BK-4

78 15 7
                                    

  Evet arkadaşlar, yepyeni bir bölümle karşınızdayız. Hepinize keyifli  okumalar.
Yıldıza dokunmayı unutmayııınn. <3
Medyada Atakan var.

*****
Kıvanç

Kızlar Çağla'nın annesini 'Bu gece Alya'lara gidip parti yapmak istiyoruz.' diye kandırıp Çağla'yı da bana kakaladıktan sonra gitmişti. Bende bir süre sonra saçma teorilere kulak tıkayamayıp kafeteryaya indim.

Hayır bir açacak neden adam öldürmek istesin ki?

Kantinde bir bardak çay içtikten sonra aldığım kolayı Çağla'ya vermek için odaya girdiğimde böyle bir sürprizle karşılaşmam büyük ve güzel bir tesadüftü. Yıllardır göremediğim Ata'nın bizim çatlağın odasında olması kısa bir süre için hayal gibi gelse de kesinlikle gerçekti.

Karşılaşma ve Çağla'ya sinir olma anı bitipte Atakan'ı dışarı çıkardığımda hâlâ sırıtıyordu. Koridordaki sandalyelere oturduğumuzda konuştum.

"Vay be Ata! Güzel bir yerde (!) güzel bir karşılaşma oldu desene." dedim şakayla karışık. Hastane pek de hoş bir ortam sayılmazdı sonuçta. Düşüncelerim beni sarstığında hemen yeni bir soru yönelttim.

"Senin ne işin var burda? Özgür Abi'nin mi bir şeyi var yoksa?!"

Sorum gülümsemesini soldururken yüzü sert bir ifadeye büründü.

"Özgür Dayım öleli yaklaşık 4 sene oluyor Kıvanç."

Yutkunup önüne dönmesini izlerken kendimi öldürme isteği ile doldum. Dayısına olan düşkünlüğünü bilirdim. Anne babasını kaybedince ona kol kanat geren Özgür Abi'ydi sonuçta. Babası gibi davranmıştı. Ortaokul zamanlarında zorla aldırttığı gitar derslerini ben bile anımsayabiliyordum. Gerek kendisi gösterir, gerekse kursa yollardı. Ama asla müzikle arasının açılmasına izin vermezdi. 'Annen nasıl istediyse öyle olacak' derdi.

Atakan'ın liseyi güzel sanatlarda okuduğunu da duymuştum. Dayısına ne kadar mızmızlansa da müziği severdi yani. İnat olsun diye huysuzlanırdı.

Kucağında birleştirdiği elleri ve boş gözleri beni konu değiştirmeye iterken yapılabilecek en mantıklı şeyi yaptım.

"Anlatmayı düşünmüyor musun?"

Zoraki olduğu belli olan bir gülümsemeyle bana döndü. "Amma dedikoducu olmuşsun lan sen!"

Bana dedi.
Dedikoducu dedi.
Alakası yok!

"Hadi lan ordan. Merak da mı etmeyelim. Anlat sende. Neler yaşadın?"

Gülümsemesi genişleyip doğal bir hâlâ bürünürken ellerini masumum der gibi havaya kaldırdı.

"Tamam teslim oluyorum."

Derin bir nefes aldıktan sonra devam etti.

"Dayımı trafik kazasında kaybedince bir süre halamlarda kaldım. Baba tarafımı anlatmışımdır belki. Biraz fazla kuralcılar. E tabi 15 yaşındayım o zamanlar. Baktım artık dayanılacak gibi değil baskı. Bilirsin sıkıya gelemem. Girdim bir öğrenci yurduna. Başta itiraz ettiler ama sonra kabullenip kendi halime bıraktılar. Bursla felan hallettim çoğu işimi. Sıkışınca da halam girdi devreye. Mezun olana dek böyle böyle idare ettim işte. Güzel sanatlar okuduğumu duymuş olabilirsin."

Kafamı sallayarak onayladım onu.

"Hem okul derslerinde hem de dışarıda müzikle ilgilendim. Mezun olunca da ilk işim Tuna'yla ayrı eve çıkmak oldu."

"Tuna?"

"Yakın bir arkadaşım. Gitar ve bateri ile ilgileniyor. Her neyse... Zaten Özgür Dayım çocuğu olmadığı için bütün mal varlığını bana devretmişti. Evde dahil. Bendeki yedek anahtar sayesinde orada bi kaç ay yaşadık. Ama 18i doldurmadığım için paraya dokunamıyordum. Halamdan gelenler, Tuna'ya gelenler... Bir şekilde sürdürdük ama bir süreden sonra bu böyle olmaz dedik.  İkimizde de ne iş ne üniversite var. Gelen paralar yetmez oldu. Bizde aldık elimize gitarı, çıktık mekanlarda çaldık. Ordan da elimize bir kaç para geçti. Sonra düşündük. Dedik ki neden aynı şehirde duralım? Hem dayımın hayali gerçek olur, hemde para kazanırken gezmiş oluruz diye şehir şehir dolaşmaya karar verdik. Aklımıza gelen ilk şehre bilet aldık. 18imi doldurunca da mirasla beraber işler kolaylaştı. Öyle işte..."

BEŞTEN KALANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin