sokağın iki yanında da birbirine bitişik iki katlı binalar vardı ancak çoğu harabeydi. Girdiğimiz binanın üst katını kontrol ettik. Yan binaya geçiş yoktu. Zaten sokakta sadece üç tane sağlam bina vardı: Bu bina, yanımızdaki bina ve tam karşımızdaki bina.
Alt katta toplandık ve Guliyev'in bir dakika düşünmesini bekledik.
"Sokak çok iyi korunmuyor." diye başladı. "Sokağın sonunda MG-42 bile yok. Daha zor savunmalar gördüm ve oraları almayı başardık. Burayı da az kayıpla almamız gerekir. Harabe binalarda pek saklanabileceklerini düşünmüyorum. Zaten sokak boyunca 12 tane bina var. Sokağın bitiminde ise dörtyol var." Biz kafamıza bir mermi yemeden binaya saklanmaya çalışırken onun bunlara dikkat etmesi oldukça şaşırtıcı bir olaydı. "O zaman dikkatli bir şekilde sokağın ortasında yürüyeceğiz. On beşer gruplar halinde ikiye ayrılacağız. Kendinizi binalara yakın tutun ki bir tehlike durumunda siperiniz olsun. Ha, bu arada yarı yıkılmış binalar olsalar bile içlerine dikkat edin. Oralara da saklanmış olabilirler. Hadi yurttaşlar! Gidelim."
Kapıda ikiye ayrılıp sokağa çıktık. Ben sokağın sağ tarafında yürüyen gruptaydım. Guliyev sol taraftaydı. İki tarafta üçüncü sıradaki binalara gelmişti ki sağımızdaki binadan ateş geldi. Şans eseri kimseyi vuramamıştı. Kırık dökük girişinden binaya girdik ama üst kata çıkan merdivenlerden birisi bize el bombası attı. Geri çekilmek zorunda kaldık. Bomba patlayınca tekrar içeri girdik.
Ancak merdivenlerin orta kısmındaki basamaklar tamamen kırılmıştı. Yani üst kata zıplayarak çıkmak bile imkansızdı. Alt katın kalan kısmı yok gibi bir şeydi zaten. Her yer yıkılmış dökülmüştü ama yine de kontrol ettik. Bir şey çıkmadı.
Binadan çıkıp sokağın karşısına geçtik ve Guliyev'e rapor verdik.
"Tamam, şu binayı da bir kontrol edelim." dedi ve hemen arkasındaki kapıdan içeri girdi. İçeride diğer yurttaşlarımız hazır bekliyordu. Binanın merdivenini bulduk. Gayet sağlamdı. Tedbirli bir şekilde üst kata çıktık ama orası da bomboştu. Bu arada şunu da söylemeliyim ki binada çatı diye bir şey yoktu. Binanın içine resmen kar yağıyordu. Derken dışarıdan motor sesi duyulmaya başlandı ve merdivenlerde hareketlenme oldu.
"Komünist güçler!"
"Yakalayın, gebertin onları!"
"Führer'imiz için!"
"Pusuya düştük! Odalara saklanın!" diye bağırdı Guliyev. Üst katta toplam dört oda vardı ama hepsi oldukça genişti. Ayrıca merdivenden çıkanlar direk mermilerimize hedef oluyordu. Çünkü merdivenden çıkar çıkmaz siper alabilecekleri hiçbir yer yoktu. Dümdüz koşup sağdaki veya soldaki ilk odaya girmeye çalışıyorlardı ama nafileydi. Ben merdivenden çıkınca sağdaki ilk odadaydım. Guliyev ve diğer bir yurttaşım gelenleri vuruyorlardı. Geri kalan sekiz kişi -odada toplam on kişiydik.- odanın belli yerlerine çömelmiş silahlarımızı hazırda bekletiyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikamın Çağrısı
Ficção Históricaİkinci Dünya Savaşı'nda Doğu Cephesi'nde savaşan bir Sovyet askerin günlüğüdür. Bu asker ailesinin canlı canlı yanarak ölüşünü görmüş ve bunun sorumlularından intikam almaya ant içmiştir.