Ne olduğunu anlamam çok kısa sürdü. Bir yerlere bir keskin nişancı pusmuştu. Ama bu adam tek başına bu kadar askeri indirebilmiş miydi? Yoksa bizimkiler kendilerini yemlemeye çalışırken gerçekten de tanka yem mi olmuşlardı? Ağır yaralı yurttaşa -hiç istemesem de- sordum:
"Nerede yurttaş? Nerede?"
"Tank... ta..." sözünü tamamlayamadan son nefesini verdi.
Yerde Kolinsky'nin cansız bedenine baktım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Gözümden birkaç damla yaş gelmişti. Ama kendimi toparladım. Ortada alınması gereken bir intikam, damarlarımda ise kin vardı.
Beynimin çarkları teker teker dönmeye başladı. Bir plan arıyordum. Anladığım kadarıyla keskin nişancı tankın oralarda bir yerlerdeydi. Aklıma basit bir plan geldi.
Ölen yurttaşımın kafasından miğferi aldım. Giriş kapısından çıkıp sola yöneldim. Binanın çevresinde dolanıp az önce tankı patlatmak için uygun zamanı beklediğimiz yere geldim. Duvara siper alıp Miğferi yerden bulduğum bir dal parçasıyla açıklığa doğru uzattım. Uzaktan bakan bir keskin nişancı bu miğferi görse anında indirirdi.
Bir dakika boyunca sabırla bekledim. En sonunda beklediğim oldu. Ateş geldi. Ateşin bu kadar geç gelmesi keskin nişancının tanka siper almadığını gösterirdi. Eğer tanka siper almış olsa, her 10 saniyede bir sağa ve sola bakar güvenliğini sağlamaya çalışırdı.
Anlaşılan arkadaki harabe binalardan birindeydi ve buraya pek fazla bakma gereği duymuyordu.
Keskin nişancı miğferime vurduğunda onu yere attım. Böylelikle gerçekten birini vurduğuna inanmış olmalıydı. Şimdi onun yerini bulma zamanıydı. Ama ben onu bulmadım, o benim ayağıma geldi. Hem de koşarak.
Ayak sesleri yaklaştı.
"Tamamdır efendim! Bu lanet komünist binasını da ele geçirdik. Son adamı da vurdum. Evet. Anladım. Beş dakikaya geliyorsanız sıkıntı yok! Tekrar toparlanıp buraya gelmeleri belki bir gün sürer. Kaçışlarını görmeliydiniz! Ha-ha-ha! Korkak tavuk... Tamam efendim. Özür dilerim. Biraz fazla geyik yaptım. Nöbetteyim!.."
Ne? Bizimkiler kaçmış mıydı! Peki neden bunu yapmışlardı? Bunu düşünecek pek fazla zamanım olmadı çünkü telsizi kapattığında tankın oraya gelmişti.
Duvarın ardından çıkıp ona küçük bir sürpriz yaptım. Beyni gerçekten iyi dağılmıştı.
Beş dakikaya burada olacaklarını söylemişti telsizde konuştuğu kişi. Zaman dardı. Geri çekilmem gerekiyordu. Yoksa sonum felaket olacaktı. Ya ölecektim ya da esir düşecektim.
Geri çekiliyordum ki posta ofisine ilk saldırımızdan önce saklandığımız tek katlı binadan birisi seslendi:
"Alexei! Buraya gel."
Bu ses tanıdıktı ve Guliyev'e aitti. Binaya girdiğimde bizimkileri gördüm.
"Senle beraber tam 15 kişi olduk. Kosnikov nerede?"
Cevap veremedim. Guliyev de durumu anlamıştı.
"Tamam. Pekala. Güzel iş çıkardınız. Onların buraya daha büyük bir saldırı gerçekleştireceğini düşündüğümüzden geri çekilmek zorunda kaldık. Çünkü karşı binada bir keskin nişancı vardı. Keskin nişancılar genellikle önden gözlem yapmak için ve hedefin savunmasını zayıflatmak için gönderilir. Size haber vermemiz imkansızdı. Özür dilerim yurttaş! Ama şimdi bu binaya tekrar girmemiz gerekiyor. Keskin nişancı bize sıkıntı..."
"Ben öldürdüm yurttaş! Onu düşünmeden planınızı yapın."
"Güzel! O zaman binaya rahatça girebiliriz. Yine de dikkatli olun. Bu arada burası kavşak tarzı bir yer olduğu için yollar geniş. Tank kullanmaya müsait bir alan. Öncü birliklerinde bir tank yolladılar. Daha fazlasına hazır olun. Hadi, gidelim!"
![](https://img.wattpad.com/cover/114947773-288-k256918.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikamın Çağrısı
Historical Fictionİkinci Dünya Savaşı'nda Doğu Cephesi'nde savaşan bir Sovyet askerin günlüğüdür. Bu asker ailesinin canlı canlı yanarak ölüşünü görmüş ve bunun sorumlularından intikam almaya ant içmiştir.